Ekrana bakıyorum. Uzun süredir ekrana bakıyorum. Yazıya nasıl
gireceğimi düşünüyorum. Yazdığı bir cümleye ikinci defa dönüp bakmayan biriyim
ben. Peki ne şimdi bu? Writer's block? Yazarın cortlaması? Ya da amiyane
tabirle fikir kabızlığı? Bana kalbiniz kadar temiz ve beyaz bu sayfayı
ayırdınız ama ben mavi bir ekran görüyorum. Üstelik tepemde uçuşan
baloncuklardan birini bile yakalayıp ekrana yapıştıramıyorum. Peki şimdi ne
oldu? Hooop, giriverdik mi yazıya bu şekilde?
Son pişmanlık neye yarar, her şeyin bedeli var duruşum nasıl?
Bu hafta Güneşin Kızları bana bir diziden ziyade
tiyatro sahnesi gibi göründü. Kocaman bir sahne ve onun tek kişilik dev
kadrosu: Emre Kınay... Kendisine hayranlığım Yılan Hikayesi zamanlarından
gelir. Ama bu bölüm, belki de bölüm bana pek yetmediği için en çok aklımda
kalan kişi oldu. O nasıl oynamaktır? O nasıl bir haykırmaktır? Ağlarken
ağzındaki sakızı düşüren çocuk gibi kalakaldım ekran başında. Neylersin ki
Haluk hayat denen yolculukta çoktan yoldan çıktı. Fakat ben Haluk'un hastaneye
götürülüşünü böyle beklemiyordum. Aaa, ambulans... E hadi gideyim! E cebimde
para bol... Dur onları verip kaçayım... I-ıh kafamdaki psikopatlığın kenarından
bile geçmedi, üzgünüm.
Şu koca dünyada bir Erkan Petekkaya'yı bir de Rana
Hanım'ı pijamalarıyla görmek nasip olmuyor. Bir insan hep şık ve hep topuzlu
olur mu? Çocukları korumasının sadece 'aile itibarı' maksadıyla olduğuna
inanmıyorum. O evde normal kalmak zaten imkansızken kadıncağız hem asil hem de
normal kalmaya çabalıyor. Hem siz onun tokatlarına kanmayın, kendisi sürekli
'Ranağğğ' diye yanlış vurgulanan isminin acısını çıkardı...
Sevilay ise zincirlerine aşık bir köleymiş meğer.
İnsanın kendine zulmeden bir adama aşık kalması nasıl bir his acaba? Bir
koltuğun, üstüne oturan popoya tapması gibi olabilir. Her duyguyu az çok merak eder, yaşamak isterim ama bu bi' 34 yıl eksik kalsın kalbimden
Hayır Selin, Ali değil o sadece bir trafik ışığı!
Nazlı akşam yemeğe çıktıklarında uzun kollu bir üst
giymişken, otele vardığında sıfır kol bir üste dönüştü. Kızcağız Savaş ve
Selin'i toparlamak için nasıl uğraştıysa, üstündekiler yolda parçalanıverdi.
Şaka bir yana Nazlı'nın kardeşliği çok tatlıydı. Savaş ve Selin'in kokteyl
travması ise bir nevi uyuşturucu karşıtı kamu spotu gibiydi. Ama Hande Erçel'in
dizi tarihindeki en dolu sahnelerinden birini de yaşamasını sağladı. Keşke çatı
sahnelerinde de birazcık cesur davranılsaydı ve en azından ''Acaba düşecek
mi?'' diyebilseydik.