Kadınlar ve kadınlardan beklenenler… Bu haftaki bölümü
izlerken bunu düşündüm. Naci’nin Safiye’ye ev hayalini anlattığı sahnede de Gülben’le
Esat’ın evliliğe yerleşememe sahnelerinde de devamlı bu konu dönüp dolaştı
zihnimde.
Naci Safiye’ye çok güzel bir hayal anlattı. Bulduğu ev
gerçekten çok güzel, her köşesine dair kurduğu hayaller çok güzel… Burada bir
sorunumuz yok. Ama sizce de çok kendi tarafından değil mi? Çok güzel bir resim
çiziyor ve Safiye’nin bu resme uyumlanmasını istiyor. Safiye buna
uyumlanamadığı zaman da hayal kırıklığına uğruyor. Evet gerçekten de dediği
gibi ortada buluşmalılar, o ne kadar geliyorsa biraz da Safiye gelmeli. Olay
burada. “Gelmek” etken bir fiildir, Safiye oraya kendi gelmeli, Naci
tarafından getirilmemeli. Evet, ortada buluşmalılar. Ama Naci ortaya kadar
gelip de Safiye’yi bulunduğu yerden çekip oraya getiremez ki. Öyle bir dünya
yok. Naci bir orta belirleyip Safiye’yi oraya gelmeye ikna ettiği zaman bu ortada
buluştukları anlamına gelmiyor, bu sadece görünüşte orta noktada durdukları
anlamına geliyor, sizce de çok Naci taraflı bir durum değil mi bu? Naci’nin
hayalleri, Naci’nin beklentileri, Naci’nin anlayışlı hâlleri… Naci Naci Naci… E
Safiye burada nerede?.. Naci Safiye’yi adeta bir cımbızla kendi bağlamından
alıp kendi hayalindeki yerine koyduğunda, yanına da teselli ikramiyesi misali “Baba’yı
da alırız.” dediğinde Safiye’nin buradaki rolüne bir bakın. Nedir rolü? Naci’yi
sevmek. Başka? Babaya bakmak. Başka? E bir de tabii yumuşatılmış hâliyle kabul
ettiğimiz temizlik takıntıları var. Gerisi tamamen Naci’de. Safiye bunu bir
lütuf olarak görmeli ve bundan mutlu olmalı, çünkü sevmek bunu gerektirir.
Başka?..
Ben özellikle önemli konularda “sürpriz” adı altında emrivakilerin yapılmasını hoş karşılamayanlardanım.
Evlilik, yeni bir hayat düzeni ve yeni yaşanacak ev mesela bunlar önemli
konulardır. “Bak ben böyle hayal ettim sana da uyarsa bu hayalim gerçek olsun
mu?” diyemezsiniz. Karşınızdaki kişiye büyük bir haksızlık olur bu. Beraber
karar vermeli, araştırmalı, seçmeli, düşünmeli yani her aşamayı iki tarafın da
ortak katılımıyla yaşamalısınız. Bir proje hazırlamıyorsunuz siz, herkes kendi
dahil olduğu kadar ücret alacak gibi bir durum yok, o kurulan hayat düzeninin
tümünü beraber paylaşacaksınız. Nasıl ki Naci evlenme fikrini ortaya sundu,
yüzüğü verdi sonra da Safiye’nin kendini buna hazır hissettiğinde kabul
cevabını vermesini bekledik, işte bunun gibi ev konusu da öyle olmalıydı. Önce evlenme
işini bir kesinliğe oturtmalılardı, sonra evlendiklerinde nerede oturmak
istediklerini konuşmalılardı, sonra da beraber ev bakmaya başlamalılardı.
Safiye’nin durumunda Naci belirledikleri kıstaslara uyan evleri belki görüntülü
arayarak onunla gezebilirdi, en nihayetinde akıllarına yatan birkaç tanesinin
fotoğraflarını getirirdi ve alternatifler arasından beraber seçerlerdi. Tabii
en ideali Safiye’nin Naci’yle beraber gezebilecek kadar toparlanmış olduğu
zamanı beklemek. Evleri seçerken o evle ilgili hayalleri beraber kurmalılardı.
Evet Safiye ile Naci’nin konuştukları bir orman evi hayali vardı ama Naci’nin
anlattıkları kadar detaylı bir hayal değildi bu. Birisinin coşkuyla anlatıp
ötekinin sadece dinleyerek heyecanlandığı bir hayal, nasıl “ortak” bir hayal
olabilir ki? Birbirlerinin laflarını tamamladıkları, üzerine ekledikleri,
beraber büyüttükleri bir hayal ortak olabilir yalnızca. Haksız mıyım?..
O yüzden Naci kırılarak “Canın sağ olsun Safiye.” diyerek
küsük küsük kâğıtları toplayıp gittiğinde ve Safiye ardından “Naci böyle gitme,
gel az.” diye onu durdurmak yerine oracıkta dolan gözleri ve suçluluk
duygusuyla kalakaldığında gerçekten üzüldüm. Benim karakter olarak da sorunları
hemen çözmek isteyen, oracıkta bırakamayan bir yapım vardır. Benimle kavga eden
biri “Tamam, şimdi konuşmayalım.” deyip çekip gidemez, çünkü ben rahatsız olurum
ve o ân orada konuşup bunu çözmek, tamamlamak isterim.
Konumuza dönersek eğer, neyse ki ön izlemede gördüğümüz
üzere Naci hatasını anlayarak telafi edecek bir hamle yapmış. Apartmana taşınsın
taşınmasın bu ayrı bir olay ama “Bu dünyada ben bir tek sana mecburum Safiye.”
cümlesi o kadar kıymetli ki… Naci burada Safiye’ye asıl öznenin o olduğunu
hatırlatıyor. “Her şeyin bir alternatifi olur yahut hiç olmasa da olurlar, ama sen
olmazsan olmaz, benim vazgeçilmezim ve yokluğunda eksik kalacağım tek şey
sensin.” diyor ona kısa yoldan. Safiye’nin de Naci’nin bu vurgusunu anladığı aşikâr
ki o da onun bu vurgusunun üzerine yaptığı jeste karşılık veriyor, Naci’nin
onun evinde yıkanmasına müsaade ediyor ve üzerine de bir zamanlar sayaca bakmaya
gelen adamı bu kez “nişanlım” diye sahipleniyor babasına karşı.
Orada Safiye'nin Naci'ye "Sen sus." deyip babaya
karşı onu idare etmesi de o kadar hoşuma gitti ki… Sahiplenmedir bu. Bir
annenin çocuğunu arkasına alıp kendi lisanıyla sorunlarını çözmesi misali.
Ancak kendinizden gördüğünüz birine yapabilirsiniz bu hareketi. Son yazıda
bahsettiğimiz "bir olma" hâline çok hoş bir örnek. Zaten böyle küçük,
hayatın içinden, doğal hâllerde gösterir kendini. Bu hâle hemen flört ânında
geçilmez, bir yabancıya yapsanız saygısızlıktır, ama bu aşamada benim çok
hoşuma gidiyor. ♥
İşte Naci Safiye’ye özne olduğunu
hissettirdiğinde Safiye de minik minik adımlar atabilecek gücü buluyor
kendinde. Hayatını annesinin direktifleri ve inançlarına göre geçirmiş bir
kadın için bu “özne olduğunu hissetme” meselesi çok kıymetli. Naci’ye ve “normale”
uyumlanmaya çalışan bir rol yetersizlik hissiyle kucak kucağa gelir ama o yolda
beraber yürüdüğünüzü, rollerinizin eşit olduğunu hissettiğinizde yetersiz
olmanız gibi bir durum söz konusu değildir çünkü sizden sadece kendiniz olmanız
beklenir. İnsan kendi olmada yetersiz kalabilir mi?
Esat ile Gülben’in durumunda da olayları
tırmandıran bu konu oldu. Gülben en başından beri devamlı Esat’a uyumlanmaya
çalışıyordu ve kendini çok zorladı, hâliyle bir yerden sonra ipler koptu. Esat
tarafında yine bir uyumlanma çabası vardı ama burada Esat’ın handikabı gerçekten
de Han’a söylediği gibi Gülben’le iletişim kuramaması, ona ulaşamaması. Bu
bölüm izlediğimiz Esat ve Gülben’de fazlasıyla bir “katlanma” hâli vardı. Aslında
izlerken sıkılmadım, diğer karakterlerle oranı dengeli olsaydı bir saat sadece
onların sahnelerini izlemek sorun olmazdı da. Ama Esat’ın bazı yerlerde ciddi bir
“katlanma” suratıyla gezmesi beni gerdi, bir ara evlendiğinden pişman olduğunu
düşünmeye başlamıştım ki eve çiçekle gelmesi, Gülben’e karşı şefkatli duruşu,
Han’la konuşması vs. gibi yerlerde karşımda tekrar Esat’ın olduğunu hatırladım.
Sanki iki farklı Esat vardı bu bölümde. Belki gerçekten de karakterin yaşadığı
ikilem anlatılmaya çalışılmıştır ama ben izlerken gerildim. Gülben’e bazı yerlerde
yabancıymış gibi bakıyordu sonra öbür sahnede bir bakıyoruz tekrar anlayışlı
sevgi dolu Esat olmuş.
Yine aynı şekilde ev olayında Gülben’e
tak diye “Burada yaşarız.” dedi. Evet Gülben de Esat’a aynı şeyi yapmaya
çalışmıştı ama önce Esat başlattı diyerek burada Gülben’i kollamak istiyorum^^
İçi eşyalı, düzeni hazır bir ev koydu önüne ve Gülben’e “Al burayı evin olarak
benimse.” dedi resmen. Yazının başında anlattığım şeyleri alın buraya
kopyalayın yapıştırın.
“İstemezsen değiştiririz.” demek bence eşit bir seçim
hakkı sunmuyor. Türk milletiyiz biz, yani bununla bir ilgisi var mı bilmiyorum
ama kurulu bir düzeni, onca eşyayı bir hasarları olmamasına rağmen sadece bizim
beğenimize uymadığı için kaldırıp atmak pek seçeceğimiz bir yol değil. Anca
işte öyle Gülben’in yaptığı gibi şurasının duvarı şöyle olsun şuraya şunları
koyalım gibi küçük eklemeler yapabiliyoruz. Bu da “Babayı da yanımıza alırız.”
gibi bir şey.
Oradaki cümle “İstemediğin yerleri
değiştiririz.” değil “Sen ne istersin? Gel ikimiz beraber neler istediğimize
bakalım.” olmalıydı. Mesela Gülben ne istiyor? Temizliğini kendisi yapmayı
önemsediği için mümkünse gücünün yetebileceği küçük bir ev onun için iyi olur,
ayriyeten ailesine yakın olmak ve bir ihtiyacı olduğunda etrafında yardım
isteyebileceği birilerini bulabilmek istiyor. Esat ne istiyor? Han’ın yahut bir
başkasının gözetiminde olmadan kendilerine ait bir düzen kurabilmek istiyor,
ayriyeten evinde kendine yasaklı bir bölge olmamasını ve Gülben’le her şeyi
paylaşabilmeyi istiyor. Burada çözüm apartmana yürüme mesafesinde başka bir
apartmanda küçük bir dairede yaşamaları olabilirdi. Esat’ın kendi ihtiyaçlarını
göreceği bir Amerikan mutfak olabilir ya da Gülben Esat için kapıya mutfak
önlüğü gibi bir şey bırakabilirdi. En nihayetinde beraber seçtikleri evi beraber
döşemelilerdi. Şimdiki dairenin eşyalarını beraber seçmelerini diliyorum.
Esat da Naci gibi hatasını sonradan
anladı, gitti hem Han’la konuştu hem de Gülben’le konuştu. Şu durumda evlenmek
için acele ettirdiği için en azından Gülben’in tedavisi ilerleyene kadar şartları
onu mümkün olduğunca zorlamayacak şekilde tutmak mecburiyetinde. Gülben’in de
aynı Safiye için dediğimiz gibi kararlarını kendi vere vere ilerlemesi gerek. “Kurban
değil kahraman olacağım.” mantığının daha gündelikçesi olarak “hayatının öznesi
olması gerek” diyebiliriz.
