Kendine gel, sen 'Güllerin Savaşı'sın!
Gülru Ömer’i öptü ve “Evet, işte bu! Haftalardır beklediğimiz sahne sonunda geldi.” dedik. Dedik dedik de, bu sahnenin bölüm boyunca doğurduklarıyla kıvranıp durduk. Hatta öyle ki bir an beynim kafamın içinden koptu, tek başına hür bir birey oldu. Şaşkınlık içinde kendimi televizyona bakar şekilde buldum. Bir yandan da Güllerin Savaşı'nın gidişatını sorgulamaya başladım. Bölüm boyunca her karaktere ve role "Kendine gel, sen bu değilsin!" dediğimi fark ettim.

Gülru: Bir öpücükle kendimi kaybettim.
Ömer: Boşan da gel Gülru! 


Dedektifçilikte son nokta: Aynanın önüne saklanayım hiç olmazsa resim güzel..

Ardında birçok kafa karışıklığı ve soru bırakan öpücüğü gördükten sonra Cihan kendine gelemedi. Yeni bir hayal kırıklığına uğradı. Bazen “yer yarılsa da içine girsek” dediğimiz anlarımız olur. Cihan da gördüğü manzaradan sonra yok olmak istedi. Her zamanki gibi içimde kalsın dedi. Orada kalsın ve sadece o bilsin. Belki de unutmayı istedi. Ama olmadı. Ne yaparsa yapsın o sahne gözünün önünden gitmiyordu. Bir kez daha yıkıldı. Bu defa hayatla olan mücadelesi biraz daha ağır geçecekti. Kendini odaya kilitledi, kimseyle muhatap olmak istemedi. Olmadı. Nefes alabilmek için sahilde dolaşmayı denedi, içindeki kurt izin vermedi. Sonra yanından geçen, aynı yaşlardaki üç gencin akşamki planını duyunca “Aman sabahlar olmasın!” fikrini aklına yatırttı. Buraya kadar her şey tamam! Bundan sonra olacakları şaşkınlık ve hayret içinde izledim. Neden mi?
 
Evden çıkarken içinde para dolu cüzdanını da aldığını fark ettiğimiz Cihan, gördüklerini unutabilmek için sarhoş olup tüm hislerini yok etmeyi istedi. Fakat her şey bu kadarla kalmadı. Bir kez daha alkolün şişede durduğu gibi durmadığını Cihan’da test etmiş olduk. İçindeki canavar çıktı. Canavarla birlikte tüm biriktirdikleri de çıktı. Ömer, Cihan'ın bu hale nasıl geldiğini anladığında ise Cihan'da film kopmuştu. Dışarıya çıkması, yanına cüzdan alması ve hatta telefonla Onur'u araması Cihan için inanılmaz bir iyileşme habercisiydi. Her şey buraya kadar süperdi ama alkollü Cihan'ı sevemedim ve beğenmedim. Sanki alkol içmiş gibi değil de yanında başka bir uyarıcı madde almıştı. Sanırım Cihan gece kulübüne gitmeden önce sakinleştirici ilaçlarından aldı. Alkolle birleşince de muhteşem ikili oldu! Ya da sergilenen oyunculuktan dolayı benim algıma bu şekilde yer etti. Sonuç olarak o sahneler bana eğlenceli gelmedi. Fazla uzadı, uzayınca da canımı sıktı.

Güzelliğimi bıçağa borçluyum. 


Eski sevgilimi öptüğümden beri böyleyim.
 
Kendimden pay biçecek olursam Halide’nin Gülfem’in annesi olabileceği ihtimalini aklıma ilk getirdiğimde sorumsuz, bunca yıl ilgilenmemiş, çocuğundan hemen vazgeçmiş profilini düşüncelerime yerleştirmiştim. Anladım ki işin iç yüzü öyle değilmiş. Sezon finaline doğru yaklaştıkça sorularımızın cevaplarını bir bir almaya başladık. Yerine yenilerini de eklemeyi unutmadık. Her ne kadar Gülfem’in babasıyla ilgili gerçeği öğrenemesek de, Halide’ye olan düşüncelerim netlik kazanmaya başladı. O tüm acımasızlıyla boy gösterirken içinde kopan fırtınaları maskeliyormuş. Sevgisizliği ve gaddarlığı bir tür korunma kalkanmış. Şimdi kendimi Halide’nin yerine koyuyorum. Karnımda taşıdığım, gelmesini umut ve heyecanla beklediğim bebeğimi doğumdan sonra bir başkasının eline verdiğimi düşünüyorum. Net çıldırırdım. Tüm kontrolümü ve hâkimiyetimi kaybederdim. Düşünsenize onun için patikler, hırkalar örüyorsunuz. Hayallerinizi ve geleceğe dair umutlarınızı süslüyor. Kime benzeyecek? Kız mı olacak, erkek mi? Sarışın, renkli gözlü mü yoksa esmer, kahverengi bakışlı mı olacak? Hevesle doğmasını beklediğiniz çocuğunuz ellerinizden kayıyor ve başkasına anne baba demeye başlıyor. Kaçımız bu duruma katlanırdık? Ben tahammül edemezdim. Ya aklımı yitirirdim ya da çocuğumu alır giderdim. Halide için de yaşananlara katlanmak kolay değil.

Gözlüğümü taktığıma göre gidip krizimi yönetebilirim.
 
Her zaman kötülerin boş yere kötü olmadığını savunurum. Sonuçta kötülük ve iyilik bir tercih meselesi! O yolu seçip seçmemekle ilgili. 'Yüzde yüz iyi' diye bir şey yok. Çıkarlarımız doğrultusunda istersek hepimiz kötü kahramana dönüşebiliriz. Halide de kızı uğruna kötü olmak zorundaydı. Kimseye prim vermek istemiyordu. Her şey buraya kadar iyi hoş, fakat gerçekler gün yüzüne çıktıkça neden daha çok agresifleşmeye başladı? Sonuç olarak Enver Sipahi ve eşi öldü. Ardında akraba da yok. -Sahi, akraba demişken bir ara Gülfem ile Cihan’ın halaları vardı? Ona ne oldu? O konunun üstünü öylesine kapattılar.- Bunca yıl bu kadar hasretlik yetmedi mi? Makam mevki meselesiyse çok saçma. Geçen hafta da dedim. Para, mal, mülk, ün, şöhret… Bunların hepsi gelip geçici kavramlar. Fazla bel bağlamamak gerekir. İnsanların gözünü ölümle korkutarak yıldıramazsın. Gerçi bugüne kadar Halide ne dediyse yaptı. O da ayrı bir mesele.
 
Cahide’ye ise ne desem bilemiyorum. Kalp hastalığı ve kalp ameliyatı geçiren her hastanın huyunun değiştiği söylenir. Beyaz parlak ışığın alâmet-i farikasından olsa gerek. Geçmişinde yaşadıklarını ve yaşattıklarını telafi etmek istiyorlar. Cahide hastanede ve hastaneden döndükten sonra günah çıkarmaya devam etti. Mebrure’yi insan yerine koydu, Taner’le arasını düzeltmeye çalıştı. Üstelik Taner’in “Çiçek benim karım.” itirafından sonra kıyameti koparmadı. Yonca'ya haddini bildirdi. Her şey buraya kadar çok güzel, hepimiz bir an olsun Cahide’ye kandık. Bir güzel hepimizi de işletti. Ömer hariç! Ömer, annesini o kadar iyi tanıyor ki bu yaptığının showdan başka bir şey olmadığını ve kanmayacağı ifade etti. Bir de bu duruma Çiçek inanmadı. Kabul edelim güzel yedik. 


Bak Gülru, biraz sonra gerçekleri öğrenen Gülfem soluğu burada alacak. Gel vakit varken kaçalım. 

Gülru, Ömer’in dudaklarına yapıştığından beri aklını başka şeye vermiyor. Defile ve moda evi umurunda değil. Cihan kaybolduğu halde yine Ömer’’i düşünüyor. Şimdi doğruya doğru! Ömer de bu öpücükten etkilendi. Kim olsa etkilenirdi. Düşünsene biri geliyor ve çat diye dudağını öpüyor. Etkilenmiyorum diyen taş olur. Gülru öpüşmenin verdiği rahatlıkla Ömer Bey’imizin peşine düştü. Gülfem yetmiyormuş gibi bir de karşısına Brooke gibi bir rakip ortaya çıkınca kadınlık güdüleri içini kemirdi. O kadar kendinde değil ki Gülfem ve DNA testi bile ilgi odağından dışarı çıktı. Bu arada Gülfem de boş kalmadı. Gülru’yu bol bol tahlil etti. Brooke’un ortaya çıkması onun da moralini bozdu ama bir kriz yönetimi kraliçesi olarak aşk acısını yerlerde süründüremezdi. Aslında ikisinin birbirinden farkı tam da bu! Biri tüm duygusallığıyla acısına dem vururken diğeri acımdan kavrulsam da havamı bozamam edasında dolaşıyor. İkisi de aynı adamdan muzdarip. Her şey böyle başlamamış mıydı? Ne oldu da Güllerin Savaşı kendini kaybetti? Haftalardır içimize sıkıntı olarak çöreklendi?


Bana öyle bakma, kendimi tutamayabilirim.
 
Tam böyle düşünürken son sahne resmen hayat kurtardı. Ömer’in geçen bölümden bu yana Gülru’ya “Boşan da gel” emrivakilerinden sonra Gülru da her şeyi bir an olsun unutarak Ömer’le uzaklara gitmeyi seçti. Herkesi ve her şeyi arkasında bırakma pahasına sevdiği adamla gitti. Peki, bundan sonra ne olacak? Tabii ki her şey eskisi gibi kaldığı yerden devam edemez. O köprülerin altından çok su aktı. Gülru’nun bu akıl almaz intikam planı Ömer’i derinden yaraladı. Aşka, masumiyete olan inancını yitirdi. Sizce Ömer eskisi gibi olabilir mi? Bunu dile getirmek zor ama içime Gülru’yu yüzüstü bırakacak gibi doğuyor. Madem öyle işte böyle! Hadi bakalım Gülru, acı çekmek nasıl olurmuş bir de böyle gör! Olur mu? Olur. Hem de öyle bir olur ki sezon finalinde ağzımız açık kalır ve gelecek sezonda olacakları üç ay boyunca düşünürüz. 


ARO Duygu! Biz de seni...



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER