Ekrana boş boş ve uzun
uzun bakıyorum. Sonra da yazıp yazıp siliyorum. Kalbimle beraber seçtiğimiz o
özenli kelimelere, bu hafta yenilerini ekleyemiyorum. Gözünden uyku, kirpiğinden
alın teri damlayarak çalışan emekçisine bu hafta yoldaşlık etmekte zorlanıyorum.
Sağlam bir sezon finali
yapacaklarına çok inanmıştım. Ama olmadı. Bölüm bittiğinde hayal kırıklıklarım
kalbime battı inanın. Bir izleyici olarak, hikayeden beklentimi öyle yükseklere
koymuşum ki, o kadar yüksekten düşerken insanın canı çok acıyor haliyle. Tuzla
buz olan yanlarım var ve tamir etmem biraz zaman alacak. Bu tatil biz
izleyicilere de iyi gelecek. Neden bu kadar romantik yazıyorum, biri bir şey
söyleyebilir mi lütfen?!
Bir dakika bir dakika! Romantik
bünyeme bir şey soracağım. Tek kriter reyting değil mi? Evet. Ne diyor rakamlar
“Her şey yolunda.” Eee sana ne oluyor o zaman kuzum?! Nedir bu duygusal haller,
iç geçirmeler. Kalp kırığı, can acıması falan. Rakamlara göre iyi giden bir işin
risk almasına gerek var mı? Yok. Tıkır tıkır işleyen bir makinenin çarklarına niye
çomak sokalım değil mi ama? Ne lüzumu var? Ay o da doğru. Seninki de şımarıklık
işte! Allahım deliriyor muyum acaba?
Haftalardır reytinglerle
arası iyi olan bir iş için epey bir şeyler yazdım bu sayfada. Küçük, büyük
demeden birçok detayın altını çizdim. Her izleyici gibi diziye eşlik ettim
aslında. Ekrandan bana yansıyanları anlatırsam, kendimce hikayeye bir katma
değerim olur diye düşündüm.
Hangi iş için olursa
olsun, emeği eleştirmek öyle kolay bir şey değildir benim nezdimde. Olmamalıdır
da. Emekle yaratılmış her şey değerlidir. Ve gönül ister ki kıymeti bilinsin. Reytingler
kıymet bilindiğini gösteriyor. Allah bereket versin. Yolunuz da hep açık olsun.
Ama ben reytingler ne derse desin, izlediğim ve değer verdiğim bu işin
çapaklarını yazmaya devam edeceğim.
O
Hayat Benim’in enteresan bir izleyici kitlesi var. Sadık
ve de sabırlı. Her şeye rağmen umudunu kaybetmeyen genç bir kitle ve yine her
şeye rağmen sadık kalmayı bilen orta yaş ve üstü kitle. O Hayat Benim sezon finaliyle işte bu sadık ve sabırlı insanlarının
ayarlarıyla oynamıştır. Onları önümüzdeki sezon bıraktığımız yerde
bulamayabiliriz, hazırlıklı olalım.
Bölümün detaylarına
girmeyi bu hafta nedense hiç istemiyorum. Hiç sevmedim bu bölümü. Kocaman bir
illüzyondu, kandırmacaydı. Bahar’ın gerçekleri söylememesi için bağlı tutulması,
Ateş’in İsviçre’deki oğlu çok
anlamsızdı. Neyse. Aklımda kalan tek şey, mahkeme salonunun güzelliğiydi.
Emeğinize sağlık.