İki kişi seven iki defa ölürmüş!*
İlişki Durumu: Karışık dizisinin 13.bölümünün yorumuna geçmeden önce 12.bölümden bu yazıya sürüklediğim bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Kısaca hatırlayacak olursak 12.bölümün sonunda Murat Ayşegül; Can ile Elif ile çıktığı yemekte karşılaşmışlar ve birden “double date” olmuşlardı. Masadaki gerginlik Can’ın sesini yükseltmesiyle başka bir boyut kazanmış; Murat ise topu göğsünde yumuşatarak golü 90’a çakmıştı. Bu sahnelerin hemen ardından Murat “yükselen değer” olmuş, herkes Can’ı kabalık ile suçlamıştı. (Ben dâhil. Çünkü Muratçıyım. HALA! ^.^) 

13 haftadır gözlemleyecek çok zamanım oldu. Can’ı neden seviyorduk/sevmiyorduk, Murat’ı neden seviyorduk/sevmiyorduk. Vatan gazetesi yazarlarından Oya Doğan 28 Eylül 2015, Pazartesi kaleme aldığı “Can çirkinleşmenin kitabını yazıyor” başlıklı yazısında:

“…Ne yazık ki, Can gerçek... Aşktan korkup, hoşlandığı kadınlara iğrenç davranan erkeklerin ülkesi burası. Sonuç olarak Murat yine kahramanlık yaptı. Tek gerçek olmayan Murat... Hayatta kahraman rolünü üstlenen kimse kaldı mı?”

İfadeleriyle aslında çok güzel özetlemiş. Ben de durumu Can ve Murat’tan sıyırıp işin içine kızları da kattım. Hepimizin etrafında Elif gibi (yer yer sinir bozucu), Can gibi (Aslında içi tatlış ama kaba saba davranarak onları kendinden koruduğunu düşünen), Ayşegül (pozitif, hatta fazla pozitiflikten ezilen) gibi karakterler var. Belki de biz onlardan biriyizdir, onlar gibiyizdir. Can’ı, Elif’i, Ayşegül’ü o yüzden seviyoruz ya da sevmiyoruz. Peki, ya Murat? Murat ise gerçek olamayacak kadar iyi. “Hayallerdeki” beyaz atlı olmasa bile “Mavi takım elbiseli” prens. Konuşmasından tutun, giyimine, tutumlarına kadar içinde yaşadığımız toplumun “bir erkekten beklediği” tüm özelliklere sahip. İşte tam da bu yüzden Murat’ı seviyoruz/sevmiyoruz. Nedenler aynı, sonuçlar farklı! Siz ne dersiniz?

Çay içen adamın kötü olmayacağını hatırlatmak isterim.

Geçen hafta yazmayı unutmuşum. Bu güzel bölümler için iki haftalık teşekkür edeyim. Ellerinize, kollarınıza, aklınıza, kalbinize sağlık. Özlemini çektiğimiz her şey kurgu bir dünyada bu kadar güzel anlatılabilirdi. Offf, çok güzelsiniz yaa!

Şimdi on üçüncü bölüm dosyamızı açalım. Müsaadeniz ile ilk önce başlıktan yani sondan başlamak istiyorum. Bu dünyalar işlerin “karışık” olduğunu tekrar etmeye gerek yok. Komedi ağırlıklı giderken öyle bir yerden yakalıyorlar ki… On üçüncü bölümün sonlarında yaklaşırken Can’ın sinirden kendini sahile attığı ve balıkçı dayıyla muhabbet ettiği sahneden balıkçı dayının sözleri üzerine aklıma birden Ajda Pekkan’ın 1968 yılında seslendirdiği Üç Kalp şarkısı geldi. (Parçayı 2005 yılında Hepsi grubu da coverlamıştı.) Şarkının bir bölümünde diyor ki:
 
Sen de üzgünsün bu hayattan hem de nasıl
Bir kalpte iki kalp nasıl yaşanır
İki kişi seven iki defa ölürmüş
Bir kalp yalnız bir kalbi düşünürmüş
 
Ah be Can Tekin! Neden böyle oldu ki şimdi? Yazık değil mi sana, Murat’a, Elif’e ve de Ayşegül’e? Sen Ayşegül’e kum torbası muamelesi yapıp yerden yere vurdun. Elif “İrkik ırkıdışım” diye dolanırken Ayşegül’ü nasıl tahrik ettiğini bilmeden Ayşegül’e gidip “Elif’ten özür dile!” dedin. Peki, SEN tüm bunları yaparken Murat’ın da eli armut mu topladı? Bir erkeğe yakışan en güzel aksesuar olan zarafetiyle Ayşegül’ün kahramanı olma yolunda emin adımlar attı. İki kişiyi seviyorsun, iki defa ölüyorsun, dört kişiyi öldürüyorsun. Bölümün sonunda ciğerimdeki ağırlığın sahibisin. Bir taraf tutulacaksa yukarıda yazdığım sebepten dolayı Muratçıyım. Ama uff Can ya, kafamı karıştırıyorsun. Seni de üzgün görmeye dayanamıyoruz işteee! ("Oh olsun"dan "Ayy yazııık"a doğru evriliyorum. Yaşlanıyor olamam, değil mi? Muraaaat, bir şey yap!)
 
Başlığın ilham kaynağınından bahsettiğimize göre şimdi bölümün en başına dönelim, kendimize yepyeni bir sayfa açarak bu bölüm neler oldu şöööyle bir bakalım!


*Ajda Pekkan'ın Üç Kalp adlı parçasından. Dinlemek isteyenler yorumun 3.sayfasından parçaya ulaşabilir. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER