Barış, aşk,
huzur, mutluluk… Bu kavramlar gözümüzden uzak olduğu için mi gönlümüzden de
ırak oluyor yoksa göz görmeyince gönül mecbur katlanıyor mu? Uzun bir süredir
iyi değildim, bir süre daha iyi de olmayacağım! Gerçekten iyi şeyler olana
kadar ben de iyi olmayacağım. Peki, burada “İyiden kastın nedir?” diye
sorabilirsiniz, siz sormadan söyleyeyim. Kötülüklerin cezasını bulmasını
istiyorum. İnancınıza göre “karma” da diyebilirsiniz “ilahi adalet” de. Beni bozmaz.
Hem halet-i ruhiyelerimiz hem de İlişki
Durumu: Karışık için bu giriş uygun olur diye düşündüm. Çünkü Can’ın, Elif’e, Elif'in Ayşegül'e dolayısıyla Can'a yaptıkları yanlarına kar kalmamalı. Aşkını alan acıya doğru ilerlemeli!
Kısaca iki
hafta öncesine geri dönecek olursak: Muratcığım, Ayşegül'ü de alarak Cannes yollarına düşüyorlardı ki... Aslında herkesin birbirinin gözünün içine baktığı
o kapıda, Ayşegül'ün Murat'ı yarı yolda bırakacağını hepimiz biliyorduk, değil
mi? Kâhin olmaya gerek yok. Ama ne yalan söyleyeyim bugüne kadar candanlık ve
samimiyet kategorisinde 1.liği kimseye bırakmayacak olan Ayşegül ilk defa bana bu
kadar bencil geldi. Bir insanı yarı yolda bırakmak (Bakın, Murat demiyorum.)
Ayşegül'e yakışmadı. Efe "Delikanlı kızmışsııııın!" derken delikanlılık
yarı yolda bırakmamaktır Efe, diye bağırdım. Belki duymuştur. İşin “nikâhlı karısı”
olma yüzü var ama o konuyu açıp işleri daha da karıştırmak istemiyorum. Sadece “iş”
odaklı bakıyorum.
"Muratçıyım
ben yeaaağğğ!" diye yırtınırken mücadelemde haksız olmadığımı 14.bölüm
itibariyle bir kez daha gördüm. Direne direne kazanacağım! Zira bu kadar gönlü
geniş bir insanı ne gerçek hayatımda ne de dizilerdeki kurgu hayatlarda
gördüm. Sanırım Murat'ın aşkına aşığım. Can gibi kırıp dökmüyor. "Ben
sana aşığım. Seni beklemeye razıyım." diye bir adama yapılan bu işkence için
hangi mahkemeye gidiyoruz? Murat’a yapılan bunca haksızlığın (Evet, haksızlık
olarak görüyorum.) tek tesellisi zamanında Ayşegül'ün bizzat kendisi Can'a
aşkını itiraf ettiğinde, Can, yüzüne yüzüne kahkaha atmak suretiyle Ayşegül'ün
kalbini Kadıköy'den Beylikdüzü'ne kadar kırmıştı. Ayşegül aynısını Murat'a yapmadı.
Can'ı ise
Ayşegül'ün etrafında dolanmadığı her an seviyorum. Zoru bu kızcağıza mı? Can’ın
durumu bilmeden etmeden Ayşegül ve Murat’ı resimdeki gibi görmesi:
Kendini
Elif'in "kollarına atmasını” haklı çıkartmadı. Aslında Can ile Ayşegül
arasındaki durumlar üç aşağı beş yukarı aynı. Farkları, tutumları. Ayşegül,
Can'a her kızdığında kendisini Murat'ın "kollarına" atmıyor, ipleri
bırakmıyor. Kontrollü. Ama Can'ın çorbadan hallice kalbi onu sürekli soluğu
Elif'in yanında almasına sebep oluyor, hata üstüne hata yapıyor. Belki de bunun
125 milyonuncu kez yazıyorum ama Can hep aynı şeyi yapıyor: Kırıyor, döküyor,
bağırıyor sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor. Bazen insanlar
öyle hatalar yapıyorlar ki henüz onları olmamış gibi hayata devam ettirecek
kadar büyük bir özür sözü yok Can, bil istedim. İşte tam da bu yüzden Can’ın
sürünmesinden zevk alıyorum. Kimsenin yaptığı, kimsenin yanına kar kalmasın
demem ondandır.
İlişki
Durumu: Karışık 'sız geçirdiğim iki hafta boyunca
daha önce dikkatimi çekmeyen bir şey durum geldi aklıma. Evet, tamam, biz Murat
gibi "yakışıklı, romantik, düşünceli, cool, karizmatik..." adamların
aşklarını görmezden gelir Can gibi duvarlarını her geçen gün daha yükseğe ören,
egosundan yüzünü göremediğimiz adamların peşinden koşarız. "Kaçan
kovalanır!" Ama Murat gibi adamların tehlikeli olma potansiyelini
düşünmeyiz. Çocukluk arkadaşlarını bir çırpıda silebilen Murat reddedildiğinde
ya hıncını çıkartmaya kalkarsa. Tanıdığımız Murat Soykan'ın öyle biri
olmadığını biliyoruz. Sanırım bu durum Türkiye'de yaşamanın yan etkileri.
Ben,
Muratçığım tehlikeli mi değil mi diye düşüne durayım golün büyüğünü Elif'ten
yedim. Elif'e bugüne kadar hep küçük hesaplar peşinde demiştim. Hani,
bilirsiniz işte "küçük hesap". Kendi kendine kumda oynasın diye çok
ses etmedik ama bugün ilk defa bu hafta dişlerini ve tırnaklarını gördük.
(Gördük, değil mi?) Hatta bölüm boyunca Elif'e ciddi anlamda çok da üzüldüm. Murat
gitti, Can da gidiyor, yapayalnız kaldı mı, kalıyor mu derken, bu üzüntü halim
çok sürmedi. Can’ın ailesine koşar adım giderek “Ayşegül, Can ile para için, ev
için evlendiiii.” demesi… Bir ilahi adalet işareti de Elif için istiyorum.
İlk sayfaya
resmen kum torbası muamelesi yapıp, hıncımı almışım. İkinci sayfaya geçiyorum. Orası
daha yumuşak. ^.^
*Attila İlhan