Defne... Bu aşkta en ağır yük onun kalbinde. Sonradan sevdi ama güzel sevdi. Olduramadığı çok an yaşadı, kendini yedi bitirdi; lakin mutluluğun ipini hiç bırakmadı. Sevdiği adamı güzel sindirdi içine... Sahiplendi, kıskandı, üzdü, güldürdü, deli etti, sevdi, sevdirdi. Aşkın en zirve zamanında yine mevcut yaralarına tuz basıldı, korktu. Korktu, çünkü bu yaraların daha büyüğünü sevdiği adamda açabilme olasılığı belirdi yine... Korktu, çünkü Ömer'in bu yaraları hiç saramayacağından endişeleniyordu. Korktu! Hayatında yaptığı tek yanlışın, Ömer'li doğrularını götüreceğini biliyordu.
Sevmek, birini bulmak veya kazanmak değil, bir başkasında kendini bulmaktır...
Ömer... Bu kadar vakur bir adamın aşklı halleri, hepimizin içine işledi. Sevdiği kadına bir bakışı, bir gülüşü, bir süzüşü... Ömer'in hayatı dolu bir yap-bozdu ve Defne bu yap-bozun en büyük ve tek eksik parçasıydı. Tam bütün resim meydana çıkmışken o eksik parça yerinden çıkarak yanındaki parçaları da alaşağı etmişti. Mutluluğun da, acının da zirvesini aynı gün tadan Ömer için her şeyi yeniden ve sağlam inşa etmek gerekecekti. Bunun için gerekli sabır ve özveri Ömer İplikçi'de mevcut, hemfikiriz. Peki ya Defne'de? Göreceğiz.
"Ben sana mecburum bilemezsin/ İçimi seninle ısıtıyorum"
Biz bugün, bu ikiliden aşkın 'gerçek' hallerini seyrettik. İçi dolu sahnelerle, fragmanda görmediğimiz sürpriz sahnelerle hem duygulandık hem mutluluğa bulaştık. Güzel bir şarkının melodisini duyduk, güzel bir kitabın önsözünü okuduk, güzel bir filmin tanıtımını izledik, güzel bir şiirin ilk dizelerini okuduk. Biz bugün, bu güzel ikiliden, çok güzellik gördük. Hepsinin daha güzelini önümüzdeki bölümlerde de göreceğiz, eminim.
Görüşmek üzere! Sevgiyle ve iyi niyetle kalın!