Ne zaman boşanacağız?
Sahi, ne kadar oldu onları böyle görmeyeli?
Niye böyle bir başlık attım? Aslında az çok sebebini bölümü izleyenler tahmin edecektir. Bilmeyenler için ise birkaç satır sonra açıklayacağım ama önce 45.bölümümüzü kutlamak istiyorum. Sizlerle birlikte kırk beş hatta kırk altı haftayı ardımızda bıraktık. 2014-2015 televizyon dönemi için bu kadar bölüme sahip olabilmek büyük başarı. Bu nedenle sonda söyleyeceğimi başa alıyorum ve bizlere kırk beş hafta boyunca iyisiyle – kötüsüyle heyecanı, ritmi, entrikası bol bir bölüm yaşattılar. Yönetmeninden oyuncusuna, ışıkçısından servis görevlisine gönlü ve gözü değen herkesin emeğine sağlık! Kırk beş hafta boyunca bana Güllerin Savaşı’nın özetli dizi-yorumunu her hafta yazmam için yeni bir neden bulduran senaristimiz Sırma Yanık’a da selamımı vermeden geçmek istemem. Bu bölüm o kadar çok “Ne zaman boşanacaksın? Boşanacak mıyız? Davayı açacak mısın? Önce sen mi boşanacaksın, ben mi?” soruları ve diyalogu geçti ki bunu kendime borç bildim. Haliyle böyle bir başlık atmak istedim. Bizler Güllerin Savaşı’nda boşanma sözcüğünü ağzımızda o kadar çok dolandırıyoruz ki boşanma kavramının ne olduğunu idrak edebiliyor muyuz? Eskiden büyüklerimiz üç defa “boş ol” dediği vakit boşanırmış. İyi de yuva bozmak bu derece kolay mı? Kurarken bin bir emek harcadığın bu çatıyı bir tekmeyle bozabilir misin? Ya da ilişkilerimiz bu kadar mı çığırından çıktı?
 
Bu soruları Word dosyasına aktarırken bir yandan çevremde ve ailemdeki evlenme – boşanma oranlarına düşünüyorum. Oranladığımda ise ipi göğüsleyen boşanma oluyor. Ne tuhaf değil mi? Çok şükür (!) anne ve babamda böyle bir olay vuku bulmadı, fakat "en yakın çevrem" diye bir liste yapmaya kalktığımda neredeyse Bağdat’a kadar yol oluyor. Çocukken hatırlıyorum da “Babaannem ile dedem evli olsa ne olurdu?” diye hayal ederdim. Sonra aklıma sığmazdı. Tuhaf bir kavram! Zaman geçtikçe bazı olgular insanın aklına yatmaya başlıyor, sonra da "kim, ne yapmak istiyorsa" deyip geçiyorsun. Boşanma ağdalı bir konu. Çektikçe gelecektir. Bu nedenle hafif bir manevra ile konumuza geri dönelim. ;)

Geçen haftayı yine bol sorulu bir şekilde geride bırakmıştık. Elimizde bir tane dokuları uyuşmayan DNA testi ve bir de asansör maceramız vardı. Sercan Badur’un söyleşisi sayesinde bu haftaki bölümün bol heyecanlı ve olaylı olacağına dair bilgiyi edindikten sonra kırk beşinci bölümün gelmesini merakla bekledim. Bir de üzerine geçen haftaki bölüm böyle bitince iştahım daha da kabardı. DNA testinin sonucunun farklı çıkması Gülfem’e ne kadar zafer kahkahaları attırsa da henüz Gülru pes etmemişti. Ben de olsam etmezdim. Eğer gerçekten haklı bir sebebim varsa diretmeye devam ederim. Olaya Gülfem cephesinden baktığımızda ise Dünya’sı sisle kaplandı. Sisin geçici körlüğü geçince de gerçekle yüzleşmesine adımlar kaldı.

Başka şartlar altında Halide'nin anneliğini öğrenmek isterdim.
 
Halide bu durumu her ne kadar takmıyormuş gibi gözükse de aslında işin iç yüzü öyle değil. Hangi anne yıllarını çocuğunu öpmeden, saçını okşamadan, bağrına basamadan geçirebilir? Bu kadar yakın olup bir o kadar uzak olmayı kim cesaret eder? Yine anlayamadığım bir durum daha var. Korktuğu şey ya da saklamasını gerektirecek ehemmiyetteki olay ne olabilir ki bu kadar hasretliğe katlandı? Hem de bunca yıl! Sipahi soyadı ve getirdikleri mi? Bu mu yani? Altında yatan neden bu olamaz. Olmamalı. Gülfem’in biyolojik babasıyla ilgili bir sorunumuz var ve ben bu olayı gerçekten çok merak ediyorum. Umarım sezon finaline kadar bu konuyu halletmiş oluruz. Önümüzdeki sezonda da karşımıza baba modelini çıkarmalarını bekliyorum. Ayyaş mı? Tecavüzcü mü? Yoksa para babası mı? Her ne ise! Ama artık bir netliğe kavuşması gerekiyor.

Aşık olan adam ancak böyle bakar.

Dünya'nı bir de dışarıdan seyretmeye ne dersin?  

Ne değişti?

Asansör sahnesi güzel tasarlanmıştı. Ömer ile Gülru birbirine her yaklaştığında “Ha şimdi öptü, ha birazdan öpecek” diye düşünmekten sahneyi kaçırdım. Bunun yanı sıra “Şimdi kapı açılacak ve karşılarına Gülfem çıkacak” diye düşünmeden edemedim – ki dakika farkıyla bu skandalı atlattık. Ömer hiçbir zaman Gülru ile Cihan’ın evliliğine inanmadı. Gülru, olaylı çapkınlık gecesinden hesap sormaya geldiğinde ise bundan iyice emin oldu. Ömer de Gülru yüzünden Gülfem ile evlenmemiş miydi? Zorunlu bir silah arkadaşlığı yapmıyorlar mıydı? Ömer’in isteği çok basit! Boşan ki benden çapkınlığım için hesap sor. Gülru başlarda Gülfem’den intikam almak için Sipahi kadını olmayı seçmişti. Sipahi olayım diye bir düşüncesi yoktu, fakat konfor ve lükse alıştı. Belki geldiği yeri unutmadı ama pek çok açıdan değişmesine neden oldu. En önemlisi de masumiyetini kaybetti. Ömer haklıydı. Gülru’nun her yeni bir yalanı O’nu daha çok yıkmıştı.

Öyle şakaları kaldıramayız. Söyleyeyim de aklında bulunsun. 

Her şeyimiz düzgündü ya bir Brooke’umuz eksikti. Şimdi hangi sıfatla hitap edeceğiz? Eski sevgili, yeni komşu, gelecekteki dost? Tesadüfe bakın ki Gülru, DNA raporunun hesabını Ömer’den soracakken Brooke’la uygunsuz bir vaziyette yakaladı. Ömer de buna nasıl izin veriyor anlamıyorum? Erkekler bu kadar düşünceden yoksun olmamalı. En önemlisi de oyuncak gibi işi bittiğinde kadınları bir kenara bırakmamalı. Neden mi böyle dedim? Ömer yıllar önce Amerika’ya giderken Gülfem’i ardında bıraktı. Öğreniyoruz ki Türkiye’ye dönerken de Brooke’u bırakmış. Arada Gülru oldu. Tamam, Ömer düzgün bir adam ama sorumsuz ve düşüncesiz! Kafası atınca, mecbur kalınca ya da en ufak bir pürüzde çeker giderse benim için o kişi erkek veya kadın fark etmeden kişiliksizdir. Geçmişi arkanda bırakarak geleceğe başlayabilirsin ama geçmişini silemezsin. Eğer bir ilişki yaşandıysa, neden bittiğine dair açıklamayı hak eden bir konuşmanın yapılması gerekir. Bunu yapmazsan kalıbına hiç güvenme! Cihan bile bunu yapmaz Ömer.

Sevim koş, katilim geldi!

Çaresizlik nedir bilir misin doktor?  

Cihan bundan önce karşısına Gülru’dan başka, yaşına uygun ve anlaşabileceği bir kadın profili çıkmadığı için Gülru’ya tutkun. Yüzüne, gülüşüne, bakışına âşıktı. Peki ya şimdi? Onurla yaptığı seansta gerçeklerden bir kez daha kaçmak istediğini anlıyoruz. Fark ettiyseniz Cihan’ın Gülru’da neleri sevdiği ile ilgili hep fiziksel özelliklerini verdi. Kişiliği, huyu, nasıl güldüğü, en çok neyi sevdiği, ağladığında ne yaptığından bahsetmedi. Gülru’nun Cihan için objeden farkı yok. Gülru’ya tapıyordu. Günü, gecesi, soluğu, kısacası her uzvu Gülru olmuştu. Ama fiziksel özellikleriyle! Gülru ile evlendikten sonra tabulaştırdığı kadının aslında ona ait olmadığı anlaşılıyordu. Cihan, Gülru’dan ümidini keseli çok oldu. Bundan sonra ona yaşatılanlardan intikam alma zamanı!

Bu resmin altına ne desem bilemedim. En iyisi mi siz söyleyin?


DNA testi denilen şey bununla mı yapılıyor?


Gerçeği ispatla!
 
Gülru deyim yerindeyse saatli bombayı kurdu. Gülfem de patlattı. DNA testinin neden eşleşmediği ortaya çıktı. Dikkatli izleyicilerimiz bölüm sırasında bilgilerini eksik etmediler. Ben ve diğer Güllerin Savaşı takipçileri de kıl örneği sahibinin Münevver Hanım olduğunu sahneden önce öğrendik. Ömer sayesinde bir gerçek daha ortaya çıktı. Gülru da bu kozundan en iyi şekilde istifade etti. Gülfem’in poposunda pireler uçuşurken, “sosyete” halkı gerçeklerle aydınlanmış oldu. Gülfem tabii ki deliye döndü. Saldırmaya başladı ama nafile. Akıl var mantık var. Gülfem de örnek aldığı tarağa bakmaz mı? Ben olsam meraktan didik didik etmiştim. Al işte sana sonuç! Bir de hâlâ tekrarlamayacağım diyor. Gülfem’i biraz tanıdıysam bu işin peşini bırakmaz ve kıvrak zekâsı ile güzel bir kriz yönetimi planı kurar. Kimsenin ruhu duymadan da gereken testi yaptırır. " Neyi unuttun?" dediğinizi duyuyorum. Dört gözle son sahneden bahsetmem için can atıyorsunuz değil mi? Dişinizi az biraz sıkarsanız iştahınızı bir sonraki haftaya saklamanızı önereceğim. ^.^


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER