Bundan bir sezon önce “Bana
Ömer’i anlat” deseler, her erkeğin Ömer gibi beyefendi, nasıl değer bildiği ve
anlayışlı olduğunu söylerdim. Adam gibi adam derdim. Annesi Cahide Hanım bile
iki oğlu arasındaki farkı bize defalarca söylemişti. Zaman geçti, her şey
değişti. Ömer de bu değişimle evrildi. Üç ay öncesine kadar Ömer’e bir derece
hak veriyordum, fakat Gülru’yu o sabah, o hâlde bıraktıktan sonra Ömer’e olan
inancım ve güvencem yerle bir oldu. Anlam verememeye başladım.
O omuza dokunabilmek sandığından daha çok can acıtıyor.
Her zaman şunu savunmuşumdur;
İnsanlar başına gelen olaylarla birlikte değişirler. İyiliği ve kötülüğü
seçmek, onları yorumlamak sadece kişinin tek elindedir. Kimse salt iyi
değildir. “İyi insan” derken bir defa düşünmemiz gerekir. “Neden iyi?” diye
sorgulamak zorundayız. Eğer bir insan iyiyse, hayattaki tüm kötülüklere boyun
eğmiş biridir. Eğer bir insan iyiliği seçmişse bundan sonraki hayatına temiz
sayfayla başlamak istemiştir. Eğer bir insan iyiliği seçmişse karşısındaki kişi
ile çıkar çatışmasına girmemiştir. Evet, genellikle insanlar çıkarları çatışana
kadar iyi davranırlar. İkinci yüzlerini saklarlar. Ta ki hiçbir istekleri
yerine gelmeyene dek. Ne ironik değil mi? Sonrasını hepimiz tahmin etmekte
güçlük çekmeyiz.
Ömer,
o papatya kazasından sonra benim için her zaman bir Lord gibiydi. Onu asilzade
ve ulaşılmaz görürdüm. Bir adamın daha ne kadar mükemmelleştire bilirlerdi diye
düşünürdüm. Yanılmışım. O düşündüğüm karizmatik Lord'um gitti, yerine her yeri
ve herkesi talan edip yıkan Tazmanya Canavarı geldi. Bu yaptıkları yetmedi bir
de insanların zekâlarıyla eğlenmeye başladı.