Kabus Mustafa

Yeni bölüme tam olarak Farah’ın ümüğüne çöktüğümüz andan devam ettik. Hani Farah’ın kolay teslim olmayacağını tahmin ediyordum da zehri içmesini hiç beklemiyordum. Ben Farah’ı anlamıyorum arkadaş. Yıldızlardaki, kelebeklerdeki, çiçeklerdeki, böceklerdeki güzelliği görebilen biri içten içe yaşamak istiyordur. Davana da çok bağlı değilsin. Bunlara rağmen o zehri nasıl kafaya dikiyorsun? Açıkçası sahne bana sadece hekim hanımın ne kadar maharetli olduğunu gösterdi. 

Farah’ın ağzından çıkan “sen babamın katilisin” lafı ikili arasında sağlam bir çatışma doğuracağa benziyor. Farah davaya bağlı olmasa da Padre’yi pek seviyordu. İkisi için de öz babaları değil ama belli ki can babaları. Daha önce yerli dizilerde bu kadar keskin bir çatışma kurulmamıştı herhalde. Genelde bir taraf öldürür ve kendini affettirmeye çalışırdı. Yapım bu çatışmayı derinleştirecek mi çok merak ediyorum. Zira hayli zorlu bir yol.

Bölümün başlangıcından malum sahneye kadar Paşa’nın falsolarını izleyip durduk. Kadın biraz ötede üç zabiti tek başına indirmişken sadece 4-5 zabitle karakola yollamak fazla rahatlık. Celallerin ise oldukça hızlı ve çabuk şekilde 4-5 zabiti indirmemesi külliye baskınının şanına ters oldu. 

Celal’in şartlar ne olursa olsun sadece 4-5 zabitle tutulan Farah’a hamle yapmamasının mantıklı bir açıklaması yok. En son Mustafa geldi ki çok hoş bir sahneydi. Mustafa bir duruyor herkes duruyor. Celaller bile bi siniyor. Mustafa yürüyor herkes yürüyor. Yakışıyor vallahi… 

Çok hata yapıyorum çünkü Mustafa dikkatimi dağıtıyor!

Paşa’nın bir diğer falsosu da okula bıraktığı dört adamdı. Eğer geri dönerlerse o dört adamın hiçbir şansının olmadığını “çok dikkatli” Paşa’mızın tahmin etmesi gerekirdi. Nitekim geri döndüler. Padre’nin cesedinin başındaki “cennetin kapısındadır şimdi” repliği muazzamdı. Bize o kadar çok ipucu veriyor ve kafalarımızı karıştırıyor ki aslında üstüne 3-4 sayfa yazı yazılır. 

Demek ki ahiret inançları var. Bu onları şeytana tapan güç olmaktan çıkartır. Aynı zamanda dinsiz bir güç olma şıkkını da eler. Aslında bir gün senaristleriyle oturup “bana şu örgütün usulünü, amacını, değerlerini aptala anlatır gibi anlatır mısın?” demek isterdim. Her şeyden biraz var, hiçbir şeyden tam yok. 

Ayrıca cennete gideceklerine inanmaları kendilerini iyi tarafta gördüklerinin kanıtıdır. Yani Paşa yanılıyor. Bu batıl bir inanç değil. İşin içinde bize göre kötü olsa da kapı gibi bir iman gücü var. Aslında bu Farah’ın direnişini de bir noktaya kadar mantıklı kılıyor ve Mustafa’yı haklı çıkartıyor, “konuşmayacak bu!”

"Her devrin adamı" lafına bambaşka bir bakış açısı kazandırmış adam.

Esasında Mustafa’nın konuşturma planı da yine Paşa’ya nal toplatacak kadar ilerideydi. Sene daha 1800’ler ve şimdiden kimya işlerine daldı Mustafa. Vallahi bu vizyonla 1500’lerde yaşasa çıkardı Padişah’ın karşısına “bana bir gemi verin Sultanım!” derdi ve kim bilir bugün belki hepimiz Amerika yerine Filintanya falan derdik. Kısmet değilmiş. 

Şu çocuk sahnelerinden bir ben sıkılıyor olamam değil mi? Önlerinde iki yol var. Ya bu çocuklar hakikaten uzun süre ele geçmeyecekler ki bence hayli kötü bir seçim olur. Ya da bir şekilde “evde tek başına” serisine bağlayacaklar veya Filinta Mustafa onları kurtaracak. İkincisi olacaksa da bir an evvel olsun artık. 

Çocuk kaçırma büyük bir dram evet ama Filinta'nın hızına yetişemeyecek kadar tempodan uzakta kalıyorlar. Adeta açık bir yolda gayet rahat giderken ara ara frene abanır gibi bir hisle izliyorum. Gelsinler evlerine, yapsınlar şirinliklerini bizler de gülümseyelim. Miss… Akarı yok kokarı yok.

Hoşgeldin Bekriiii… 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER