Adım “Duygu”
olmasına rağmen çok duygusal bir insan olduğumu söyleyemeyeceğim. Ancak Ayşegül’ün
6.bölümün finalinde gelen itirafı beni bile hislendirmiş, içimi titretmişti. İtirafın
bir kadından gelmesi durumu ise işin resmen cilasıydı, gurur duydum. Taa ki
Can’ın tepkisine kadar. Aşkın şakası mı olur? Hadi oldu diyelim, komik mi olur?
Hadi, tamam, komik oldu diyelim, buna gülecek birilerini nereden bulacaksın? Can’ın bu
“ölü taklidi” yapma durumunu, bölüm içinde Elif’in yaptığı “Onu bıraktığım
zaman bana gelir misin?” çıkışına mı benzetmeliyim, bilmiyorum.
Can’ın bu tutumunu AİHM’e şikâyet etmeye gidiyorum! Ayşegül
de benimle geliyor!
Bu hafta "Yıkılıyooor!" dediğim isim kesinlikle açık ara farkla Handan'dı. Yemin
ediyorum Handan’dan korkmayan kâfir! O nasıl bakışlar atmak, nasıl emrivakiler
yapmak! İkinci bölümde, hatırlayacaksınızdır, Can, Handan’ı evliliğe ile ikna
etmeye çalışırken alyans reklamlarından, aile programlarından bahsetmişti. Bu
hafta, Handan’ın röportaj “timing”i kesinlikle muhteşemdi. Eğer birileri şimdi
harekete geçmeseydi ve yönetimi bu kadar ciddi ele geçirmeseydi, Can ve Elif arasındaki dedikodular, İstanbul’dan Seul’e yol olurdu.
(Neden Seul diye sormayın, öyle.)
Bu da
Handan’ın yönetimi ele geçirdiği darbenin metni. Çok gizliydi, bulduk!
“Aziz
Can’cığım, Handan olarak sektörün beklediği Can Tekin ve onun marka değerini
korumak ve daha güçlü bir hale getirmek, kendi kendini kontrol edemeyen
Can Tekin’i toparlamak için yönetime el koydum. Dedikodulara kulak tıkayıp,
kameraya el sallıyoruz.”
Bu kareye 10 saniye bakınca Handan’ın omzunda apoletler
beliriyor.
Handan’ın bu
tutumu baştan sona, tabi ki, Ayşegül’e yaradı. Kameralar önündeki o “mutlu aile
tablosu” dışında Ayşegül’ün bu mutlu tablonun karşılığı olarak tüm ev işlerini Can’a
yıktığı sahneler çok keyifliydi. Can’ın da eline pek bir yakıştı elektrik süpürgesi hani. Ev işlerinin devamında gelen röportajda ise ne zaman Ayşegül’ü görsem: Aha, bu sefer ağzında
bir şey kaçırdı diyesim geldi, yalan yok! Can'ı gıcık etmek, yaptıklarına karşılık 80 milyonun (Evet, 80 milyon.) önünde Can'ı yerden yere vurmak Ayşegül'e helaldi ama yapmadı. Kameraların önünde Elif için Can’ın hem eski
arkadaşı hem de modacısı demesini Elif duydu mu acaba?
Her eve bir Can lazım!
Hayat müşterektir mi, gün olur devran döner mi? ^.^
Handan
dışında Ayşegül’ün menfaatlerine çalışan bir diğer isim de tabi ki İsmail
Dede oldu. Çünkü tontiş bir dede olmak, gerektiğinde başının üstüne okul sözlüğü koyup, gelinine yürüyüş ve zarafet öğretmeyi gerektirirdi. Bölümün
güzel sahnelerinden sadece biriydi. Ayşegül değişsin istemiyorum, konuyu yorumumun ilerleyen kısımlarında ayrıca ele alacağım ama tontiş dedeleri de kırmak istemem. O yüzden İsmail Dede'nin aldığı süslü elbiseler için bir şey diyemiyorum, vardır bir bildiği.
Bir kuğu gibi, bir kelebek gibi!
Bölüm içinde karşılaştığımı Ayşegül ile
Can arasındaki tartışmaların gelişimi ise bana sevgililerin, yakın arkadaşların
zaman içinde birbirlerine benzedikleri rivayetini anımsattı. Meğerse durum
rivayet değilmiş, hakikaten öyleymiş. Aralarında yaşanan tartışmanın sonunda,
aynı anda yaptıkları “Neyse ne!” ve “Ne yaparsan yap!” çıkışları bunun
ispatıydı sanki. Ya da bu insanlar gerçekten birbirlerinin ruh eşidir, kim
bilir?
”Sevenleri ayırmayayım. Bırakayım birbirlerini yesinler.”
Kıskançlık
aşkın şanındandır. Kıskanç bir insan olmasanız bile adamı zorla kıskanmaya mecbur bırakırlar. Daha ilk günden "Olmuş bunlar, olmuş!" deyip işin içinden çıkmaya çalışsak da Can
ile Ayşegül için gerçek bir çift demek elbette mümkün değil. Fakat Can’ın, Ayşegül'ü Murat’tan kıskanma halleri içinde Ayşegül'e karşı yeşeren aşkın sinyalleri diyebiliriz, sıkıntı olmaz. Öyle olmasa
bölüm finalinde neden Ayşegül ile Murat’ı, kulakları dört açıp dinlesin, neden dinlediklerine bu kadar şaşırsın ki? Sonuçta onların bir sözleşmesi var! ^.^ Şuraya külahımı bırakayım, anlatırlarsa dinlerim.
İşte bunlar hep polislikten gelen alışkanlıklar. Ortam dinlemesi!
Elif’e
gelsek mi, gelmesek mi bilemedim doğrusu. Elif’in Can’a, yukarıda da sözü
geçen, “Onu (Murat’ı) bıraktığım zaman bana gelir misin?" çıkışı bugüne
kadar duyduğumda sağır olmak istediğim bir ifadeydi. Onu bırakmak, başkasına
gelmek… Elif’e yakışmadı, olmadı. Elif için "Kuş öldü, beybi. :("
Elif için
Can, hangi arada, derede bu kadar kıymetli oldu, onu hiç mi hiç anlamadım. Yahu
bu kızcağız, bundan birkaç bölüm önce “Muraddd, Muraddddd!” diye yana yakıla
dolanmıyor muydu? Hatta alkolü fazla kaçırıp, herkesin içinde Murat’ın suratına
bardak boşaltmadı mı? Ha elmayı sevdin diye elmanın da seni sevmesi elbette
şart değil de… Nasıl anlatsam… Keşke Can’a “Onu bıraktığım zaman bana gelir
misin?” sorusunu daha doğru zamanda sorsaydı. Ama kesinlikle o zaman, bu zaman değil! Belki o zamana kadar yaralar
kabuk bağlamış olurdu. Kabuk kupkuru olduğundan, düştüğünde de acıtmazdı. (Belki.) Bu hafta Elif konuştu, Duygu üzüldü.
(Sessizlik, sessizlik, sessizlik, sessizlik, sessizlik) Ha, evet, Murat!
Şakalardı,
gerçeklerdi derken Murat’ın doğum günü yemeğinin ardından gelen, fragmanı
gördüğümden bu yana benim için de bölümün motivasyon kaynağı olan durum, Murat’tan
Ayşegül’e gelen “Seni sevmeme izin ver!” çıkışıydı. Açık konuşmak gerekirse Canımız,
Ayşegül’ümüz için Can mı Murat mı deseniz, kesinlikle, %1500 Murat derim.
Nedeni ise çok açık: Ayşegül’ü güzel ciciler içinde gördüğünde dibi düşen Can’dan
ziyade; ona olduğu gibi âşık olan Murat gözüme de kulağıma da daha hoş geliyor.
Can, kadınlara şık elbiseler içindeyken daha çok aşık oluyorsa gitsin,
elbiselerle evlensin. Bu konuda hassasım evet ama yalnız da değilim. İlişki
Durumu: Karışık dizisi başladığında Twitter üzerinden yaptığımız sohbetlerin birinde Ranini.Tv
yorum yazarlarından sevgili Devrim Toyran konuyu bir cümlede çok güzel
açıklamıştı. Ben de bu açıklamanın altına imzamı attım. Buyurun, beraber
bakalım:
Konu kilit!
Son olarak bölümün
etiketi olan (#MelekMiŞeytanMı) melek ve şeytan temasının işlenişine ba-yıl-dım. Televizyon karışışında
bu temayı ilk defa görmüyoruz. En iyi ihtimal 30 kere daha izlemişizdir. Ama,
bana kalırsa, tam bu noktada İlişki
Durumu: Karışık’taki melek-şeytan temasını diğerlerinden farkı Seren Şirince’nin
yorumlayış biçimiydi. Ayşegül’ün içinde bulunduğu “karışık” ruh hali daha net,
daha güzel ve daha doğal anlatılamazdı. Zaten Ayşegül’ün “Aslında herkesin içinde bir melek bir de şeytan
var. Esas mesela hangisini ne zaman konuşturup hangisini ne zaman susturacağını
bilmektir.” sözleri sadece bölümün ya da Ayşegül’ün değil, hayatın da bir
özeti gibiydi. Yazan, çeken, oynayan... Yap-boz gibi ne güzel birbirini tamamlamış! Ama yine Ayşegül deli değil, biz deli değilim, ben deli değiliz!
Huni mi o?
İlişki
Durumu: Karışık’ın 7.bölümü, altı haftadır alışık olduğumuz tempoda gitti.
Çoğunlukla güldük, biraz üzüldük ama sevgimizde bir azalma olmadı. Aksine hikâyeye
biraz daha bağlandık. Bundan sonrası için merakımız Murat’ın da Ayşegül’ün
takımında “resmen” oyuna girmek istemesiyle Can ve Ayşegül’ün birbirlerine
karşı tutumu. (Hayır, tabi ki meraktan çatlamıyorum!)
Emeği geçen set çalışanlarının ellerine, kollarına, yüreklerine
sağlık. Yine çok güzeldiniz…