Özlemişim.
Pazar gecesi ev ahalisinin beni nezaketle, tv ile baş başa bırakışını ve O Hayat Benim
ile geçen o uzun ve yoğun saatleri. Kahvemi, kağıdımı ve kalemimi alıp ekran
karşısına geçince resmen heyecanlandım. İzlediğim iki güzel fragmanın heyecanıma
katkısı büyük tabii. Hikayeye katılacak olan yeni karakterler ve sırrın ortaya
çıkacağına dair o büyük beklenti sanırım heyecanımı daha da arttırdı. Bu arada
herkes burnumda tütmüş resmen.
Genelde
dizi bittikten hemen sonra yazımı yazmam. Epey bir oyalanırım. Kalbimde, aklımda
kalan tortuları yazarım. Fakat nedense bugün cebimdeki kelimeleri
toparlayamıyorum. Neden mi? Çünkü bu sefer farklı. Damağımda enfes bir tat
bırakan bu bölüme nereden başlayacağımı bilemiyorum. Detaylara girmeden,
boğulmadan, biraz bu bölümün tadını çıkarmak istiyorum. Hukuki süreçlerin
sahiciliğinden girip vicdan muhasebelerinin sonuçlarından çıkmayacağım. Daldan
dala, konudan konuya, Heidi misali kırlarda koşar gibi koşmak istiyorum yazıda.

Adı Ganimet, küpeleri de.
O Hayat Benim
ile ilgili haberleri okuduğumda en çok ilgimi çeken, hikayeye katılacak olan
yeni oyunculardı. Zerrin Sümer, Ayça
Damgacı, Selen Görgüzel, Aybüke Pusat ve Larissa Gacemer’in isimlerini duydukça,
ilk bölüme olan merakım daha da arttı. Hangi karakteri oynayacaklarından çok,
O Hayat Benim’in o alıştığımız dünyasına, dokusuna nasıl
yerleşecekleriydi mühim olan. Kendilerine açılan bu yeni alanda ne kadar sahici
duracakları, yerini yadırgamadan nasıl usulca ilişecekleri önemliydi. 60
haftanın getirdiği bir alışkanlığın kenarına, teğelle tutturulmamaları gerekiyordu. Öyle de oldu. “Kısmet Sokağı”
uydurulmuş, yaratılmış bir dünyadan öte, yaşayan, nefes alan ve sonradan bize
kapılarını açmış bir dünya olarak karşımıza çıktı. Neşeli bir havası var. Ama
belli ki bu tebessümün altına hüzünlü hikayeler çoktan yuva yapmış. Mesela Ganimet
- İlyas çatışması ilk bölümden bize göz kırptı. Oradan çıkacak gam yükü bizi
daraltacak besbelli. Genelde şive konusuna pek sıcak bakmasam da Ganimet’in
şivesine takılmadım. Gerekli miydi, bilemiyorum. Belki de bir anlamı vardır,
kim bilir? Zerrin Sümer, varlığıyla çok güzel anlam katanlardan. Memnunum
gelişine. Kızı Zeynep onu üzecek belli ve ben şimdiden dert ettim bunu kendime
iyi mi?
Zeynep’i
canlandıran Aybüke Pusat iyi bir seçim. Kabuğundan sıyrılmaya, sınıf atlamaya
hevesli bir kızı oynarken zorlanacağını düşünmüyorum. Arda ile yolları
kesişirse ve yolu Atahan Konağı’na düşerse çok acayip bir serüven çıkar oradan.
Hülya’ya şimdiden geçmiş olsun demek isterim.
"Gözlerinden bellidir Cevriyem,sende kara sevda var."
Ahhh
Cevriye! O ne endam, o ne cilve. Güzel kadın. Alımlı. Boyu kadar kızına
bakınca, genç yaşta anne olduğunu, eşinin olmadığını görünce de kırık bir
hikayenin çatlaklardan sızdığını görüyorum. Oya gibi bir karakter. İşle işle
dur. Kızı Hanife ise mahallenin rengine göre biraz soluk kalmış. Oyunculuğu
sıkıntılı gözüküyor ama biraz daha izlemek lazım.
Adak kanımı o?
Muzaffer
Bey! pardon, Muzaffer Hanım, lütfen üzülmeyin. Bana da Devrim Bey diyorlar
hala. Anlıyorum sizi ama alışıyor insan. Ayça Damgacı ismini duyduğumda zaten
alkış tutup kanat çırpmıştım adeta. Öyle sevindim ki geldiğine. Lezzetli bir
neşe kaynağı Muzaffer. Onun neşesine, enerjisine çok ihtiyacımız olacak. Onunla
eğlenirken bir nebze olsun nefes alacağız. Beraber çekirdek çitleyip, dolma
sarmak isteyeceğimiz, kısmeti çıksın diye adaklar adayacağımız biri olacak.
Bahar’ın
saflığına ve iyi niyetine alışkınız. Çünkü biz onu öyle tanıdık ve sevdik. Fakat
mahkeme salonundaki suskunluğunu elbette
ki not ettim. Eminim ki bu tavrının sonuçlarıyla yüzleşecek. Bahar için artık
her şeyin değiştiği bir sürece giriyoruz. İzlemesi biz seyirci açısından
keyifli olacak bir sürece. O eski halinden eser kalmayacak. Zaten nasıl kalsın
ki?