Ne İskender’in denizleri, ne Nuh’un gemisi kalacak geriye!*
Dizilerde adettendir, sezon finali yaklaştıkça heyecan da artar. Olaylar düğüm olur, olur ve tam inceldiği yerden kopacak derken kahramanlarımızla aramıza uzun ve sıcak yaz günleri girer. Açıkçası bomba bir sezon finali bekliyorum. Zira alışılmışın dışında, bir tık düşük geçen 9.bölümün başka bir açıklaması olamamalı :( Bence senaryo ekibi ceplerindeki tüm kurşunları finale sakladılar. Öyle hissediyorum ki önümüzdeki hafta taş taş üstüne olmayacak, “Ne İskender’in denizleri, ne Nuh’un gemisi kalacak geriye!”

MİlaT’ın 9.bölümüne bir önceki bölümden elimizde 3 önemli soru başladık. Hatırlayacak olursak:
1-Lazkiye’de ele geçirdikleri Binbaşı Reşid’e ne olacaktı?
2-Birol ve Erman el ele verip, seçime giderken Birol, Erman’a 5 bomba patlatmasını istemişti. Ne oldu o iş?
3-Asaf, cebren ve hile ile Yağız’ı kaçırdı. Nasıl ve neden? Asıl önemlisi Yağız, Asaf’ın yanında ayrılırken hala nefes alıyor olabilecek mi?

Boynu büküklerrrrr.
 
İstediğim sorudan başlamıyor, sıradan bakalım diyorum. Binbaşı Reşit, konuşmadı, konuşturamadılar. Hatta o kadar konuşturamadılar ki adam, “Ben istediğin zaman ölürüm” deyip, yanığındaki siyanürü patlattı. Bana kalırsa problem Hamza ve İbrahim’deydi. Bir zamanlar ekibin beyni olan Gökçe’nin Sacit’i nasıl konuşturduğunu hatırlarsak. (Döner tekmecilik.)

İbrahim, sakin. Zaten ortalık karışık.
 
Bu arada 9.bölüm itibariyle Rafael’in hislerinin sadece kin ve nefretten ibaret olmadığını gördük. Bu duruma zil takıp oynayacak değilim ama sevinmedim de değil hani. (Emre Ercil faktörü de diyebiliriz.) Rafael’in, Binbaşı Reşit’in ortadan kayboluşunu öğrenişi, onu kurtarmak için gösterdiği çaba gerçekten beni hayrete düşürdü. Zaten son zamanlarda attığı her adımda biraz daha batıyor. Bu durumu öğrenilmiş çaresizliğe bağlamadı. 8 bölümdür tanıdığımız Rafael, “Ne hali varsa görsün!” der geçerdi, ama yapmadı. Siyanürü patlatmasının ardından apar topar hastaneye götürülen Reşit’i hastaneden kaçırmayı başardı. Çünkü Rafael de olsan can borcun olan bir insanı başkalarının elinden kurtarmak bunu gerektirir. Reşit, artık dışarda, Asaf’ın yeni evinde, güvende.
 
Asaf’ın yeni evi demişken. Ay, yemin ederim hafta içi bir borcam alıp, hayırlı olsuna gideceğim. Asaf’ın kaldığı o yer neydi ya?! İlk gördüğüm andan itibaren “Asaf’a burayı mı layık gördünüz?” demiştim. Bu işe en çok ben sevindim. Bu hafta bir ziyaret de Gökçe’ye yapmak lazım. Malum, Esin’in referansıyla Yıldıray’ın yanında işe başladı.
 
Ellerimde çiçekler, kapında sırıl sıklam, görürsen bir gün şaşırma....

Laf lafı açıyor, ikinci soruya gelemiyorum bir türlü. Birol, Erman’dan sosyal medyayı patlatacak birkaç malzeme istemişti. Ama o iş olmadı. Yıldıray Bey’ciğim tapeleri beğenmedi. Kendi bilir!
 
Ve asıl mevzuu… Yağız nerede? Başına bir şey mi geldi? Kaçırıldı mı? Belirli bir süre haber alınamadığı için merak tüm ekip de meraklanma eşiğini aşıp kaygı sularında yüzmeye başladı. Biz biliyorduk, ancak ekibin, Yağız’ın akıbeti ile fikirleri, ufak bir beyin fırtınasının ardından ortaya çıktı. Asaf istihbaratçıyken, ailesinin ölümünün ardından faturayı Murat Bey’e kesmiş. Nasıl mı? Yurtdışı görevleri sırasında aldığı tehditlerden korkmuş, ama görevini de yarı da bırakmamak istememiş. Karısını ve çok sevdiğini oğlunu Murat Bey’e emanet etmiş. Gidiş o gidiş. Ben Murat Bey’in yalancısıyım. Aynen böyle anlattı. Tabi o soğukkanlı bir şekilde durumu Hamza’ya anlatırken, ağlayan tek insan Yağız’ın annesi Aysel Hanım’dı. Eee ne demişler: Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar. Sonuç: O bizim kavuşmalarımız ah Yağız, önümüzdeki bölüm(ler)e kaldı.
 
Bi' kere anneler ağlatılmaz, çok günah.

Yağız’ın kaçırılması sayesinde ise kalite olarak MİlaT standartlarında, tehlike olarak biraz daha az olan bir aksiyon sahnesi izledik. Tam, Asaf’ın yerini buldular derken… Bulunan tek şey infaz edilmiş bir şofördü. Yerin deşifre olmasına sebep olan, Rafael’in şoförü.

Siz bu adamı bulduğunuzda ben  çok uzaklarda olacağım. İmza. Bir Dost.
 
“Ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamadığım Ender de öldü. Tamam, Beyce işinde sağlam patladılar. Esin, Ender’in şirketinin hisselerini satın aldı, ona da tamam. Bu kadar şey üst üste gelirken bu ölümün “zamanlaması manidar”. İntihar mı etti, yoksa intihar süsü mü verildi? İntihar süsü verildiyse kim neden yapsın?” 7.bölümü yorumlarken aynen bunları yazmıştım. Artık hepsinin cevabı var. Katil uşak yani Birol. Nedeni, taraf olmayanın bitaraf olması. Bu cinayet ile birlikte Duru-Esin arasındaki sular iyice ısındı. Esin’in ifadeye çağrılması, ardından Duru’nun evinin altının üstüne getirilmesi. Esin ve/veya adamları belki Duru’nun evinde aradıklarını bulamadılar ama Duru’nun sakladığı yerden çıkarttığı bir tablet bilgisayar ve ajanda olayların akışını değiştirecek gibi duruyor. Bakmayın, Duru’nun Hamza ol(amay)an ilişkisi, işlerden alakasız profili zamanında hepimize “Ne alaka?” dedirtmişti ama o bilgisayardan ve ajandadan çıkacaklar sayesinde Duru da tırnaklarını gösterecektir. Göstersin de bi’ zahmet!

The Real Duru is loading.....

Eminim ki herkesin hayatının bir köşesinde Yıldıray gibi adamlar vardır. Yani kendisini çok zeki ve çalışkan zanneden ama aslında hiçbir şey olmayan, olamayan tipler. Yıldıray da benim için o gruba girenlerden. Gücü, sözü sadece Birol gibi tetikçileri yetiyor işte. Gelini öldü. Yıldıray’ın çok umurunda olduğunu zannetmiyorum. Tehlike Figen’i öldürecek kadar yaklaştıysa benim de arkayı kollamam gerek, diye düşünüyordur.
 
Gelelim iki bölümdür, beynimi yakan Esin konusuna. Geçen hafta da yorumlarken belirtmiştim. Esin’in bu sert manevrası, olaylara damdan düşer gibi dâhil olmasına bu bölüm de ısınamadım, alışamadım. Hani durum ilginç bir hal aldı bile diyemeyeceğim. Bir yanda Gökçe’yi “kötü yola” düşürmeye çalışırken, diğer yanda da Duru’ya karşı yükselmesi… Tüm bunlar yetmezmiş gibi Yıldıray’ın gelinini katili olarak, Cadı Sila’dan** hallice ortalarda dolaşması ve son bomba ve bölümün final sahnesi olarak Asaf ile aslında tanışıyor olmaları. Hikâyenin bu kadar merkezi haline gelmesi ben de devreleri iyice yaktı. Genel olarak dizilerimizde sezon finali ritüeli gibi başka ritüelleri de var. Mesela “enerji savaşları gölgesinde bir istihbarat hikâyesi” sloganıyla başlayan MİlaT’ın daha tam bir sezonu tamamlamadan “geçmişler ve hesaplaşmalar”a dönmesi beni azıcık, minnacıcık hayal kırıklığına uğrattı. Tabi ki ellimizde silah, ateş aça aça milletle savaşalım, kan gövdeyi götürsün demiyorum ama Esin’e gelene kadar mevcut istihbaratçıların hikâyelerini görmek daha mı güzel olur ne? Tıpkı İbrahim ve ailesiyle olan sahnelerinde olduğu gibi.
 
Sencer ile hikâyenin biraz daha ilerisinde karşılaşırız diye düşünüyordum ama onu bu kadar erken gördüğüme çok sevindim. Üstelik düzelme belirtileriyle…

En güzeli...
 
En güzel gelişmeden de bahsettiğime göre lafı toparlayıp gitme zamanım gelmiştir. Her ne dersek diyelim emek kutsaldır ve saygımız sonsuzdur. Emeği geçen herkesin ellerine, kollarına, yüreklerine sağlık.
 
 
*Kaynak: Can Bonomo-Bana Bir Saz Verin
**Cadı Sila’yi anımsayamayanlar için hatırlatma: Tolga Abi ve Hugo’nun başlarının belası, kötü kalpli büyücü kişisi.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER