Tokat demişken Banu Hanım'a değinmeden olmaz. "Evlat acısının
tarifi yok." derdi bir büyüğüm. Saçının teline zarar gelse ana babanın yüreği
yanarmış. Banu Hanım da çocuğunun derdine düştü. Her annenin yapacağı gibi… 16
sene yüz üstü bıraktığı kızını daha fazla mahvetmek pahasına hem de. İnsanların
ruhuna en derin yaralar çocukken açılıyor. Kader bu yüzden kardeşinin odasından
bebek çaldı. Küçücük kıza öfke duyma sebebi de aynı. Derin’i fırında un
çuvalları arasına bırakması gibi… Aslında geçmişiyle hesaplaşıyor Kader. Banu
Hanım ve ailesine düşende sabretmek olmalı. Kader’in 16 yıllık sabrından sonra
özellikle. Ama insanoğlu bencillik konusunda 10 numara olduğu için önce kendini
düşünüyor herkes. Banu Hanım, Kader’i çok seviyordu ama evlatlık verilmesine
karşı çıkmadı. Ne zaman diğer kızının hayatı tehlikeye girdi, o zaman Kader’in evlatlık
verilmesine karşı çıktı. Doktor test isteyince Derin’in lösemi olduğunu tahmin
ettim ben. Ekran klişelerinden biri bu da… Bir araya gelmesi zor olan insanlar
kan bağı sebebiyle bir araya gelir. Derin’i kurtarmak için yeni çocuk
yapmaktansa hazırda olanı kullanmak. Ben Kader’in yerinde olsam o annenin
suratına bakmazdım herhalde. Hele ki sadece ilik vereyim diye beni yanına
alacak bir annenin. Küçük kıza ilik verir arkamı döner giderdim herhalde. Ekran
başında bile kaldıramıyorum kıza yaptıklarını.

Takıntılı olmasam sorun yok aslında yaa....
Sanırım Köprü dizisinde duymuştum. Yeni sevgililerine eski
sevgilileri anlatmak kadın hastalığı demişti biri. Gerçekten öyle galiba…
Karşımızdaki insanı didik didik edene kadar rahat edemiyoruz. İstiyoruz ki
bilelim sonra karşımıza bir sürpriz çıkmasın. Feride takıntılı bir insan olduğu
için bu duruma takılmaması garip olurdu zaten. Daha önce de banyodaki havluların
katlanış şekline, tavladaki galibiyete takmışlığı var, malum. Toprak'ın elinde
kutuyu gördüğüm an Feride'nin onu çöpten çıkaracağını tahmin etmiştim ben.
Bence bu kadarı fazla… Kıskançlık bir yere kadar güzeldir ama fazlası zarar.
Hem kendine hem sevdiğine…
Ne yapsam da dersi kaynatsam? - Buldum Songül'ü delirteyim.
Atarlı giderli çiftimiz Songül ve Güney'e değinmeden olmaz.
Sosyal medyada her geçen gün artan bir hayran kitleleri var. Geçenlerde
ikilinin hayranları organize olup #atarlıgiderliçiftimizsongün ile Twitter’da
gündeme oturdular. Buradan hepsini tebrik ediyorum. Songül’ün Güney’i kolay
kolay affetmeyecek olması sevindiriyor beni. Ne kadar pişman da olsa Güney’in
Songül'e yaptığı çok ağırdı. Ama en eğlenceli kısım hiç şüphesiz matematik
dersiydi. Ben ömrümde bu kadar eğlenceli bir matematik dersine girmedim. Ben
liseye giderken neredeydiniz kuzum siz? Gerçi bizim okulda olsa hocalar asla
izin vermezdi bu şebekliğe ama neyse...
Atletsiz gezme emi yavrum...
Emine
Hanım ve oğlu Gökhan hikayeye dahil oldular. Anne
böyle olmalı dediğim bir karakter olmuş Emine Hanım. Diğer annelere de
bu işin
sırlarını verse fena olmayacak hani. Oğlu için her şeyi göze alabilecek
bir
anne yazmışlar olmuş yani. Sorun şu ki ben Furkan Andıç’ı liseli olarak
idrak
edemedim. İki sene kaybı olsa bile Cemre'nin yanında çok büyük geldi
gözüme.
İnşallah zamanla alışırım. Bir de Gökhan’da Cemre’ye karşı platonik bir
şeyler
var sanırım. Kızım Cemre, Serkan için hiç üzülme. Kaptın taş gibi
çocuğu.
Cemre'nin Emine ve Gökhan’ın evine gitmesi, yabancılık yaşamadan
oturup konuşması çok hoş detaylardı. Gökhan'ın Cemre'nin kolyesini çalan
kişi
olduğunu fragmandan tahmin etmiştim ama emin olmadığımdan yazmamıştım.
Umarım
araları yeni düzelmişken bozulmaz.
Evet, arkadaşlar bu haftalık da benden bu kadar. Haftaya
görüşmek üzere…
Sevgiler…