Ve her son kendi MİlaT'ını doğurur!
Ne bölümdü be!
Henüz başlayalı 10 bölüm oldu, sezon finalini ne zaman yaparlar, 10 bölümü nasıl toparlarlar derken bölümün fragmanı sezon finali tanıtımıyla dönmeye başladı. Ayrılık çanlarından hallice… Neyse Duygu, drama bağlama, konuya gel.

İlk önce olan bitenden bahsedeyim, ardından, bana televizyon karşısında “Hadiii be!” çığlıkları attıran, sezon finali gibi sezon finali yaptıran hesaplaşma sahnesine geliriz.

Bildiğiniz üzere; 9. bölüm itibariyle bir kucak dolusu sorumuz vardı. Mesela Yağız Ali, Asaf’ın elinden nasıl kurtulacak? Reşid’in akıbeti ne olacak? Hamza’nın bulduğu Dilaver bizi nereye götürecek? Geçen hafta Dilaver denen şahsiyetin hayatımızdaki yeri ve önemini kavrayamamıştık. Meğerse Asaf’a insan kaynağı sağlayan kişiymiş. Kendisi için methiyeler sıralamayacağım zira ilk önce Devran’ı sattı, ardından Azeri iş adamının çocuğunu kaçırıp nerede sakladığını döküldü. 

Yağız Ali… Yağız’ın Asaf’ın elinden kurtulacağını biliyorduk da nasıl kurtulacağı tam bir muammaydı. Bu kurtuluş hikâyesinde Yağız’ın bileti ise Reşid oldu. Kaçarsın kaçamazsan derken, çatışmanın ortasında kalan Reşid, yanlışlıkla (!) denk gelen tek kurşunla Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Reşid, Yağız için söylüyor: Sımsıkı sıkı sıkı sar beni.

Yalnız Yağız’ın, Asaf’ın elinden kurtuluş bileti de Devran’ın Asaf’ın yanından kovuluş bileti oldu. Hayat böyle işte Devran’cığım. Sen, bir yerlere gelmek için o kadar çalışırsın, çabalarsın. Bazen bir yanlışın tüm doğrularını götürür. Asaf da senden daha iyisini bulacak değil ya!

Git Devran = Sorun bende değil sende Devran. (Gün olur "Devran" döner şakasını tabi ki yapmayacağım :) )

Her şey iyi güzeldi de Yağız’ın sanki kaçırılmaktan değil de işten dönmüş gibi eve girmesi kalp ben. Demek ki istihbaratçı olunca öyle oluyormuş. Hani karın sorsa mesela, "bugün ne yaptın" diye “Ya n’olsun işte. Kaçırıldım biraz. Sonra aç bıraktılar. Sonra ofise döndüm, birkaç imza işi vardı” dersin. İşin goygoyu bir yana Yağız’a bir şey olmamasına çok sevindim. Rafael’in Reşid’in öldüğünü duyduğunda ne kadar üzüldüğünden bahsetmiyorum bile. “Reşid, benim karşiiim.” diyordu. (Senaryo sevenleri ayırmadı.)

"Ayh, dur çok sarılma, yeni kaçırıldım."


Güzel insanlar vesselam!

Birol ve Erman cephesi bıraktığımız gibi. Şantaj-montaj işleri tam gaz devam ederken istihbarat ekibi işlerine çomak sokmaya devam etti. Erman çok övünüyordu Azeri iş adamının görüntülerini nasıl sakladığıyla. Yok efendim Erman Bey şöyle garanticiymiş de, böyle yedekçiymiş de, şu şekil işini bilirmiş de, çünkü bir akıllı kendisi. Begüm’ün koordinatörlüğünde tereyağından kıl çeker gibi Erman’ın işi bitti. Esin’in elindeki tüm hisselerin Yıldıray’a geçmesi hayalleri de şimdilik suya düştü.

İkinci "İnş cnm ya" vak'ası. (Ulan İstanbul izlemeyen bilmez.:) )

Bir de Asaf ve Esin buluşması vardı. Neden olduğunu anlayamadığım, değişik bir sahneydi. Anladık, Esin’in babası bir suikaste kurban gitmiş. Esin de hırslanmış, hırslanmış kocaman olmuş. Eee, yani? Bir de Duru’ya gidip “Seni çok iyi anlıyorum.” ayakları çekmesi bende hiç yok. Başlarda akıllı ve asil duruşu olan Esin Alpkaya’nın hırs ve suç makinasına dönmesine hala (*10) alışamadım. Duru’nun iyi niyetini sömürmeye çalışıyor ama yemezler. Yemediler. Duru, Hamza’yı zamanında darlamakla çok iyi yapmış.

Hadi buna da şantaj-montaj deyin?

Duru’nun elindeki ajanda ve tablet ile Ender Gümüş’ün bir nevi günlüğü de ortaya çıktı ve Duru yapılabilecek en doğru şeyi yaparak durumu Hamza ile paylaştı. Hamza, İbrahim ve Duru, ajandanın içinden yola çıkarak şirket ortağı Serdar’ı oyun dışı bıraktılar. Üstelik şirket hisselerini alarak. O halde ne diyoruz: Yar saçların lüle lüle, Esin sana güle güle.

Kibs, cnm, by.

(Bu sefer laf lafı açmadı. Bile isteye lafı Duru’ya getirdim. Yaşasın gönül işleri! Savaşınızdan aşka fırsat gelmiyor ki.) Dokuz haftadır Duru ile husumetime sezon finali itibariyle son veriyorum. Bu ikimiz için bir MİlaT olsun. En baştan bu yana Hamza ile Duru’yu bir çift olarak görememiştim. Ne zaman ki Hamza, Duru’nun evine gelip “Çay var mı?” dedi, budur dedim. Evet, Hamza ile Duru bir olup Esin’e hak ettiğini gösterdiler ama aralarında sıcaklık Hamza’nın kimliğini ifşa etmesiyle yerini gök gürültülü bir sağanak yağışa bıraktı. Hem iş, hem aşk gayet de güzel olurdu aslında.

Çay?

İş ve aşkı, benden başka, yan yana götürme konusunda hevesli diğer bir isim Yağız’dı. Baba ile yenen yemeğe Gökçe’yi çağırmalar falan. Bugüne kadar olan diyaloglarına baktığımızda Gökçe’nin Yağız’a karşı triplerden trip beğenmesini gerektiren bir durum yok aslında. Yurtdışına gitmesi gerekmiş ve gitmiş. “İstemem, yan cebime” şeklini de yemiyoruz. İnsanlık olarak tek ihtiyacımız olan şey aşk. Lütfen âşık olanlarda hödüklük yapmasın, ellerindekinin kıymetini bilsin. Kurgu dizilerdekiler dâhil.

Gökçe'den bakış no: 8 "Dur bakalım ben bi' seni süründüreyim."

Herkesi çift yaptığıma göre gelelim hesaplaşma sahnesine…
En başta şunu söylemek isterim ki herkesi tek karede görmek muhteşemdi. Eksikler vardı ama olsun. Herkesin eteğindeki taşları döktüğü, gerçekten tüyleri diken diken eden bir sahneydi. Sahnenin gelişimi ise bir o kadar şaşırtıcıydı. Şaşırmadığımız tek kısım aslında Gökçe’nin teşkilattan gerçekten atılmadığıydı. Ufak bir krizdi, büyük bir fırsata çevirdiler. Başta Esin ve Yıldıray ise çabuk oltaya geldiler. Tam ‘Yıldıray Gürata Operasyonu’nun sonuna gelinirken Rafael’in Gökçe’yi kaçırması,

Bir bürokrata hiç yakışmayan hareketler.

Gökçe’den bir süre haber alınamaması,

GPS'cilik!

ardından GPS ile yerinin tespit edilip operasyon yapılması, yüksek dozda aksiyon, artistik şarjör değiştirme hareketleri,

Ahmet, amuda kalkarken de nişan alabilir, ateş edebilir. Bu modeller böyle.

yerlerde yuvarlanmalar vs. alışık olduğumuz MİlaT sahnelerinden sadece bir kaçıydı. Nasıl ki Yağız’ın kurtulacağını biliyorsak Gökçe’nin de kurtulacağını biliyorduk. Hasarlı ya da hasarsız, fark etmez. Asıl soru: Nasıl? Rafael’in ekibi tehdidinden, Asaf’ın olay yerine gelişi ve tüm gerçekleri ortaya serişi çok iyiydi. O zaman içimden artık işin rengi değişecek dedim. Sonra içimden “Bir de Rafael’e uzatırmış silahı, ne gülerim!” demem ile silahın Rafael’e dönmesi bir oldu. Sonra “Yok ya dedim. Rafael, neden ölsün ki, Asaf neden Rafael’i öldürsün ki?” derken Rafael de çok sevdiği Reşid’in yanına gitti. Aslına bakarsanız Rafael’i Asaf öldürmeseydi, “büyükleri” öldürecekti. 1 Mayıs’ta, Beyce’de, Uşak’ta yenilgi üstüne yenilgi aldı. Son işi ülkenin imzalayacağı enerji sözleşmesini, kendi ülkesinin çıkarlarına uygun bir haliyle imzalatmaktı. Ama o da olmadı.

Bu süre zarfı içinde aslında Asaf’ın Hamza’nın ailesini kaybettiği trafik kazasını önlemek için orada olduğunu öyle ki Hamza’yı bir yetimhaneye kendisinin bıraktığını öğrenmiş olduk.

Asaf'ın kalbindeki son sevgi kırıntısı...

Meğerse Asaf ne çok severmiş bizim Hamza’yı. Hamza’yı bu kadar seven Asaf’ın Murat Bey’den ve Yağız’dan neden nefret ettiğini de öğrenmiş olduk. Aslında biz biliyorduk da, işte, yedi cihan duydu artık. Asaf’ın herkesle ya da herkesin Asaf ile bir hesabı var, o cepte. Peki, ama neden Asaf, “Benim derdim sizinle değil, onunla!” deyip, Rafael’i öldürdü?

Rafael'i Emre Ercil'den izlemek keyifliydi. :(

Aslında her şey bitti gibi görünse de yeni başlıyor. Geri de hala cevap bekleyen sorular var. Mesela Hamza’nın ailesini kim ve neden öldürmek istiyor, Asaf neden engellemeye bu kadar meraklı, “Üzgün” kimin rumuzu vs. vs. Anlayacağınız her yeni son kendi MİlaT'ını da beraberinde getiriyor.

Aklımızda sorularımız ile 10 güzel bölümü geride bıraktık. Emek kutsaldır ve emeği geçen herkesin ellerine, kollarına, yüreğine sağlık.Yeni sezonda çok daha güzelleri olacaktır eminim. Emekler boşa çıkmaz. ;) 
 
(Hafta içi birde değerlendirme yapalım, deriz. Sizin de paylaşmak istediğiniz bir şey olursa yorum olarak bırakabilirsiniz.)




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER