... kibar adammış durumu normal karşıladı. Pazarlık gerçekten güzel oldu ama Filinta’yı eleştirebileceğim noktalardan biri de İngilizler’i fazla basit göstermeleri. Biz üç kıtaya yayılan imparatorlukken onlar da üstünde güneş batmayan imparatorluktu. Sir Henry’nin bu kadar alık bir imaj çizmesi beni hikayeden bir parça kopartıyor.
Mustafa’nın kendi evinde attığı pusuya üç kardeşin birden girmesi beni şaşırttı. Hani tuzak olduğunu seziyorsun bari bir kişiyi dışarıda bırak değil mi? Yok, bodoslama girdiler, şakağa namluyu dayattılar. O noktada elbette Küçük Padre’nin oradan bir şekilde kurtulması gerekiyordu. Bu yüzden buldukları çözüm normalde Mustafa’nın yemeyeceği bir hareket olsa da sonuçları ve sebepleri bakımından eyvallah diyeceğiz. Zira kardeşlik tarafında iki ağır yaralının olması bize yepyeni heyecanlar vadediyor.
Yüceler Meclisi emretsin ak mı yürüyorlar kara mı görürüz karşim.
“Kardeşler, duvarın bekçileriyiz biz!” Jon Snow’u görmeden kapıyı açma dayı. Hoşgeldin Game of Thrones. Neyseki sonra Filinta’ya çabuk döndük. Kardeşliğin İstanbul’da doktorlar gibi tedarikçileri olduğunu anlarım ama bu doktorun saraya girip çıkan biri olması hakikaten şok edici. Atatürk boşuna beni “Türk hekimlerine emanet ediniz” dememiş. Meğer te ne zamandan bu doktorculuk işleri dönüyormuş.
Boris, Celal’e cesedi yok etmesini söylemişti ama Yüceler Meclisi’nde karşısında görünce neredeyse durumu çaktırıyordu. Celal iyi savaşçı ama hala kime bulaşıp, kime bulaşmaması gerektiğini anlayamıyor. Yüceler Meclisi her zamanki gibi konuyu sakinlik ve acımasızlıkla ele aldı. Boris yapanı bulacak ve suçlu, Yüceler Meclisi önünde her şeyi itiraf edecek. Yoksa Boris öldürülecek. Bir hafta önce pek kıymetliydi. Bir hafta sonra ipin yarısı Boris’in boynuna geçirildi. Çünkü burası Filinta. Burada dengeler her an değişir.
Ruhi Paşa’yı tekrar görmeyi umuyorduk. O da son derece şık bir giriş yaptı. Arşivde hummalı bir çalışma yapmasını beklerken tek sayfayla çıktı. Boris’i öyle bir yerinden yakaladı ki istediği noktaya savurabilirdi ama Ruhi Paşa yaşlılıktan mıdır, paslanmaktan mıdır bilmem Boris’in buram buram tuzak kokan teklifine balıklama atladı.
Paşaydım ben. Süslerim vardı omuzlarımda benim. Sonra oğlumu kaçırdılar. Şimdi böyle işte...
“Herkesin bir hesabı var ama bir de Allah’ın hesabı var ki o şaşmaz” işte tam da bu durumu anlatıyor. Sen adama gayet çakal bir akılla tuzak kur ve celladı olarak bilmeden adamın oğlunu seç. Boris efendi hesaplar böyle hatalarla şaşıyor işte. Celal, Ruhi Paşa’nın ümüğüne çökse de kan, kana yanaşınca kaynıyor be kardeşim.
Muazzam etkileyici bir sahneydi. Celal daha önce hiç hissetmediği bir duyguyla karşılaştı. O sıcaklık kalbi bir kez ısıttı ya artık etkisinden çıkması mümkün değil. Bizim için çok büyük bir sürpriz ve Celal için çok büyük bir kırılma yaşandı. Farah’dan önce dönerse şaşırmam. Esas ilginç olansa Ana dedikleri karakterin Celal’in çocukluğuna özel ilgi duymasıydı. Ana- Celal -Ruhi Paşa üçgeninde bir şeyler dönüyor. Ana, Celal’in annesi olamaz. Öyleyse bu nasıl bir ilişki gerçekten merak ediyorum.
Tamam pes ediyorum. Bugüne kadar çocuk meselesine mümkün olduğunca az girdim. Zira hem beni yakalamıyordu hem de bu kadar hassas bir konunun işlenmesi rahatsız ediyordu. Uzayan çocuk sahneleri ise sıkıcı geliyordu. Zaman zaman bu şikayetlerimi dillendirmiştim ama Filinta ant içmiş. “Sizi duygulandıracağız arkadaş!" demiş. Hem Sultan’ın hem de küçük Mustafa ve Ali’nin annesinin sahnelerinden ve ninniden bu sefer kaçamadım. İçime işledi. Sonunda hiç istemediğim o duyguyu bana yaşattınız. Siz kazandınız, dirençli seyirci olarak ben kaybettim. Artık ne olur şu çocukları kurtaralım yahu…
Haberim yokmuş gibi çek panpa
Farah öyle veya böyle sonunda Doktor’un bilgisini vermiş. O kadar üzülmenin ardından Kılıç Ali ilaç gibi geldi. “onlar seni ölümle tehdit etti de ben gıdıklarım mı diyorum lan!” repliğini en az birkaç gün hatırlar hatırlar gülerim. Bölümün ortalarında Leyla hastaneye çağrıldığında zaten parçaları çok kolay birleştirmiştik. Tam da beklediğimiz gibi oldu. Leyla, iki kardeşlik adamının ortasında dururken Mustafalar içeriye daldı. Şimdi ayıkla pirincin taşını…
Filinta 34. Bölüm tahmin edilebilir ama yine de son derece heyecanlı bir noktada bitti. Hemen ardından gelen 35. bölüm fragmanında gördük ki olaylar iyice çığrından çıkacak. Senaryo ekibi elini hiç korkak alıştırmıyor. Olay üstüne olay sunuyor. Ben de zaten Filinta’da bir bu duruma, bir de Nur Fettahoğlu’na hayranım.
Haftaya görüşürüz.