Zeynep'den kıyak bekleyen Fatih "duruşu" :D
"Fatih, sana işe gitmeden bi' kıyak yapayım mı!"
Bunca yıldır dizi izliyorum, Fatih ve Zeynep kadar birbiriyle uyumlu ve komik bir çifte az rastladım. Özellikle iş ne zaman cinsellikle ilgili imalara gelse iki oyuncu da bildiğin komedide çığır açıyor. Kaç saat geçti, gel gör ki Fatih'in o yüzündeki "pis" sırıtışla birlikte dikildiği anlar hâlâ gözümün önünde. Bence, hazır hikayedeki değişimlerin yaşandığı ve ikilinin arasında kötü olayların olmadığı bölümler bu şekilde akıp giderken, bu damardan daha fazla yararlanılabilir. Eminim böyle komik ve eğlenceli sahnelerin fazlalaşması herkesin hoşuna gidecektir..

"Ramazan! Aşkım, bebeğim.."
Fatih ile Mustafa arasındaki "bromance" gün geçtikçe daha komik bir hal alıyor. Birbirlerine yaptıkları yerli yersiz övgüler, pohpohlamalar. Ama gerçekten de kral adam şu Mustafa, tek saniye düşünmeden verdi anahtarları Fatih'e.. Fatih'in şoförlüğe başlamasını anlayabiliyorum. Fatih hep bildiğimiz adam zaten. Başkaları için her türlü fedakarlığı yapmaktan asla çekinmez; onu hem mükemmel hem de zayıf kılan özelliği bu sonuçta. Ama Fehmi'nin neden Fatih'in girdiği her işe çomak soktuğunu anlayamıyorum. Evet, Fehmi Fatih'in evi terk etmesine kızgın ve onun geri dönmesini istiyor. İyi ama bu Fatih değil miydi Zeynep için evi terk eden? Daha sonra da sırf Zeynep'e kötü davrandılar diye gözünü kırpmadan redd-i miras yapan? Fatih koca bir servetten vazgeçmişken, onu yine "maddi" yolları kullanarak dize getirmeye çalışman mantıklı mı Fehmi? Sen bence o Mukaddes'in aklına pek uyma.. 

Bu arada belirtmek istediğim bir şey daha var; Hikayenin kendi içinde var olan komedisinin daha fazla kullanılabileceğini düşünüyorum. Örneğin, Fatih’in sadece tek bir taksi müşterisini göreceğimize, Fatih'in başına birkaç ayrı felaket gelmesini ve o gecenin iyice trajikomik bir hale dönmesini izleyebilirdik. Dilber karakteri illaki hikayeye dahil olacaksa, ikisinin yolları gecenin sonunda da kesişebilirdi sonuçta.. Bunları neden söylüyorum? Çünkü ben her ne kadar Aşk Yeniden'in dramaya kayan bölümlerinden hoşlanıyor olsam da genel izleyici kitlesi bundan pek hoşnut değil.. Evet, yaşanan onca şeyden sonra tabii ki karakterlerin sürekli şen şakrak olmasını bekleyemeyiz ama misal bu gibi durumlar da daha fazla kaşınabilir bence..

“Bu şerefsizi bulana, 50 lira ödül!” 
Ayfer ve şürekasına inceden Taşkın konağının kapıları kapanıyor galiba.. Eee ne demişler? Çok muhabbet, tez ayrılık getirir. Ama belirtmezsem de olmaz, Ayfer'in kısa ama etkili repliklerle yaptığı esprileri çok beğendim. Örneğin kocasının resmini görünce yemeği bırakması, çok komik bir detaydı.. Bu arada Fadik’in son zamanlarda ağzından "baba" lafının hiç düşmüyor olması, yakın zamanda zat-ı şahaneleriyle tanışabileceğimiz konusunda bir ihtimal var gibi gösteriyor..

"Sizin fikrinizi sormadım.."
Gülsüm Hanım'ın, tüm karakterler arasındaki en aklı başında ve makul kişi olarak, duruma ilk el atan olacağını en başından beri beklediğimi belirtmiştim daha önce. Beklemediğim ise uzun uzun dile getirmiş olduğum "iplerin çok fazla gerilmiş olması" meselesiydi. Gülsüm Hanım belki bir şeyleri düzeltmek için ilk adımı atmış olabilir ama diğer yandan Şevket, Fehmi ve Mukaddes üçlüsü her şeyi daha da batırmak için el birliğiyle çalışıyorlar. Kısacası, o yaşta bir insanın küçücük bir bebeğe kin gütmesini ya da daha düne kadar sevdiği birine sırt çevirmesini zaten beklemiyordum. Bakalım gelecek bize neler gösterecek?

“Zeynep bu mesele babanla aramızda, lütfen izin ver gideyim..”
Zeynep'in, Kara Meryem'i zorla durdurması son derece normal. Bunca yıl annesizlik çekmiş bir insanı anlayabilirim, haliyle de bu konuda Zeynep'i bencillikle ya da sırf kendini düşünmekle itham edemem. Ama Meryem'i sorgulayabilirim.. Hani sen bunca yıl sırf Zeynep için nefes almaya devam etmiştin? Ne oldu da ilk tökezlediğin anda yine bırakıp gitmeye bu kadar kolay karar verebiliyorsun? Sen Şevket'i tanımıyor musun? Bu adam otuz sene önce neyse, bugün de o. Yani ya o eve hiç gelmeyecek ve otuz seneye yakın bir süre boyunca senin hasretini çekmiş bir çocuğa kendini hiç alıştırmayacaksın ya da eğer bir kere o kapıdan girdiysen, öyle ilk fırsatta kaçıp gitmeye çalışmayacaksın..

“Eğer aşığın olmasaydı..”
Birol’un ardından bir yetimhane ya da evlatlık hikayesi falan çıkacağını bekliyordum, Meryem’in Zeynep’in eksikliğini bir nebze olsun bastırmak için kaçtığı bir yol olarak. Yani Birol’un Cahit’in çocuğu olabileceğini hiç düşünmemiştim doğrusu. Ama yine de aynı kapıya çıkıyor, Meryem belli ki Zeynep’in eksikliğini Birol sayesinde bir nebze olsun bastırabilmiş.. Gerçi bir yandan da bugüne kadar hiçbir zaman tam olarak inanmadığım “Meryem Hikayesi” bu şekilde dallanıp budaklanınca içime yine bir kurt düşmedi de değil. Bakalım bu hikaye nerelere varacak? Ha bu arada tekneyi kim mi yaktı? Yeminle en ufak bir fikrim yok, herkes olabilir..

“Her şey yolunda gidiyor derken nereden çıktı bu yangın?”
Köy yanar, deli taranır diye boşa dememişler.. Evet, Meryem konusunda haklı olabilirsin ama burada yine bencilliğin zirvelerindesin be Zeynep. Valla ben artık yazmaktan yoruldum, zavallım Fatih ise Zeynep'in bu bitmek bilmeyen çam devirmelerine manasızca bakmaktan yorulmadı. Adam da alıştı artık, şaşırmıyor bile, sadece boş boş bakıyor..

Bitirirken..
Şekercizadeler konağında Ertan'ın gördüğü fotoğraf var ya hani.. Zeynep ile Fatih'in evlilik fotoğrafı, salonun ortasında duvara asılı olan. Eğer Mukaddes'i biraz tanıdıysak, o fotoğrafı çoktan oradan kaldırtmış olmalıydı..

* Paylaştığım parça, yıllar önce yazmaya başladığım ve henüz bitirmediğim bir romandan  -bu yazıya göre düzenlediğim- bir bölümdür.

Valandil..

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER