Enerji gereksinimimizin
neredeyse %80’nini fosil yakıt olarak tabir edilen petrol, doğal gaz ve
kömürden karşılıyoruz. Ancak bu yakıtlar çevreyi inanılmaz bir şekilde
kirletiyor. Cilt kanserinden tutunda ozon tabakasının incelmesine varan
zararlarının yanında her metrekareye beş cesedin düştüğü, kirden ve hırstan
gözün gözü görmediği bir dünya yaratıyor. Gençler, gençler sakin olun! Bu hızla
önümüzdeki elli yıl içinde petrol de bitecek. Boşuna birbirinizin gırtlağına
çökmeyin, değmez! (Evet, burada ulusa seslendim. Ankara Ulus’a, Kale’ye doğru.)
İşin goygoyu
bir yana iki hafta aradan sonra MİlaT
ekranlara iyi döndü, güzel döndü. Aksiyon dozu yüksek, gerilimi tavandı. Resmen
#SavaşÇanları çalmaya başladı. Herkes sığınaklaraaaaa! Kısaca hatırlayacak
olursak Hamza’nın yakın arkadaşı Mustafa, Birol’un yeğeninin benzincide
çıkarttıkları çatışmada vurularak öldü. MİlaT’ın
ne kadar gergin bir dizi olduğunu tekrar ettikten sonra Mustafa’nın ölümüne çok
üzüldüğümü özellikle belirtmek isterim. Barut ve petrol kokusunun arasında limon
kolonyası gibi bir adamdı. Ölmeyeydi, iyiydi. Neyse… Böyle bir durumda bir Hamza
ne yapabilir ki, diye sorsak tek bir cevap alırız: Dişe diş, kana kan, intikam intikam. Açıkçası bir “istihbaratçı”
olarak Hamza’nın biraz daha soğukkanlı davranmasını beklerdim. Ha “Aşkta ve
savaşta her mubah.” olabilir ama karşımızdaki adamın adı da Hamza! Hamza’nın
Rasim’in peşine düşmesi, saklandığı delikte onu bulması, tam ters köşe olurken
arkadan Ahmet ve Sinan’ın gelmesi on numara, beş yıldız bir sahneydi. Rasim,
yakalandı yakalanmasına ama Hamza’nın dediği gibi zindanlarda çürür mü onu
bilemedim işte. Tahmince Rasim, “amca ve arkadaşları” kontenjanından
yararlanarak bu işten yırtacak. O halde tutmayın Hamza’yı, salıverin gitsin.
Çünkü ekip
olmak bunu gerektirir.
Mustafa’nın
dışında bir cenazemiz daha vardı. Ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamadığım Ender
de öldü. Tamam, Beyce işinde sağlam patladılar. Esin, Ender’in şirketinin hisselerini
satın aldı, ona da tamam. Bu kadar şey üst üste gelirken bu ölümün “zamanlaması manidar”. İntihar
mı etti, yoksa intihar süsü mü verildi? İntihar süsü verildiyse kim neden
yapsın?
Varlığın bir dertti, yokluğun bir dert oldu Ender.Cenazenin arkasından konuşulmaz ama bunları yazarken de ellerimin
titrediğini söyleyemeyeceğim. Ender gibi kılavuzu para olunca, sonra tahterevallinin
bir sağında, bir solunda durunca böyle kim vurdu ya gidilir, NET! Duru’ya göre
bu işin sorumlusu Esin çünkü zamanında Esin’in babasının ölümüne Ender sebep
olmuş. Bundan sonrası için Duru’ya büyük iş düşüyor. Gazeteci arkadaşı Sezen de
bir sıkıntı yok ama Hamza’dan yardım istemesi… Manevi destekten fazlasını talep
eder gibiydi. En baştan bu yana Duru-Hamza çiftine ısınamıyorum, sanırım. Onları
iyi bir çift, çifti geçtim arkadaş, ortak olarak bile düşünemiyorum.
Aşktan mevzu
açılmışken Gökçe-Yağız çiftinden bahsetmemek olmaz. Ayrı kaldıkları süre içinde
ikisinin de birbirlerini unutmadıkları belli. Ancak Gökçe, Yağız ile Esin’i el
ele (tam el ele de sayılmaz) gördükten sonra, Yağız’a karşı iyice gardını aldı.
