Gerçekten sen de mi be Olly? Öyleyse yıkıl Jon Snow!
Kır saçlı adam masasının başında rapor okumaya devam etti, her şey yarın belli olacak altı yıl boyunca sürdürdüğü Galya seferi mutlak bir zaferle sonuçlanacaktı. Son düşmanlarını Alesi’yada kıstırmış, kuşatmasının sonuna gelmişti, dışardan yetişen destek kuvvetlerinin roma atlı birlikleri tarafından dağıtılmasıyla çaresiz kalan Vercingetorix yarın teslim olacaktı. Keyifle şarabını yudumladı, altı yıl önce yok olmanın eşiğine gelen bir toplumu kurtarmıştı, altı yıl önce o yetişmeseydi belki de Galyalılar kuzeydeki topraklarından yarımadanın tamamına hakim olabilecekti. Roma'da korku kol gezerken senatonun ancak şehrin kuzeyinden geçirecekleri yüksek taştan duvarla kuzeye engel olabilmelerini düşünmeleri kıdemli komutanın yüzünde gülümsemeye sebep oldu, O yarın en büyük zaferini kazanmak üzereydi işte.

Herkes kuzeye set çekmek isterken o zamanlarda da gülerek karşı çıkmıştı bu inşaat işine, tek tek savaşarak kabileleri yok edişini anımsadı, birlikten kuvvet doğardı ve Roma’ya döndüğünde bunu halka ve senatoya mutlaka hatırlatacaktı. Artık tek amacı vardı, gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğun temellerini atmak ve devamlı genişleyip zenginleşecek bu devletin tek hakimi olmak.

Hiç kimse ölümün karşısında duramaz ama haksızlığın karşısında durabilir. İnsanoğlu olarak taraf tuttuğunda azınlıkta kalmamalısın ve yakınında bulunan yol arkadaşlarını kaybetmemelisin, yoksa bu acımasız dünyada seni ezip zevkle üzerinden geçerler. Müttefiklerini kaybetmiş olanlar birer birer mağlup olmaya mahkum olmuşlardır. Yalnız ve mağlup adamın gözünün önünden hayatının akışı bir bir geçerken artık yaşamının da bir anlamı kalmamıştır, işte o an kaderin oyununda geçmişin öcünü almak isteyenlere de gün doğar…

Masum dişi ejderha, kalbi ağzında ve yere yapışmış şekilde karşısındaki Wyvernler ve Dorne’lu binicilerinin uzun mızraklarını savuşturmaya çabalıyordu dakikalardır. Dört yaratıkla havadaki mücadelesinden sonra yere indiklerinde hala sağ kalabilmiş olan iki Wyvern ihtiyatlı bir şekilde ve vahşice ona doğru yaklaşmaya çalışırken, yan taraflarından kumların arasından bir anda ortaya çıkan dev akrepler ve binicileri de yeni tehdit unsuru oluşturmuştu. Ne kadar yorgun ve çaresiz olduğunu farketti genç ejderha, gümüş-beyaz pulları oldukça paralanmıştı ve artık burnundan bir türlü istediği gibi soğuk nefesini salamıyordu. Son bir kez daha denedi üfleyerek ve tüm öfkesini püskürterek etrafındakileri buz kristalleriyle kaplamayı. Fakat ortaya çıkması gereken soğuk ölüm, kızgın çöl kumlarının sıcaklığında kolayca buharlaşıverip güldürmüştü karşısındaki nöbetçileri.

Kömür karası iri gözlerinde şaşkınlık vardı, bir süre ne yapacağına karar vermek için sağa sola bakınıp düşünürken artık sonunun geldiğini anladığında beyninin içinden ‘bu kadar güneye inerek hata ettim, burası haddinden fazla sıcak benim için’ cümlesi geçti.

Bu kadar güneyde hiç yaşama şansın yok buzul ejderhası! Son nefesini vereceksin artık!’

Genç dişi en azından dev akreplerden kurtulmak için tekrar havalanmak istedi, en azından ölmeden önce son bir kez bulutların arasında süzülüp onların tombul yanaklarına dokunmak, maviliklerin içerisinde kaybolmak istedi… Havada rüzgarın serin esintisiyle süzülmek ve son nefesini verirken okyanus sularının derinliğinde kaybolmak istedi… Bir umutla son bir güç bulup rüzgarla havalanmak istedi gözlerini kaparken…

Etrafındakiler çığlık çığlığa dört bir yana kaçışırken gözlerini açtı buzul ejderi. Yukarıdan dev bir yaratık alev saçarak üzerlerine doğru yaklaşıyordu! Akrepler ve binicileri alevler içerisinde kalmışken yana yakıla havalanan iki Wyvern denize doğru kaçışıyordu, neyse ki genç dişinin alevlerden korkması için hiçbir sebep yoktu, ateş onun ürperten bedenine asla dokunamazdı.

Dev siyah ejderhanın tek hamlede ilk Wyvern’in boynunu koparışını ve kafasız kalan yaratığın binicisiyle sulara gömülüşünü ağzı açık halde şaşkınlıkla izledi genç Sinessidel. Son kalan Wyvern binicisini denize fırlatıp yükselmeye ve bulutların arasında kaybolmaya çalıştı peşinden gelen alevlere inat, az kalsın da başarıyordu hani, sonra alevler onu tamamen sarıp sarmaladı ve çığlıkları son bulan bu kocaman kömür külçesi hızla suya çakılmak üzere bulutların arasındaki inişine başladı. Sevinçten gözleri parıldayan Sinessidel’in şaşkın ağzı kendine doğru gelen siyah ejderhaya teşekkür gülümsemesiyle kaplandı…

...Andersen’in kibritçi kızı hala daha önünde boynuna asılı sehpasıyla sokak sokak gezer ağlayan sesiyle insanların yüzlerini yoklaya yoklaya ilerlemeye çabalar ve acısını yaşamaya devam ederdi. Yaptığı bencilliğin ve kin tutmasının sonucunu kabul etmek yerine belki de hemencecik orada o anda ölmek isterdi, ama kararları bir hayatın bedelini ödeyemezdi… Artık masumiyet ölmüştü.

Kara kulede ise bitmiş gitmiş bir amaç için hala kavga verilmeye çabalarken son çırpınışların bir fayda etmeyeceğini geç de olsa anlamaktaydı insanoğlu. Işık Tanrısı'nın rahibesinin solgun bakışları bile umudun kaybedildiğini simgeliyordu artık, kazanabilme şansları bulunmuyordu… İşte o an kaderin oyununda geçmişin öcünü alacaklar bir kez daha düşüncesizce ortaya çıkıyordu sondan bir önceki masumu öldürmek için…

Kimi kaynaklara göre Roma imparatoru Sezar’ın yetiştirdiği bir yakını, kimi kaynaklara göre ise Sezar’ın eski sevgililerinden Servilia’nın dünyaya getirdiği öz oğlu olan Brütüs, kendisine en çok güven duyduğunu bildiği Sezar’a diğerleriyle birlikte, nöbetlerinin selameti için, o son bıçağı sapladığında Roma İmparatoru için zaman, en büyük zaferinin üzerinden henüz 8 yıl bile geçemeden durmuştu…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER