Hiç anlamamak, anladığını zannetmekten iyidir..
"Bazı geceler beni çok rahatsız eden şeyler görüyorum. Onları sadece kâbus diye geçiştirebilseydim keşke, ama çok fazlalar ve çok sık tekrar ediyorlar. Bu yüzden etkilerinden kurtulamıyorum. Saat şu an kaç tam olarak emin değilim ama işte yine bir gece yarısı yatağımda uyuyor olmam gerekirken, yatağın üstünde kan ter içinde oturuyorum. Az önce yine kabus gördüm. Son birkaç aydır bana musallat olan bu lanetin nedenini bilmiyorum. Rüyalarımda ne olduklarını anlayamadığım imgeler görüyorum. Bazı sesler duyuyorum ve çoğu zaman sıcaklık hissiyle kavruluyorum. Bilinçaltım bana nasıl bir oyun oynuyor, bunu neden yapıyor bilemiyorum..

Daha açık olmak gerekirse, kâbusumun içinde hep aynı şekilde uyanıyorum. Önce kulaklarımda algılayamadığım bazı sesler yankılanıyor. Hareket etmek istiyorum ama hiç gücüm olmadığı için bunu başaramıyorum. Biraz sonra ise birden kuş gibi hafiflediğimi hissediyorum. Ardından da kendimi bomboş bir yerde buluyorum. Yer ve göğün olmadığı bembeyaz bir mekânda. Dakikalar boyunca orada öylece bekliyorum, çünkü gidebileceğim hiçbir yer yok. Konuşmak istiyorum ama bir türlü sesimi çıkaramıyorum. Daha sonra çok uzaklardan gelen birini görüyorum, o bembeyazlığın içindeyken bile her şeyden daha beyaz görünen birini. Bana seslendiğini duyuyorum ama bir türlü yüzünü göremiyorum. Her seferinde onu tam görecekken her yerin birden kızardığını ve ardından inanılmaz bir sıcağın vücudumu yaktığını hissediyorum. En sonunda ise kan ter içinde uyanıyorum..

Bundan kurtulmak istiyorum ama bir türlü başaramıyorum. Önceleri birkaç haftada bir olan bu kâbusları artık neredeyse her gece görüyorum. Ne yapmam gerekiyor bilmiyorum.." *

Sanırım neden böyle bir hikayeden alıntı yaptığımı merak etmişsinizdir, anlatayım. Bildiğiniz gibi ben yazılarında sadece bölüm yorumu yapan biri değilim. Hikayenin geçmiş ve mevcut akışını göz önüne alarak, ayrıca karakterlerin içinde bulunduğu psikolojik durumlardan da çıkarımlar yaparak, yazılarına şekil veren biriyim. Lâkin son haftalarda Aşk Yeniden'in hikayesinin nereye evrildiğini algılamakta ve olayların nasıl gelişebileceğini görmekte, zorlanıyorum. Bildiğin kucağında Selim ile işe gitmeye çalışan Fatih gibiyim, bir dış uyaran gelene kadar, ne yaptığım hakkında en ufak bir fikrim yok.. Çünkü neyin neden olduğunu çoğu zaman anlayamıyorum..

Bunun iki sebebi olabilir; ya ben artık hikayenin içine gerek replik gerekse de metaforlar vasıtasıyla yedirilmiş olan ipuçlarını göremiyorum ya da Aşk Yeniden'in ikinci sezon hikayesi öyle sürprizler içeriyor ki tahmin yürütmek mümkün değil.. 

Bunca şey dedikten sonra bunları havada bırakmak da olmaz tabii, o yüzden ilk kez yazıma son sahneden başlıyorum ki ne demeye çalıştığımı örneklendirebileyim.. 

"Artık durmak yok Fehmi, artık durmak yok!"
Son birkaç haftadır dediğim gibi, Şekercizadeler ile Taşkın ailesi arasındaki ipler öyle bir geriliyor, saflar o kadar sert ayrılıyor ki artık buradan geriye dönüş nasıl sağlanacak hiçbir fikrim yok. Evet, daha önce de bu iki aile arasında olaylar çıktı ama o zaman çocuklar yani Zeynep ve Fatih arada katalizör işlevi görüyordu. Ayrıca ortada ortak bir "torun" vardı. Şimdi bu denge unsurlarının hiçbirine sahip değiliz. Eğer amacımız bu iki aileyi bir daha asla bir araya getirmemek ise, son haftalarda yaşananları o zaman anlayabilirim. Ama bu iki ailenin bir daha hiçbir zaman bir araya gelmemesi hikayeye nasıl bir fayda sağlar, işte onu bilmiyorum..

Yok eğer amacımız Fatih ile Zeynep'in arasında çıkacak bir problem sonucunda, Fatih'in ailesinin yanına tek başına geri dönmesi ise; o saatten sonra bir daha Zeynep ile Fatih'in ilişkisi tekrardan nasıl yeşerir, onu da bilmiyorum.. Ben en iyisi bir süre, hikayenin ana karakterlerinin geleceği ile ilgili düşünmeye ara vereyim.. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER