Adı Mutluluk'un fragmanı çıktığı
zaman bu dizinin çok farklı olacağını düşünmüş ve çok heyecanlanmıştım. Sıcak
ve samimi fragmanıyla beni kalbimden yakalamış, peşinden sürüklemişti. İlk
bölüm de beklentimi karşılar nitelikte olunca iyice yükseldim. İkinci
bölümü izlediğimde ise annemin bir lafı bölüm boyunca aklımdan geçip durdu;
“beklentini ne kadar düşük tutarsan o kadar mutlu olursun.” Çünkü deyim
yerindeyse Adı Mutluluk’un 2. bölümü sonrasında iftifa kaybetti beklentim. Ah anne, seni
ne zaman dinlemesem pişman olurum zaten. Kumsal gibi hissediyorum kendimi. O hayal ettiğinden farklı bir hayatla yüzyüze ben de farklı bir hikaye ile... Yine de umutluyum, yine de umutluyum!
Ferdi'den hallice...
Öncelikle sahnelerin bir kısmını ve bazı olayları fazla
uzatılmış bulduğumu söylemeliyim. Örneğin 'hırsız' olayı. Kaan Yıldırım zaten
Ferdi (Ulan İstanbul) gibi bir karakterden henüz sıyrılamamışken sanki
el birliğiyle bize Ferdi’yi hatırlatmak için uğraşıyorlar. İlk bölümden sonra Batu
ve Ferdi’nin benzer yanları olduğunu, bu benzetmenin normal olduğunu
ama zamanla aşılacağını söylesem de hikaye aksi yönde gelişiyor. Bölüm boyunca
Batu’nun üzerine hırsız damgası yapıştırıldı. Bir yandan Kumsal, bir yandan
Eren... Bir de küçük hırsız çocuk çıktı. Çocukla Batu’nun sahnelerini
izlerken “Ulan İstanbul tekrarı mı izliyoruz acaba?” demeyen bizden değildir.
Yanlış anlaşılmasın, Kaan Yıldırım daha önce hırsızı oynadığı için tekrar
oynamayacak diye bir kaide yok. En azından Ulan İstanbul izlemiş olan bizler için bu konunun üzerine fazla gidilmese ve unutmamıza izin verilse mi?
Bir de bölümde bitmek bilmeyen bir havuz sahnesi vardı. Kısa tutulsa çok daha keyif verebilecek olan sahne neredeyse
sıkmak üzereydi. Kumsal’la Batu’nun tatlı didişmeleri, Batu’nun herkesin içinde
Kumsal’a kendini affettirme çabaları, Eren’in Batu’ya havuzda yarış
teklif etmesi güzel ve ilgi çekici fikirlerdi aslında. Sadece fazla
uzadı. Böyle durumlarda “yerli dizi yersiz uzun” sloganını aklıma getirmiyor da
değilim. Keşke dizi süreleri kısalsa da biz de gereksiz uzamış sahneler izleyip sıkılmasak.
"Hiç mi güldürmedi?" by Eren
Çok fazla şikayet ediyor gibi oldum belki ama, bahsetmeden
geçemeyeceğim iki şey daha var; 'bayat' espriler ve bölümde her dakika tekrar edilen
“mutluluk” kelimesi... Bu bölümle birlikte hikayeye katılan Zeki karakterinin
komik olma çabası, -ki kendisi zaten çok sevimli espri yapmadığı zaman- ve Eren’in
kırmızı boxer şakası bende ağlama isteği uyandırdı. Bir de şakalara
Kumsal’ın ağzından düşürmediği "mutluluk" kelimesi eklenince, Emre Altuğ’dan
“Nerelere gideyiiiim” şarkısını söylemeye başladım. Yapmayın n'olur...
"Gülmeyin, gülmek yasak" by Gonca
Biliyorsunuz, genç
karakterleri çok merak ediyor ve geçen hafta az gösterildiler diye içerliyordum.
Bu hafta istediğimi aldım. Artık onların hikayelerine ortak olmaya başladık. Sera’nın fazla kusursuz bir karakter olduğunu düşünüyorken
öğrendim ki aslında geçmişinde zor şeyler yaşamış. Henüz tam olarak ne olduğu,
ne yaşadığı bize verilmese de bir intihar vakası yaşandığını düşünüyorum.
Zamanla su yüzüne çıkacaktır ama, sebep de bir erkek meselesi sanırım. Gonca, Sera'dan çok daha samimi ve gerçekçi geldi bu bölümde. Belki "drama kraliçesi" ama içi dışı bir en azından. Sera'nın ilerde bambaşka bir yüzüyle de karşılaşabileceğimizi düşünüyorum.
"Biz Kumsal'la ne ara böyle yakın olduk ya, ne içirdiniz olum bana?" by Eren
Eren’e gelecek
olursak dört dörtlük bir adam gibi duruyor fakat bu kadar mükemmelliği
fazla buluyorum. Hiç mi ters bir tarafı
olmaz insanın? Kumsal’a da çok çabuk kapıldığını düşünüyorum. Sanki
Dolunay’dan bıkmış bu yüzünden Kumsal’ı bir nefes olarak gördü kendine. Dolunay kimseyi yaklaştırmıyordur Eren’in yanına ama, Kumsal’ı engelleyemedi.
Bu arada Eren’in Kumsal’a karşı hislerine inanmam için olayları biraz ağırdan alsalar fena
olmaz. Çok çabuk gelişen şeyleri sevemedim gitti.
Hiç sevilmemişliğin görüntüsü...Temsili değil!
Dolunay kesinlikle bu bölümün yıldızıydı. Hikayedeki kötü kız ama, güçlü duruşuyla beni kendine çekmeyi başardı. En çok onun
hikayesini merak ediyorum. Çünkü bir insanı ancak yaşadığı şeyler bu kadar hırslı, öfkeli
ve kötü hale getirir. Eren konusunda ısrarcı olarak o kadar küçük duruma düşüyor ki çok üzülüyorum onun için. Bu arada onun 'ne' olduğunu öğrenmemiz de biraz hızlı oldu. Önce Batu’nun kuzeni zannettik. Daha sonra Batu’nun
Vural’ın oğlu olduğunu öğrendik ve onları kardeş sandık. Daha sonra Dolunay’ın
evlatlık alındığını öğrendik ve Batu’yla hiçbir bağı olmadığını anladık. Ya
kuzen ya da kardeş olarak kalsaydı keşke şimdilik. İlerleyen bölümlerde bir şok
etkisi yaratabilirdi onun evlatlık olduğunu ve Batu’yla kuzen/kardeş olmadığını
öğrenmek. Ama hepsi arka arkaya ve hızla olunca şaşırmaya fırsat bulamadım açıkçası.
Dolunay’ın Kumsal’a kurduğu tuzak hiç yakışmadı. Kumsal
herkesin içinde hırsız konumuna düştü. Ayrıca ne cesaret birini suçsuz yere
hapse attırmaya çalışmak ya da bu nasıl bir vicdandır, anlamıyorum ama Dolunay da bu çeşit bir kötü. Kim bilir neler yaşadı da bu hale geldi dedim ya size lafın en başında, onu çekici kılan da bu halleri. Eren’le Kumsal'ın zaten
bir ilişkisi yok. Kıskanıyorsan
yine kıskan da Dolunay, keşke daha masum oyunlar oynasan. Neden Dolunay gibi kızlar bu tür davranışlar içine girdiklerinde daha fazla kaybedeceklerinin
ve üzüleceklerinin farkına varmazlar?
Her hali tatlı bunların yahu!
Son olarak şunu söylemek istiyorum ki Adı Mutluluk'un temelde sahip olduğu güzel bir hikayesi var. Eğlence ve aksiyonun harmandığı dram soslu bir iş. Başrol uyumu da süper. Kumsal ve Batu birlikte çok
güzeller. İlk andan bizi ekrana kitleyen bir çift oldular. Diğer oyuncu kadrosu da güzel. Herkes rolünün
hakkını fazlasıyla veriyor. Bu yüzden bazı küçük görünen sorunlar hallolsun istiyorum ki
biz de sezonlar boyunca doya doya onları izleyelim.