Geçen hafta Gündoğdu
zehirlenmişti ama tarihsel süreci bildiğimiz için durumdan endişelenen olduğunu
sanmıyorum. Nitekim Ertuğrul, Hızır gibi yetişti ve kardeşini kurtardı. Yatağa
düştüğü andan tekrar ayağa kalktığı ana kadar geçen sürede Gündoğdu cephesinde
dikkate değer tek şey Selcan’ın büyük değişimi oldu. Siz yediniz mi sahiden? Aslında
evet, şu an için Selcan’ın duyguları gayet samimi. Pişmanlığı da hüznü de
içinden geliyor. Fakat bu ne kadar sürebilir?
Bu durum
kesinlikle fazla uzun sürmeyecek.
Bir yakının başına hastalık gibi kaza gibi
kötü şeyler gelmiş olanlar bilir. O ilk anlarda bütün açık defterler kapatılır
ve etraftan güç aranır. Zaten bu yüzden başına kötü bir şeyler gelmiş
insanların ziyaretine gitmek adettendir. Yalnız olmadığını bilmek iyi gelir
insana. Selcan da şu an tam olarak böyle bir psikoloji içerisinde. Kaldı ki
gerçekten yalnız bir insanken böylesi zor bir durumla yüzleşmesi güç almak
adına ona her şeyi söyletiyor. Yarın her şey normale döndüğünde Selcan Hatun’a tekrar
Süleyman Şah’ın gözünün üstündeki kaş batmaya başlayacaktır. O zamana kadar bu
iyi ve pişman Selcan’ın keyfini sürelim. Çok fazla vaktimiz yok.
Örtmenim Gündoğdu çok hasta sürekli kusuyor tuvalete gidebilir miyiz?
Gündoğdu'nun zehirlenmesinden hemen sonra Ertuğrul ve Halime’nin sudan şüphelenmesi gayet mantıklı olsa da suyun
zehirli olup olmadığını test etmek için oğlak kullanmak son derece mantıksızdı.
Al testiyi, koy gizlice Kurdoğlu’nun çadırına bakalım neler oluyor. Bir gecede
her şey anlaşılırdı. Kaçırdılar fırsatı. Üstüne üstlük zehri koyan adamı da
tapınakçılar temizleyince bizim elma kurdu yine yırtmış oldu. Durumu artık
çekirgenin kaderini de geçti resmen kanguruya evrildi.
Sadece
olaylardan paçayı sıyırmakla kalmıyor Kurdoğlu, hiç hız kesmeden eylemlerine de
devam ediyor. Turgut’a yine şişeyi dikletti. Onu da anlamak mümkün değil. Bir
yandan dikliyor, bir yandan hatırlıyor. Hayır, bu kadar ilaç nereye gidiyor o
zaman? Zaten Turgut’un durumundan sıkılmaya başladım. Hani ölecekse yasını
tutalım yok kurtulacaksa da artık kendine gelsin. Umarım Halime ve Ertuğrul’un
kavuşmasını uzatarak sahnenin etkisinin azalmasına sebep oldukları gibi
Turgut’un sonunu da heyecansız bir hale getirmezler. Kim bilir belki de
Süleyman Şah’ın kurtarıcısı Turgut olur.
Yoğurt yedirin yoğurt!
Gündoğdu
yatağında öylece yatarken Ertuğrul-Kurdoğlu ve Süleyman Şah-Kurdoğlu
görüşmeleri gerçekten etkileyiciydi. Adalet çok önemli. İspat olmadıkça sen ne
kadar emin olursan ol bir hükme varamazsın. Bu ilk bakışta suçluların işini
kolaylaştıran bir durummuş gibi görünebilir. Fakat buradaki mantık masum bir
insanın günahına girmektense bin suçluya fırsat vermeyi tercih etme erdemidir.
Zira o bir insan hepimiz olabiliriz. Kanaatlerle, tahminlerle, çıkarımlarla
kimse suçlu ilan edilemez.
Bu düstur
Osmanlı’ya “küfür ile devlet yürür, zulüm ile yürümez” şeklinde geçti. Küfürden
kasıt dinsizlik, zulümden kasıt ise adaletsizliktir. Diriliş “Ertuğrul”un 20.
bölümde Osmanlı’yı, cihan devleti yapan sırrı görmüş olduk. Osmanlı’nın sırrı
duygulara, kişilere veya topluluklara göre değil, tamamen objektif bir şekilde
akla ve yasalara dayanan bir adaleti hakim kılmasıydı.
Kızım öyle ayakların uyuşur bak böyle oturacaksın geniş geniş.
Yiğit’in yokluğu çok geçmeden
fark edildi. Bu andan itibaren resmen bir CSI: Kayı izledik. Ertuğrul bir
dedektif gibi sürdü Yiğit’in izini. Onun tekrar Amonos’un eline düşmüş olduğunu
anladılar. Yiğit oradayken Ertuğrul elbette obada oturamazdı. Beni şaşırtan
nokta ise Halime’nin tepkisiydi. Yiğit’in gerekirse öldürülmesini istemesi
babasının cinayetinin faillerini neden kaşımadığını göstermiş oldu. Halime de
devlet nasıl yürüyor çok iyi biliyor ve o da gerekirse her türlü fedakarlığı
yapmaya hazır. Uğruna sevdasından vazgeçmeye razı olduğu ailesini konu
Selçuklu’ya gelince silebiliyor. Ufak tefek ama hükümet gibi kadın vallahi...
Belki de daha önce obayı hiç bu kadar
gergin görmemiştik. Bölüm boyunca yaşanan her şeye rağmen atmosfer olarak tam
bir fırtına öncesi sessizlik vardı. Fırtına ise kopmak için Ertuğrul’un
gidişini bekliyordu. Zira fırtına da biliyor ki onun kuvveti Ertuğrul’a ancak
akşam meltemi gibi gelir. Belki saçından bir tutamı hafifçe dalgalandırır o
kadar...
Kurdoğlu’nun beklediği fırsat da çok
geçmeden geldi zaten. Yiğit, Kardinal Tomas’la Kostantiniyye’ye gitmek için
Antakya’ya yola çıkacakmış. Ertuğrul durur mu? Sabah olmadan o da yola çıktı ve
Kurdoğlu’na istediği fırsatı yaratmış oldu. Hemen öncesindeki gece Kurdoğlu’nun,
Süleyman Şah ve Ertuğrul’a verip veriştirirken “utanmasalar Kostantiniyye’ye
göz dikecekler” repliği çok güzeldi. Her ne kadar söz Kurdoğlu’ndan çıkmışsa da
bir “ya Allah” nidasını sonuna kadar hak ediyordu.
Sen, sen şu en sağdaki yan duran kılıcı dik tutan muhafız sen niye gülüyorsun öyle? Çok mu komik?
Daha Aktolgalı’nın kaldırdığı tozlar
tekrar yere inmeden sabah vakti Kurdoğlu darbe girişimini başlattı. Sanırım
Türk siyasetinde darbelerin hep sabaha karşı, sabahın ilk ışıklarıyla beraber
yapılması geleneği Kurdoğlu’na kadar uzanıyor. Daha önce hepimizi şaşırtan
müthiş bir uyanıklılık gösteren Süleyman Şah’ın duruma bu kadar hazırlıksız
yakalanmasını yadırgadım doğrusu. Halime’nin, Aykız’ın bile boğazına kılıç
dayayarak herkesi kısa sürede aldılar.
Tutun kollarımdan düşerim şimdi. Hastayım dostlarım hastayım hasta...
Kurdoğlu’nun bu işi bu kadar kolay
halletmesini beklemiyordum. Bir tek Deli Demir direndi ki hani bıraksalar üç
gün direnir gibiydi maşallah. Bütün bölüm yatan Gündoğdu’nun cılız direnişi ise
kar etmedi. Zaten Diriliş “Ertuğrul”da her bölüm birilerinin yatması artık
normal geliyor. Hele Süleyman Şah ailesinde yatmayan bir Hayme Ana kaldı. O da
bu son olaylardan sonra bir bölüm olsun yatar bence.
20 bölüm sonunda Kurdoğlu gibi bir
beceriksiz otağ koltuğuna kuruldu. Süleyman Şah’a ise kafes yolu göründü. Oba
halkının Kurdoğlu’nu istemediği çok açık. Fakat Amanos’un hibe edeceği çil çil
altınlar onların da sesini kesecektir. Şimdi obanın ve herkesin tek umudu yine,
yeniden Ertuğrul!
Ertuğrul ise Yiğit’i kurtardım derken
gerçekten beter bir pusunun içine düştü. Üstelik bu sefer Petruggio da orada ve
Ertuğrul’un etrafı tamamen sarıldı. Süleyman Şah ve oğulları için her şey çok
karanlık görünüyor fakat bir kez daha Ertuğrul pusatına sarılıp “Ya Allah” dedi
ya, bütün sorunlar bir bir çözülür. Zira kimsenin kılıcı onunkinden keskin
değil. Şimdi Petruggio ve Elma Kurdu düşünsün.
Haftaya görüşürüz.