Bir önceki
sayfa Murat(çığım)ın liderlik koltuğuna nasıl oturduğundan bahsetmiştim. Can’ın
masayı terk etmesine, herkese köpürmesine şaşırmadık tabi ki. Çünkü Can bizim
Can işte. Bir sinirle bağırır, çağırır, yıkar geçer; sonra cinayet mahalline
dönen katiller gibi ortalıkta dolanır. Alıştık artık. Biz onu öyle kabul ettik.
Tüm bu karmaşada Can’ı yumuşatabilen tek insan elbette Handan! Müsaadenizle Handan’ı
o kadar karakter içinde “En aklı başında olan” seçiyorum.
Handan ile çalışanın kaybetmesi için kişinin ağır şuursuz olması gerekiyor. Akıllı kadın rocks!
Bu bölüm
herhalde Ayşegül için “N’oluyor yaaaa?” bölümüydü. Bir yanda Murat’ın Can’a
yaptığı “sürprizi” anlamaya çalışırken diğer yanda Mediha Hanım Teyze’nin
davranışlarına anlam vermeye çalıştı. Zira Mediha Hanım Teyze’nin Ayşegül’e
durduk yerde bu kadar iyi davranması için Allah korusun Ayşegül’ün 3 ay ömrünün
falan kalması gerekir. E, tabi ama süper kahraman olmak kolay değil! En cep
herkülü haliyle hırsız yakalamayı öyle herkes beceremez. Tahsin Bey Amca ile
İsmail Dede’nin haklı çabaları Mediha Hanım Teyze’yi bezdirdi bezdirmesine ya kuracağı
tezgâhları nasıl tahmin edemediler, onu anlamadım. Şu kayınvalide olayı
evlenmekten soğuma sebebim, yemin ederim. Yemek boyunca Mediha Hanım Teyze,
kızcağızı göklere çıkaracağım derken yerine dibine sokmaya çalıştı durdu.
Şişmansa şişman! Hem bir sor bakalım neden şişman. Belki bir hastalığı var! Üstelik
bu zayıflama dediğimiz hadise kapitalist düzenin son on yılda topluma dayattığı
“sorunlardan” biri. Ayrıca mitolojide de balık etli kadın bolluk, bereketi
ifade eder. (Yorumcu burada siyasi ideojileri ve mitolojiye de işin içine
katarak fazla kilolarını örtmeye çalışıyor.) Velhasıl yemek olayı yine güldüren
olayların akabinde romantik olma yolunda ilerleyen bir sahne ile bitti.
Birbiriniz öpemedikten sonra dirseklerinizden ne farkınız
var?
Çok üzerinde
durmak istemiyorum ama bir de Elif’imiz var. Elif de her bölüm kırıcılıkta bir
üst seviyeye geçiyor. Evi basar gibi gelmeler, düğün fotoğrafını indirmeler,
Can’ı yalan yanlış doldurmalar… Hoop, n’oluyor arkadaşım! Bu bölüm Ayşegül’e
söylediği her kelimeyle aslında ne kadar da kendisini anlattı, değil mi? Üstelik
olaylı yemeğin ardından koşa koşa Murat’ın yanına gitmesi aslında Murat’a nasıl
oynadığını gösterdi adeta. Sanırım artık Elif’e de şaşırmıyorum ve Üç Kalp şarkısını ona da armağan
ediyorum. Ne Elif üzülsün, ne de başkasını üzsün. Bir Can’ın yanında bir Murat’ın…
Murat akıllı adam, kolay kolay yemez de; olan Can’a oluyor, üzülüyor. Bir de bu
bölüm Elif’in “Ben senin kız arkadaşın değil miyim beni korumayacak mısın?”
çıkışı vardı. Arkadaşlık, yanındakini kayıtsız şartsız korumak değil; yeri
geldiğinde onu hatadan döndürmek, doğru olanı göstermektir, diye düşünüyorum. Her
hareketime aslansın, kaplansın diyen arkadaş yerine evde kaplumbağa beslemeyi
tercih ederim! Ama burada en büyük hata Can’da. Elif’in
yanlış her hareketine çanak tutup, Ayşegül’ü özür dilemeye zorlarsa bölümün
sonunda olduğu gibi Ayşegül’ün arkasından bakakalır. (Hofff, ne çok üzüldüm ben
bu bölüm Can’a yaaa!)
Çipil çipil bakayım da kimse ne yaptığımı anlamasın!
Bu bölümün en
süper, hiper, ultra kahramanı ise Ece oldu. Arkadaş gibi arkadaş! Muratçılar ne
demek istediğimi anladı. Hamilelik yaramış Ece’ye. Ayşegül’ün pasaportunu alıp
Murat’a vermesi güzel hareketti. Bu hareket Murat bir adım öne geçirdi. Aslında
Ece’nin tüm uğraşı arkadaşının mutlu olması çünkü Ece de biliyor ki orada mutlu
olmayı en çok ve öncelikli hak eden Ayşegül! Dolaylı yoldan evliliğe sebep
olduğu Ayşegül hayatında hiç ağlamadığı kadar bu evlilikte ağladı. Telafi
etmeye çalıyor diye tahmin ediyorum. Biraz gazlama durumu var ama denemeden
kimse kazanacağını ya da kaybedeceğini bilemez. ("Murat'tan vazgeçemeyenler kulübü" başkanlığına adaylığımı koyacağım. Nereyi imzalıyoruz?)
Biz "Muratçılar"ın kaderi: Ayşegüllere dil dökmek!
Romantikliklerden
sıkılanları da düşündük! Köpük ile maceralar ve Can Tekin’in “Davaro” hallerine
gülmeyen yoktur herhalde. Bu hafta Berk Oktay’ı seyrederken aslında kendisine komedinin
ne kadar çok yakıştığını bir kez fark ettim. Kemal Sunal’ın Davaro filmini anımsatan bir sahne oynamak kolay olmamalı. Güldük,
eğlendik, ayakta alkışladık!
Kemal Sunal "misker" sahnesi. Hatırlamayan yoktur herhalde?
Hatırlamamıza vesile olan "misker" sahnesi :)
Yorumumun sonuna geldiğimde elimizdekilere söyle
bir bakıyorum da Can’ın kalbinin kırıklıklarından pek bir şey göremiyorum. Burnuma biraz pişmanlık kokusu gelir gibi oldu ama henüz bir şey söylemek için erken. Peki, siz ne düşünüyorsunuz?