Uzun yıllardır
hem televizyon hem de sinema dünyasında aynı sorunsal dönüp dolaşıyor:
Uzaylılar da uzaylılar. Güzide dostlarımız her seferinde bir şekilde dünyaya
ayak basıyor. Hikayeler farklı fakat amaçlar aynı. Ya işgal ediyorlar ya da
“Selam dünyalı biz dostuz!” yaklaşımıyla komedi unsuru oluyorlar. Buradan
NASA’ya seslenmek istiyorum: Gerçekten bu konuya bir el atmanın zamanı gelmedi
mi?
Ne demiş Big Jim, "Daima kendi arkanı koru."
En nihayetinde bu
bölümde Christine Price’ın dünya dışı yaratıklar tarafından yumurta
aracılığıyla ele geçirildiğini ve lider olarak tayin edildiğini öğrendik.
Hayır, biliyorum, zaten sezon başından beri böyle bir şüphe vardı içimizde. Ama
bunları Christine’in ağzından duyunca insanın içi ürperiyor. Marifet Christine’de
değil; o sadece piyon tabii. Marifet, akıl oyunlarıyla baklayı Christine’in
ağzından çıkartan Big Jim’de. Kim ne derse desin; biri eski biri yeni, Chester's
Mill’in güç için yanıp tutuşan iki liderinin tutsak muhabbetleri muazzamdı. Söz
konusu sahneler, Churchill, Galileo ve Napoleon’a bile selam çaktı, adamlar
daha ne yapsın?
Kabullenme zamanı
geldi çattı. Kubbe dünya dışı varlıklar tarafından Chester’s Mill tepesine
indirildi ve şimdi de aynı dünya dışı varlıklar kasabadaki insanları kontrol
ediyor. Sürü psikolojisinin ekmeği yeniyor. Herkesin koyuna dönüştüğü bir ortamda,
elimizde aklı başında sadece Julia, Big Jim, Joe, Norrie ve biraz da Sam kaldı.
Biraz Sam diyorum çünkü sağı solu belli olmuyor. Duygusalı oynayıp Christine’i
arkadan bıçaklaması tek bir şeyi gösteriyor: İntikam her zaman soğuk yenen bir
yemektir.
Ölümsüz aşklar var da ölmeyen Christine Price var mı?
Julia, Barbie ve
Eva aşk üçgeninde ise sular durulmuyor. Şans bir Julia’ya gülüyor, bir Eva’ya
gülüyor. Bütün izleyici bir araya geldik oturduk bekliyoruz, Barbie’nin kararı
ne olacak diye. Gerçi bu bölümde Eva’nın Julia’ya çarptığı laf bir karar
verilmesinin gerekli olmadığını da ortaya çıkardı. Yahu ne demek bize
katılırsan ikimizde de Barbie ile beraber olabiliriz? Uzaylılar bize nazaran
daha geniş herhalde böyle konularda? Yapmayın, kadını kadına düşman etmeyin..
Öte yandan,
geçtiğimiz sezonlarda varlığından bile haberdar olmadığımız Bird Island bu
sezonun popüler mekanına dönüştü. İlginçtir ki, Chester's Mill’e bağlı koskoca
bir ada hiçbir karakterin aklına gelmiyor. Aktaion Energy’nin buraya
yerleştiğini fark etmek için illa birinin kaçırılması mı gerekiyor? Yapmayın
çocuklar, lütfen. Yine de, bu bölümde bütün yollar Bird Island’a çıktı. Çünkü
bölümün adı “Caged” idi. Çünkü kuş adasında bir kafes vardı. Çünkü kuşlar
kafeste tutulur. Yani anlayacağınız, Under The Dome’da ustalıkla hazırlanmış
ince detaylar her zaman yer alıyor.
Kardeşi kardeşe düşman ettiler...
Kubbenin altıda
dahil, insanoğlunun olduğu her yerde aşk ve şiddet yer alıyor. Farkındaysanız
kasaba nüfusu da gittikçe azalıyor. Geçen haftaki bölümde Pete’in ölümü
Barbie’nin elinden olmuştu ve oldukça vahşiceydi. Bu hafta da Aktaion Energy’nin
sevimsiz doktoru Marston’ın ölümü Big Jim’in elinden oldu. Yalnız öyle böyle
değil; elim gitmiyor yazmaya. Big Jim çok iyi bir insan değil biliyoruz fakat
50 yıllık seri katil soğukkanlılığıyla Dr. Marston’ın boynunu kesince bir
şaşırdık haliyle. Hele o konserve kapağı... Christine Price’in sırrına, Dr.
Marston’ın boynuna mal oldu. Biliyorum ki kimse Dr. Marston’ın vefatına ya da
Hunter’ın sakat kalmasına üzülmedi. Ama o Indy, o bizim canımız. Başına bir şey
gelirse Big Jim yakar bütün kasabayı.
Under The Dome’un
The Hunger Games göndermeleri bu sezon iki oldu. İlkini hatırlarsınız; Norrie,
Katniss Everdeen edasıyla okçuluk hünerlerini sergilemişti. Bu kez de hipnotize
olmuş Chester's Mill sakinleri, belediye binasında, The Hunger Games’de
sıklıkla duyduğumuz ıslık melodisine benzer bir ıslıkla Julia’yı karşıladı. Dizinin
yaratıcısı Brian K. Vaughan’ın The Hunger Games fanı olduğunu düşünmeye
başladım artık.
Bu sezon kasaba
sakinleri Kubbe’den kurtulur mu kurtulamaz mı bilinmez fakat, olur da gelecek
bölümlerde bütün dünyada yok olursa ve Chester’s Mill Kubbe sayesinde
sapasağlam kalırsa, uğruna savaşacak bir şey de kalmaz artık. Sonuçta Kubbe’nin
de bir amacı olmalı, değil mi?
Haftaya görüşmek
üzere...