"Yerli dizilerde en sevmediğin şey nedir?” diye sorsalar "uzuun uzuuun süreler" derim ama bir hak daha tanısalar hemen ardından "klip sahneleri” cevabını veririm. Benim için gerçekten sıkıcı ve çekilmez sahnelerdir. Fakat bu sefer öyle olmadı. Polat ve Cahit’in boğaz köprüsü yolculuğu, müziği ve hatırladıklarımız gerçekten de beni yakalamayı başardı. Polat son bir senede ne kadar çok insan kaybetmiş meğer… Ben de “bu adam niye gülmüyor” diye yorum yazıyorum. Aldım ağzımın payını.
Her yerde operasyon yaptık ama mekan İsviçre olunca bir duraksamadım değil. Dünyanın en “tarafsız” ülkesinde operasyon yapmak oldukça riskli bir şey. Adamlar dünyanın bankası. Kimse dokunmaya cesaret dahi edemiyor. Çiftlikteki adamlar bizden çıkınca daha da şaşırdım. Avrupa’nın göbeğinde böyle noktalarımız var mı hakikaten diye merak da ettim ama iş Eliflere bağlanınca rahatladım tabii…
Buraların peyzajı hep düzgün olmalıydı. Yıllarca Heidi yemiş bizi. Yoksa Heidi'de mi?...
Ağzımın payını aldım demiştim ya… Üstünden bir kaç sahne geçmeden Polat’ı gülerken görmek gerçekten sürpriz oldu. Kimselerin başaramadığını Elif, sadece varlığıyla başardı. Evlat böyle bir şey işte. Hemen ardından Polat’ın, Cahit’le Safiye’yi yalnız bırakması bu ikiliyi sevenleri çok mutlu etmiştir. Polat ilk defa şartsız şurtsuz bu ilişkiyi onaylamış oldu. Hayatın kısa olduğu ve mutlu olmaya değer olduğunu kavramış. Yakında yine düğünümüz olabilir. Hoş düğünler tıpkı Game of Thrones'deki gibi asla iyi bitmiyorlar ama olsun.
Elif’in tıpkı Martin’in istediği gibi teeee İsviçre’lere gitmesi Rose’un iştahını kabartmış olsa gerek. Geçen hafta gördük ki Martin’de ters giden bir şeyler olduğunu o ne kadar saklamaya çalışmış olsa da tepedekiler biliyormuş. Şimdi Martin yok. Elif ortada ve Rose’ye resmen altın tepsiyle sunmuşuz ama o da artık yalnız ve tepedekilerin bir gözü de doğal olarak Elif’in üstünde olsa gerek. Orada işler çok karışabilir. Net olan tek şey şu ki, Rose’nin ortaya çıkacağı en uygun ortam oluşmuş durumda.
Şeyy Süha Baba, bi kızın facebook şifresi de lazım...
Gelelim meşhur disk meselesine… Meşhur diyorum zira herkesin dilinde. Süha Baba’nın hacker olma fikri hepimize çılgınca geliyor ama zaten durum öyle değil. Bunlar Süha Baba ve temsil ettiği gücün çoook uzaklardan gelen ayak sesleri. Merakı körükleyerek bence bizi yavaş yavaş Süha Baba tarafına hazırlıyorlar.
Yok öyle bir şey! Kimse vurmayacak beni. Ben daha yeni girdim diziye!
Diskin içinden çıkanlar hakikaten uyandırdığı meraka değdi. İnsanları sevdikleriyle yakalamaya çalışmak aşina olduğumuz bir yöntem ama onlara daha Babil kurulmadan cenneti sunmak.. İşte Gölge’nin farkı bu! Mevlam kimseyi sevdiklerinin dermansız dertleriyle sınamasın. Gerçekten de insanlara her şeyi yaptırabilirsiniz. Çok acımasız ve insafsızca olsa da planı tuttum ama Polat da Gölge’yi fena tuttu. Tüm liste elinde ki hani Ariel’i vursa bu kadar işine taş koymuş olur muydu bilmiyorum.
Suya ayrı para alıyorlarmış ben burada kahve içmem.
Gölge’nin yolunu açtılar ama bu işler tanışa, tanışa oluyor. Tam toplantı yaparken, uyuşturucu kaçakçısı yüzünden polis baskınına uğramaları gerçekten de çok talihsiz bir tesadüftü. Yeni istihbaratçı belli ki Alper işlevi görecek. Sonunda Gölge’den iki maharet görmek beni keyiflendirdi. Tamam patronsun falan ama arada yap bir şeyler genç adamsın sonuçta. Bu arada Gölge ile ilgili iki ufak detay daha öğrendik ki bunları unutmayalım. İlki ilaç kullanmak zorunda kaldığı bir hastalığı var. İkincisi diplomatik pasaportu var. Geçen hafta yorumlarda Apple logosunun gösterimine değinilmişti. Bu hafta da uyaran olmuş olacak ki logoyu kapatmışlar ama olsun bir haftalık reklam da reklamdır. Kısmetli şirket vallahi...
Polis baskını Gölge’nin hayli canını sıkmış olsa gerek. İyice atarlandı. Buraları Ortadoğu’dan beter edecekmiş. Sen önce.......