Mutluluğun formülünü açıklıyorum!
Çok sevdiğim bir büyüğümün bana hep “İnsan, ilk önce kendine karşı dürüst olmalı.” dediğini daha sizlerle paylaşmıştım. Yine dönüp dolaşıp aynı yere geldik. Evet, insan ilk önce kendisine karşı dürüst olmalı. Kişi, bir eylem içine girecekse, bu eylemin kendisine karşı yapıldığında ne hissettireceğini düşünmeli. Bunun yanında Türkçe güzel bir dil. Bu cümleden bir başka anlam daha çıkartabiliriz. İnsan kendisine karşı dürüst olmalı. Yani Allah’ın bildiğini kuldan saklamamalı, gerçekleri ilk önce kendine, daha sonra muhatabına itiraf etmekten kaçmamalı. Can, artık hislerinden kaçmasın, bedeni Elif’in, ruhu Ayşegül’ün yanında olmasın derken bölüm sonu itibariyle Can’dan beklediğim itiraf geldi. Bana kalırsa bu durum yani "kendine itiraf" mutluluğa giden ikinci formül. Birincisi mi? Tabi ki Cemal Süreyya’nın dediği gibi: Kahvaltı!
 
Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı!

Bu hafta çalan telefonlardan hiç güzel haber gelmedi. Demek ki mutluluğun formülünde telefon yok. 
 
Geçen bölüm bıraktığımız yerde Ayşegül boşanmak istediğini Can’a söylemek ile meşguldü. Can’ın bu durumu kabul etmeyeceğini tahmin etmek ise eminim ki hiç birimiz için sürpriz olmadı. Etmeyecekti de dur bakalım nasıl etmeyecekti. Bazen Can’a çok yükleniyorum, hepimiz bunun farkındayız. Bölüm başlamadan ilk kez oturdum ve düşündüm: Bu çocuk neden böyleydi? E, neden olmasındı? Durumu standartların çok çok üstünde olan bir ailenin oğlu. Bugüne kadar yediği de yemediği de hep önünde olmuş. Yalnızlığa alışkın. Tüm bunların üzerine bir de star egosu eklenince karşınızdaaa: Can Tekin! Hal böyle iken istediğini yaptırmak için “şımarıklık” yapması gayet normal geliyor. Tıpkı “Boşanmak istiyorum.” diyen Ayşegül’e “Ama ailemmmm” diyerek Ayşegül’ün yumuşak karnına vurması gibi. Ayşegül de, garibim, bir yanda kendi ailesi yerine koyduğu Can’ın ailesi (İsmail Dede canımızın içi.) diğer yanda aşkın acısı. Başlarım böyle aşkın ıstırabına demesi yakındır. Can’ın gönderdiği o kadar çiçeğe rağmen!

Gözlerinden okunuyor, onu seviyorsun! :) 

Sözlerin seni ele veriyor, sen de istiyorsun. (Ama Ayşegül, kızım, gevşeme hemen!)
 
Nedendir bilmiyorum, Ayşegül konusunda içim oldukça rahat yani Ayşegül’e kolay kolay bir şey olmaz gibime geliyor. Bunu da kendi içimde iki nedene bağlıyorum. İlki Ayşegül’ün sonsuz kere sonuz iyi niyetli oluşu. Çünkü biliyorum ki kötü niyetli insanların yaptıkları şeyler, vakti gelince ayaklarına dolaşır. (Bkz: Elif) İkincisi ise İsmail Dede’nin gölgesinin bile Ayşegül’ü koruyacağını düşünmem. Öyle olmasa Can ve Ayşegül’ü evlilik sınavından geçirmek için kalkıp gelir miydi? Ah, İsmail Dede, sen de az kaçın kurası değilmişsin hani? ^.^Eski topraklar rocks!

Siz bu gözleri görüyor musunuz? Hahayttt!

Aşkın ıstırabı konusuna bir sürelik ara vereyim diyorum. Nasılsa Elif, Murat derken yorumun ilerleyen bölümlerinde yine bu havalarda oynamaya devam edeceğiz. 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER