Bazen doludizgin, bazen yalpalayarak gelir aşk. Bazen yanlış
anlamalarla dolar, bazen göğüs gerer tüm engellere. 11 haftadır bir gülseler
iki ağlayan Başeğmez’ler sonunda aşk hayatında mutluluğa erdi. Kardeşlerin anneleriyle
babalarının aşık oldukları yerde, ‘Sevda Tepesi’nde bir araya gelmesi ise
bölümün en güzel, en naif yeriydi. Aşklarını o tepede ilan ettiler, kahkahaları
karıştı denizin tuzlu suyuna…
Ne büyük sözler, ne şiddetli tartışmalar sonrası gelen ilk
öpücük benim onlardan beklediğim. Aşkla bakan gözler, gülen yüzler, o samimiyet
yeter onları anlamaya. Aşkın en tatlı hallerini, en naif detaylarını
vurguladıkları için ne kadar teşekkür etsem az.
İnsan şu manzaraya kıyamaz da çenesini tutar be Sait!
Fakat bölümün tamamının bu kadar tatlı olduğunu söyleyemeyeceğim, üzgünüm. Başeğmez’ler yanlış anlamalarla büyürler, biliyoruz. Buna rağmen bu bölümde
Sait ve Canan arasındaki sahneler son ana kadar hiç zevk vermedi bana. Sanki
bambaşka bir Canan’la karşı karşıyaydık. Nerede haftalardır Sait’i olduğu gibi
kabul eden Canan, nerede her köşe başından çıkıp Sait’e atarlanan Canan. Sait
normal demiyorum ama tanıdığımız Canan bu değildi. Evet, o bir kadın, duyguları
var, bir çiçekle gönlü alınsın istiyor. Bu konuda sonuna kadar hak veriyorum
ama sanki karakter özellikleri evrim geçirmiş gibiydi. Neyseki bölüm sonunda
sevdiğim Canan’la tekrar karşılaştım.
Canan’ı bu tavra sürükleyenin Sait olması bile bu durumu
normalleştiremedi gözümde. Güzel giden her şeyi berbat etmekte üstüne olmayan
Sait, deniz kenarındaki o güzelim sahneyi de berbat etti ama bu ilk değildi ki.
Okyanuslar aşıp bir kaşık suda boğulmak dedikleri bu olsa gerek. Tüm bu
sahneler finalin tatlılığı için gerekliydi farkındayım ama yine de sevemedim.
Şevval'i sevmeyen bizden değildir!
Başeğmez erkeklerine karşın Beş Kardeş kadınlarının cesaretine
ise hayranım! Hele hele Şevval’in boynuna atlayasım var. Ben de seni seviyorum
Şevval! Şevval, Turgut’a sevgisini birçok kez anlatmaya çalıştı fakat Turgut
her defasında anlamamazlığa vurdu. Bu noktada Turgut’a kızamıyorum, adam tatlı.
Sevgisini dile dökemeyecek, sevdiği kadının parmağına yüzüğü takarken bayılacak
kadar naif. Ece Dizdar’la Tansu Biçer’in enerjisi inanılmaz, gönüllerine
sağlık!
Ve Nazım’ın Deniz’i. Deniz de cesur kadınlarımızdan. Bu
cesaret biraz geç gelse de ‘Hasan mı, Nazım mı’ düşüne düşüne doğru kararı
verdi sonunda. Ama ben Deniz, Nazım ilişkisini Hasan’ı da araya dahil edip haftalara
geniş bir şekilde yayarak, keyfini ala ala izlemek isterdim. Hasan gibi renkli
bir karakterin içinde bulunacağı aşk üçgeni ciddi anlamda güzel sahneler
yaratırdı, burada hafiften yaratılan çatışma devam ettirilse asla hayır
demezdim. Evet, ucundan kıyısından bir şeyler izledik ama daha fazlasını
kaldıracak bir hikaye vardı bence.
Ne demişti Nazım Başeğmez: 'Sevmeyi bir direniş biçimi haline getirmek zorundayız!'
Orhan’ın Yasemin için kurduğu hayaller, gördüğü rüyalar
içime işlemiş, onların ilişkisini can-ı gönülden istemiştim. Orhan’ın
arkadaşının ona aşık olduğunu söylemesi elbet kabulüm, sonuçta o bildiğimiz
Orhan. Ama Canan’ın da bu fikri desteklemesine inanamadım, ‘olur mu öyle şey,
git doğruları anlat’ demesini beklerdim. Canan karakterinde bu bölümde
gerçekten bir farklılık vardı. Yine de Orhan’la Yasemin’in birleşmesi çok
tatlıydı, kıyamam yine dayağını yedi.
Aziz evin küçük kardeşi olsa da gönlü çok büyük. Nazlı’nın
kadrodan ayrılmasıyla Aziz’in hayatında oluşan boşluk Zeynep’le tamamlanmış
oldu. Aybüke Pusat hoş geldi, kıpır kıpır bir çift oldular Aziz’imizle. Belirtmeden
geçemeyeceğim Aziz ve eli silahlı adamlar arasındaki ilişkinin bu hali de oldukça
yerinde. Ne Aziz’in başı belaya giriyor, ne mafya tamamen hikayenin dışında.
'Bazen gözyaşları mutluluğa uzanan köprüdür' hayat felsefeleriyse demek...
Peki kardeşler aşk hayatlarında büyük ve tatlı adımlar
atarken neler dikkatimi çekti dersiniz? Hepsinin birden ağladığı sahneye
ba-yıl-dım! Yer yer öyle sahneler oluyor ki, ‘işte kardeşlik budur’ diyorum.
Yine aynısını dedim. En sevilen Beş Kardeş sahneleri arasından çoktan yerini
aldı.
Bir aşk üçgeninin desteklenmeyen köşesi, belki hikayenin az
buçuk kötü tarafı diyebiliriz Kudret için. Fakat Kudret benim için her şeyden
öte Beş Kardeş’in en önemli karakterlerinden biri. Ekip hayrına onun
sahnelerini birleştirip YouTube kanalına koyarsa çok sevinirim valla. Yalnız
aşk dersi alınacak tek adamın, terk edilmelere doyamayan Kudret olmasına çok
güldüm.
İlk defa mı gösterildi, yoksa ben mi fark etmemiştim bilmiyorum
ama Turgut’un yatağının yanındaki hacı yağı şişeleri ne güzel detaydı.
Gülümsetti.
Bir de dikkat ettiyseniz bugün karakol sahnesinden şikayet
etmiyorum. Çünkü son karakol sahnesinden sonra bir sürü olay oldu, dolayısıyla
hikaye yine demir parmaklıklar ardına dayanınca gözüme batmadı. Her hafta her
hafta kadrolu işçi gibi karakolda yer bulmadıklarında bir şeyler eksik
kalmıyormuş, gördük bunu da sanıyorum.
'Deniz manzarasıysa deniz manzarası Canan hanım, gelin burada takalım yüzükleri' by Sait
Beş Kardeş’e mutluluk gözyaşıyla sulanmış, gülen gözlerle
güzel bir veda edeceğimizden eminim. Son sahneyle biraz da final provası yaptık.
Hikaye döndü dolaştı çok tatlı bir yere geldi, aşklı, mutluluklu bir 12. bölüm
görmek için sabırsızlanıyorum. Emeği geçen herkesin eline sağlık.
Haftaya görüşmek üzere!