Naci Hocama karşı daimi modum♥
Bu haftaki bölümde çok güzel sahneler
vardı. Onları daha çok Twitter hesabımdan ânlık konuşalım, burada ise uzun uzun
bir şeylerin üzerine düşünelim istiyorum. Konuşmak istediğiniz bir yer olursa
beni oradan etiketleyebilirsiniz, müsait oldukça bakmaya ve atlamamaya gayret
ediyorum. Ama burada da tekrar olarak geçirmek istediğim bir husus var ki
Tansel Öngel’den “Gelevera Deresi” dinlemek pek güzeldi, “bıçağımın yarası”
kısmının “papatyamın yarası” olarak değiştirilmesi fikri de hoşuma gitti. Hatta
acaba yara kelimesini de değiştirsek, “papatyamın cevabı” falan desek nasıl
olurdu diye düşündüm. “Benim papatyalarım sana hep SEVİYOR çıkıyor Safiye…” Ama
hoştu. Düşünenin fikrine, Tansel Bey’in güzel sesine sağlık. Tansel Öngel’in
tonlamasının haricinde şarkı söylerkenki sesini çok beğeniyorum. Yazın Öyküsü’nde Pilli Bebek’in “Kızım” şarkısını
yorumlayışını o kadar sevmiştim ki hâlen o şarkıyı ondan dinliyorum. Türkülere de pek yakışıyor sesi. Bir oyuncu
olarak karakteri pek çok yönden bu kadar zenginleştirmesi bana çok değerli
geliyor. Var olsun. Buradan kendisine çokça sevgiler gönderelim.
Safiye ile Naci’nin artık daha rahat
iletişim kurabiliyor olması da beni çok mutlu ediyor. Yer yer Naci’nin Safiye’ye
duygularını açıkça ifade etmesi, kelimelere dökmesi için yaptığı teşvikler yer
yer de ev konusunda yaptıkları konuşmada Safiye’nin kendisini çok üzse de Naci’ye
derdini, duygularını, korkularını açıkça söyleyebilmesi gibi örnekler bana çok
değerli geliyor. İletişim her şeydir efendim.
Hikmet’in Gülben’e yaptığı konuşmayı
sevdim. Hem annesine karşı suçunu kabul etmesi hem de Gülben’i büyük bir
yanlıştan döndürmesi kıymetliydi. Han’a yönelik gelen ve haksız bulduğum
eleştirilere ise Hikmet üzerinden değerlendirme rica ediyorum. Hikmet yas
süreci tamamlanmadan toplum baskısına boyun eğerek evlenmiş birisiydi ve bu
evliliği yapması kesinlikle yanlıştı. Ama bu demek değildir ki eşini
sevgilisini kaybeden bir daha başka birisini sevemez. Hele de gencecik bir adam.
İnci’den sonraki yas sürecini oldukça ağır ve dibine kadar yaşamış, yavaş yavaş
güçlükle sağlıklı hayata dönebilmiş bir adam. Ve karşısındaki de karakterin
özel yapısına uygun bir şekilde bambaşka yeni biri değil de geçmişte sevdiği
bir kadın. Eğer İnci hayatta olsa Han Ceylan’la karşılaştığında ikileme düşecek
bir karakter değil, eleştirileri yapanlar bunu düşünüyorlarsa bu büyük bir
yanlış olur. Ama şu günkü durumda İnci vefat etti, Han yasını tuttu ve
sevgisini saygısını da içinde koruyor, bundan sonra hayatına başka birini
alması İnci’ye ihanet olarak yaftalanamaz. Erkek olmakla kadın olmakla ilgisi
olmayan, kişinin tamamen kendi tercihine kalan bir durum bu. Hayatına bir daha
birini almamak veya kendine yeniden bir şans vermek. Hiç kimseyi bunlardan
birini seçti diye yargılayamazsınız.
Son olarak kesilen sahnelere değinmek istiyorum.
Ceylan ile Han için olan sahne biraz erken kaçabilirdi belki, onu anlıyorum. Veda
sahnelerindeki bakışlarının ortasında siluetlerinin sarılması olayı çok
güzeldi, sondaki kaçma mevzuunu da sevdim. Ona bir lafım yok ama fragmandaki
Neriman-Ege ve Gülben-Esat sahnelerinin neden kesildiğini çözemedim. Özellikle
Gülben’in Esat’a adım atmaya çalıştığı sahneyi izlemek isterdim.
Daha konuşmak istediğim pek çok şey var.
Ama bugün üçüncü dozumu vuruldum ve kolum hafiften zorlanmaya başladı, şansımı daha
fazla zorlamasam iyi olacak. ^^ Yukarıda dediğim gibi Twitter’da aktifim, yine
denk geldikçe detayını konuşuruz efendim.
Sorgulamak, ne dediğini bilmek, çokça
sevmek ve aşılarımızı olmak dileğiyle…
Periniz.