En sevdiğim sahneler gençlerin atölyede geçirdikleri
zamanlardı. Ali ve Selin aile büyüğü gibi Nazlı ve Savaş'ın imdadına
koşuyorlar. Aynı performansı Nazlı ve Savaş'tan da bekliyorum... Diyeceğim ama
AlSel şimdilik isimsiz kalmaya mahkum gibi. Daha Nazlı'nın bile haberinin
olmadığını ve dizinin temposunu ele alırsak bu iş üç bahar sonrasına kalabilir. Sevdiğim başka bir detay ise Selin ve Tuğçe'nin kaynaşması! Bu kızlar yan yana bu denli tatlı mı olacaktı? Hadi bi' deney patlatın da uçurun bakayım Elif ablanızı.
Rana'nın sırrı bana göre çok çarpıcıydı. Çünkü onu
öylesine kaskatı izlemeye alıştık ki, işin içinde duygular olduğunu öğrenmek
sarstı. Artık sırlarının yükünü attın, huzurla uyuyabilirsin Rana Sultan... Güneşin Kızları her bölüm bir buçuk saat top çevirip son dakika golü
atmayı alışkanlık haline getirdi. Keşke diyorum şu diziler bir saat olsa ve
heyecanın dibine vurarak izlesek, doldurma sahneleri ne onlar yazsa ne biz
izlesek. Ben bu hayalden hiç sıkılmayacağım. Çünkü Güneşin Kızları gibi
sevdiğim işlerin kısa sürede yorulduğunu görmek hem üzüyor hem de kızmak mümkün
olmuyor.
Haluk'un kıskançlık sinyalleri geçen haftadan verilmişti. Hep söylüyorum, çevresi normal davransa adam iyi adam aslında. Sabah kalkıyor, eşi yanında değil. Atölyeye gidiyor, Ahmet ellerinde domates salatalıkla Güneş'e selam veriyor. Normal insanlar için bile ''Acaba?'' dedirtici bir durum var ortada. Güneş'le alakası olmasa da Ahmet'in Güneş mazisi belli çünkü. Hele ki söz konusu Haluk ise, kıskançlığın hesap sormayla sınırlı kalmasına şükredelim. Dozu güzel ayarlanmıştı.
Söyle bakayım baaa-ba! BAA- BA!
Ali'nin babası gelmiş, Rana aşık olmuş, Savaş
kahrından süzülmüş, hepsine eyvallah. Ama ben esasında Haluk'un gizemindeyim.
Unuttum mu sanmıştınız? Asla. Haluk ikizlerin babası olabilir mi diye
düşünüyorum. O ağzından düşürmediği 'kızım' sözcüğünün bir anlamı olmalı. Ya da
ben hepten deliriyorum.
Sizce durumlar nedir? Yorumlarınızı bekliyorum.
Güzel günler.