Hep uzaklarda bir köy yok muydu? Gitmesek de görmesek de o
köy bizim değil miydi? İşte şimdi sahiden öyle oldu. Ege’de bir köyümüz oldu.
Veda etmemek için savaştığımız, kaybedilişine son bakış attığımız. “Aman, zaten
yaz dizisiydi” gibi sözler bir kulağımdan girip diğerinden çıktı. Biliyorum ki artık oraya turlar ile akın akın insan gidiyor. Evlerin önünde kuyruklar oluşuyor.
Geçen sene yaz başından bugüne kadar az buz da değil tam 52 bölümdür Çarşamba akşamıma
keyif katan iş bitti. Bu Çarşamba kahkaha atmanın böylesine zor olacağını hiç
düşünmemiştim. İzlerken son bölümü yutkundum, gülmekten çene kaslarım değil, gözlerimden
gelen yaşlarla göz içi kaslarım acıdı.
Bütün mü olmuştuk, “benim” semiş miydim?
Birbirinizi sevmekle başladı her şey. Ve sevgi herkese karşı galip geldi.
Evet, orası benim komşu köyümdü. Henüz gidememiştim; ama
kokusunu alıyordum. Türküyü benim için söylüyorlardı. GülCemal en yakın
arkadaşlarım, aileleri uzaktan köylümdü. Şive uzak değildi ki, gidersem ben de
öğrenirdim. Sultan Ana beni de sever, Niyazi benimle de ilgilenirdi. Muhtardı
o, yavuz bir siyaset adamıydı. Yusuf Baba’ya ben de kızardım. Nurten ile sohbet
eder, Kamuran’ı dinlerdim. İşte böylesine bağımız vardı, gözle görülmeyen.
Bunları yazdıkça kötü oluyorum galiba. Kendimi, ailesine
daha iyi imkanlar sunmak için gurbete giden insan gibi hissediyorum. Daha çok
para kazanıp döneceğim derken, ne zaman, kiminle geleceğimi söylemiyorum. Tıpkı
birbiriyle sevdiklerinden uzak diyarlarda kocaman bir aile olan GüzelKöylüAilesi
ekibi gibi. Neler sığdırdılar günlere, aylara, haftalara. Bir daha yolları
kesişir mi birkaçının?
Yola İstanbul’dan başladığında Gül de bilmiyordu Ege
köylerini. Kim derdi Doktor Kaan aldattığı sevgilisi uğruna köy hayatı yaşar. Cemal bilseydi şehirli kız
ile evleneceğini en uzak yer Muğla derdi.
Bir son olmalıydı, kimine vuslat, kimine hasret vuran …
Kaan :Düşündüm ve Ayten ile evlenmeye karar verdim.
Esma & Kamuran : Aboovv
"Bünyamin, Kemal, Tarkan şekil, Alkan Ailesi önümden çekil" By Yusuf
Kaan’ın ortaya çıkan foyası ile sessizce geldiği yere
dönmesi bir oldu. Çok da iyi oldu. Kemal ve Celal’i askere yollayacaklarını,
Yusuf’un küçük oğlu Tarkan’ı yatılı okula göndereceklerini söyleyince tek sorun
Kamuran oluyordu. Hani sakarlıkları ile dolu, Cemal’e hâlâ aşık, kazandıkları
paraları böreğe katan, vurdumduymaz Kamuran. Onu Konya’ya gelin etmek “sen
olmasan olmaz Kamuran” diyen babasına düştü. “Sen olmasan” sözü yürek sızlatır,
iç dağlar. Uzakta gelin olmak zordur, ailelerden ayrı, yabancı yerlerde. Yarım
akıl Kamuran bir başına ne yapar diye sesli sesli söyleniyorum. Üstelik sürekli
hata yapmasına, akşam sebzeleri yıkamadan börek yapmasına çıkışırken ve Cemal Cemal diye sayıklanmasını hazmedemezken.
Üzüntüm, kızgınlığımı ezdi geçti.
Bu turu da geçtiğime göre büyük ödül benim
Bünyamin karakterine ayrı yerde durdu. Dokunmaya
kıyamadığımız oyuncağımız, enfes pastanın son dilimi. Ateş parçasından ayrı hiç
düşünmedim, bir de baba olarak görebilseydim yeterdi ya. Belki diyor gönlüm,
ileride başka yerden bebeğiyle el sallar sana. Cemal-Hüsnü’nün baba&oğul
ilişkileri ile bizlere “gerçek kesit” sunmalarına ayrı teşekkürler.
Oyunculuk adına her hafta ayrı work shop verdiler. Türküler
ise olmazsa olmazdı. Bir bölüm gelmese, biraz geç girse “nerede” diye isyan
noktasına gelindi. Mansur’un albümünü dört gözle bekler olduk. Her hafta hangi
parçadan girse de içimize işlese, gönlümüze dokunsa sazın teli dedik. Azmak
başı görmezsek rahat etmiyordu içimiz. Mekan da sevilir miymiş? Hem de bal
gibi. At bi masa iki sandalye. Serin sular gelsin üzerine, çek oksijeni.
Hissettim ordayım, içlerinde bir yerde, göremiyorlar; ama dokunuyorum
kalplerine
"Kızma, bitter çikolatam ona kağıt helva almadım" By Hüsnü
Kaan … Kötülüğü yoksa boştu bir yanımız. Yanlış yaptığını
anladığında peşine düştü aşkının; ama unuttu bir daha dönüşü yoktu eskilere. Yakışıklı
Cemal, güzel Gül yalnız değildi. Hüsnü Baba’mız, Dudu’muz vardı. Kıskanç kaynanaya
kötü gözle bakmadık, alttan alttan gülümsedik. “Anne deyiver gari” diyecek
kadar Ege’li olduk. Ahmet Mümtaz Hoca'nın canlandırdığı Hüsnü Baba ise ders verircesine konuştu, dinledim. Mesaj verdi, not aldım. Sustu, izledim. Aşkın nasıl yazıldığını gösterdi.
Celal, maviş gözlümüz oldu. Ayten’i öptüğünü göremedik, “hadi
be, bu sefer de ıska” diye hayıflandık. Daha Niyazi’ye kız bakacaktık. Sıddık,
bu sefer sus da hata yapma, Allah’ın Hikmet’i geliyor diyecektik. Biraz yarım
kaldı hikâyemiz, biraz buruk kalbimiz. Tek tesellimiz “mutlu son” ile bitmesi.
Güzel karakterleri yaratan Baykut Badem ve Filiz Ekinci’ye,
o karakterlere can veren tüm oyunculara, kostümden, makyaja, rejiden, kurguya, kablo
taşıyanına kadar tüm ekibin, yapımın emeğine sağlık. Vedalar zordur, neşeyle, türküyle, Ege’yle hatırlayalım …
İçten sevgiler, sağlıcakla kalıverin gari...