Karagül'ün her anında panik ortamı olmasına alışkınız ama bu bölümdeki yoğun mistik koku bende STV dizileri etkisini uyandırdı. Rüya sahneleri mi? Her zamanki gibi onlara denilebilecek söz yok. Ama herkesin büyüüük büyük kurduğu cümleler inceden yormadı değil hani. Bazı sahneler ise feci şekilde geçtiğimiz sezonu anımsattı. Özellikle Narin ve Ebru'nun sandal sahneleri buna sağlam bir örnekti.
Kadriye fenalık geçirirken kıpırdamayan Emine bu bölüm en
etkilendiğim şeylerden biri olabilir. Ve tabii eklediği cümle çok şey
anlatıyordu: ''Özlem, yukardan ilacı getir'' Demek ki biz kadınlar aha böyle ezile
ezile delireceğiz! Yürü Emine, bozma bu çizgiyi...
Gelelim en dikkatimi çeken detaya... Gülsüm'ün Kendal'a
silah doğrultması şaşırtıcı bir hamleydi, kabul. Ama Kendal'ın Gülsüm'ü
dakikalarca dövmesinin hikayeye pek katkı sağlayacağını hissedemedim. Kendal
kadınlarla hep mücadele içinde olan kötü bir adam, evet. Ama o kadınların
üstüne yürürken de biz buna ikna oluyoruz. Sahne gerekliliği olarak bir tokat
geçerli sayılabilir ama o uzun dayak sahnesi tatsız geldi açıkçası. Ardından
Ayşe'de patlayan tokat da tatsızlığa tuz biber ekti. Kadınlara uygulanan
şiddeti toplumun her yerinde izlerken bir de ekranlarda açık açık görmeye pek
rızam yok benim. Hayırlısı...

Ay çamaşır ipi mi o!
Yazın çiçekli elbiseleri, sıcak kumları ve cıvıltılı aşklarından hızla sıyrılıp kışa savrulmak türbülans etkisi yaratmış olsa da Karagül'ü
özlemişiz. Narin'in çılgınlığı hız kazanır, Ebru acısından parçalanır, Baran
hep arada kalır ama bu sır sezon ortasına kadar açıklanmaz diye düşünüyorum. Umarım yanılırım.
Turgenyev, Babalar ve Oğullar isimli şaheserinde şöyle demiştir:
''İnsan Tanrı'ya nasıl yalvarırsa yalvarsın mucize istiyor demektir. Bütün
dualar şöyle özetlenebilir: Ulu Tanrım, ne olur iki kere iki dört etmesin!''
Karagül
karakterlerinin hepsi aynı duaya el açıyor şimdi...
Siz
neler düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.
Güzel
günler.