Gökçe, kapılarını her geçen gün daha hızlı çarpıyor. Şahsi görüşüm, birbirlerini
hala sevdikleri paçalarından akarken
MİlaT’ın
mutlu çifti olmaları yönünde. Çok uzatmasınlar. Biraz da mutluluk görelim.
Bu fotoğraftan akıl ile baş arasındaki mesafeyi ölçtüm, yakın çıktınız. :)
Bu hafta
MİlaT ile Karış Karış Anadolu köşemizde
ise Uşak’a konuk olduk. Yeni dengeler, yeni oyuncular, yeni mekân… Ama düzen
aynı. Rafael, Yıldıray ve Asaf (Kambersiz düğün olmaz, elbette.) Uşak’ta yeni
planlar yapmaya başladılar. Beyce faciası, silah sevkiyatı baskını, 1 Mayıs
derken Rafael’in morali bir hayli bozuktu. Rafael’e hiç dokunmuyorum. (Bu
durumun Emre Ercil’in Ankara Devlet Tiyatroları’nda sahnelenen
Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’daki
Vicdani performansıyla hiçbir alakası yok. (VARDI.)) Bölge, parsel parsel yabancılara satılmaya
başlandı. Tabi ki haberi taa Ankara’ya kadar geldi. Peşindeyiz.
"Kurtlar sofrası"nı bulduk!
Rafael arsaları
alırken Yıldıray ise Esinle ortak oldu. Ya da Esin, Yıldıray ile. Nereden bakmak
istersek artık. Yalnız Esin, Beyce’nin havasından mıdır, suyundan mıdır nedir,
çok değişti. Freni patlamış kamyonun içinde, yokuş aşağı gidiyor. O, kendisini
yukarı doğru çıkıyor zannetsin. Zira başta Yağız olmak üzere herkes artık Esin
ve sırlarının peşinde. Esin de babasının Yıldıray tarafından öldürüldüğünü düşünüyor ki istihbaratın elindeki dosyalarda bu yönde. Esin’in eli de armut toplamıyor ya, Esin ilk önce Ender’i
gözden çıkardı. Şimdi Yıldıray ve “sevgili gelini” Figen’e oynuyor. Bunu yaparken
hiçbir şey, hiç kimse umurunda değil. Vakti gelince Yağız’da topun ağzına gelecek. Ama bakıldığında
en sert kaya gelin Figen gibi duruyor. Figen, boş teneke çok ses çıkarır misali de
konuşuyor olabilir, ağzından çıkan her lafın altı dolu da olabilir. Figen’i bir
türlü çözemedim.
Ve Asaf “THE
ROCKSTAR”
Asaf’ı sona
bıraktım. Çünkü o gerçek bir star, parlayan bir yıldız, batmayan bir güneş. Haftanın
dikkat çeken aksiyonlarının başrolü. İlk aksiyon Asaf’ın eline geçen amonyum
nitratların peşine düşülmesiydi. Ekibin kaybolan varillerin izlerini sürmesi ve
Asaf’ın ekibi ters köşe yaparak bomba tuzağına düşürmesi ve de ekibin kaçışı…
Onlar daha iyisini yapana kadar en iyisi bu diyorum. (Düğün baskını hariç. O bambaşka
bir yerde.)
Bomba hangi varilde? Cevap veriyorum:C şıkkı.
Ekip uçmaz, koregrafi uçurur.
Hemen küçük
bir parantez açayım tamda burada. Ekip bir de silah sevkiyatı baskını yaptı ki
sırf mekân Mogan Gölü diye o aksiyonu pas geçiyorum. Gölde sevkiyat yapanlar
düşünsün bana ne! Kapa parantez.
Tabi ki
Asaf-Hamza arasındaki münasebet. Hansel ile Gretel evlerini bulmak için nasıl
yola ekmek taneleri bırakıyorlarsa, Asaf da Hamza’yı kendine doğru çekmek için
yola izler serdi. Hamza’nın Devran’ı fark edişi, takip etmesi, hemen ardından
girdiği evde bulduğu oyuncak ayıcık ve bir not.
Hamza'nın küçüklüğü kalp ben.
Peki.
Bu not Hamza’yı
o oyuncak ayıyı bulduğu ve bıraktığı yere kadar, yetimhaneye kadar götürdü. Kuş kafese girdi.Şimdi sıra Asaf'ta. Sahneye nasıl çıkacak bir hafta boyunca merakla bekleyeceğiz.
Bu hafta MİlaT’ta havalar böyleydi. Emeği geçen herkesin ellerine, kollarına sağlık.