Diriliş “Ertuğrul” 15. bölüm gerçekten şaşırtıcı bir şekilde
başladı. Bir baktık Titus, Turgut’u eziyor, bir baktık Kardinal Tomas,
Ertuğrul’un elinde. Üstelik Afşin Bey de orada... Özet izlemeyen biri olarak
dizinin erken başladığını sanıp bir şeyleri kaçırdım diye korktum. Zira daha
önce hiçbir dizide başta finali gösterip daha sonra o noktaya nasıl
varıldığının gösterilmesini görmemiştim. Bu tür değişik anlatım tarzlarına
genelde sinemada rastlarız. Diriliş “Ertuğrul”un böyle bir şey denemesi bir
sinemasever olarak beni mutlu etti. Değişik anlatım tarzları denemeye devam
ederler umarım.
Gelelim finale... Belli olan tek şey bir rehine
alışverişinin olacağı. Sonunda Üstad, Turgut’u en uygun şekilde şüphe çekmeden
Kayı obasına sokma yolunu bulmuş. Asıl soru Afşin bey, Kardinal’in ümüğüne
nasıl çöktü? Bölümü en çok da bunu merak ederek izlemeye başladım. Gelecek
bölüm için şimdiden Turgut’un ne yapacağından çok Tomas’ın, Ertuğrul’a verdiği
bilginin akıbetini merak ediyorum.
“Numan’ı, Afşin Bey öldürdü” demişti Kardinal Tomas.
Ertuğrul bunu yutmaz ama Afşin Bey de geri adım atmaz. Üstelik Afşin Bey bana
göre davasında haklı. Zaten adama gittikçe hayran oluyorum. At hırsızı sanırken
tam bir iş bitirici çıktı. Tereyağından kıl çeker gibi hallediyor işlerini. Hem
“belki de tuzağın kendisi Turgut’dur?” da ne demek Afşin Bey? Bu nasıl bir hayat
tecrübesidir? Helal vallahi...
Her sorun çözüldüğü için obayı mutlu sanıyordum ama
yanılmışım. Şikayet üstüne şikayet var. Hepsi de Gündoğdu’ya anlatıyor.
Ertuğrul’a anlatmak sıkar. Adamın her lafı 10 okka. Kaldır kaldırabilirsen...
Gündoğdu yine siyaset derdine düşer de dibinde kim biter? Tabi ki Elma Kurdu. İki
dakikada yine Gündoğdu’nun emmisi oldu. Bu Gündoğdu dalından koparılmış yaprak
gibi. Ağaca dönesi var ama rüzgar nereden eserse o yöne savrulup duruyor.
Direnci yok, takati yok.
Bence şu an Nostradamus'un yediği haltları görüyor. Bizim yediklerimizi görmüyordur inşallah.
Arabi Hazretleri yine gönüllere ferahlık verdi. Bu sefer
belki ders vermedi ama bugüne kadar dizide pek üstünde durulmayan kahin yönünü
sergiledi. “Allah bu obanın bereketiyle aleme nizam getirecek.” Sözündeki
bereket tabi ki soyu ifade ediyor. Dünyanın tanıdığı en büyük kahin Nostradamus
aslında Arabi Hazretleri’nden çokça etkilenmiş ve hatta hazretlerinin
eserlerinden çalıntılar yapmıştır. Arabi Hazretlerinin bu yönüne daha fazla
değinilmesi gerektiğini düşünüyorum. Dünya Mevlana Hazretlerini tanıdı, Arabi
hazretlerini de tanımalı ve hakkı olana hak ettiği değer verilmeli.
Selcan Hatun bence yerli dizi tarihindeki efsane kötü
karakterlerden biri. Dili öyle sivri ki bütün vücudu sırf dilin hatrına yılan
olmayı kabul ediyor. Bu sefer de başsağlığına gelen Ertuğrul’u sokmaya çalıştı
ama ağzının payını aldı. Ertuğrul öyle ağır konuştu ki Selcan dahi verecek
cevap bulamadı. Oldukça keyifli bir andı. Eeee sen Ertuğrul’u kocan gibi
kılıbık mı sandın Selcan Hatun? Hemen akabinde
Gökçe ile Ertuğrul’un konuşması içimi rahatlattı. Sonunda bazı şeyler
net olarak ortaya kondu. Bence Gökçe ve El Aziz’i bi tanıştırmak lazım. Kırık
kalpler birbirini tamamlayabilir. Ertuğrul beğenmesin, Gökçe hatun, hatun gibi
hatun.
Selcan Hatun’un çadırından çıktı Demir Usta’nın
çadırına girdi. Tam da Aykız bütün olanlar için Halime’yi suçlarken destur istedi.
Aykıza müjdeyi verince her şey değişti. Beş dakika önce obanın halinden dert
yanan hatun obayı falan unuttu. Yanlış anlaşılmasın asla suçlamıyorum. Zira aşk
tam da böyle bir şey işte. Aykız’ın özlemi bitecek inşallah da Selcan Hatun’un
attığı çamurdan nasıl temizlenecek orasını ben de merak ediyorum.
Süleyman Şah tüm olanların üstüne obadan kimse ayrılmamışken
bir aile yemeği vermek istemiş. Davetliler: Gündoğdu, Selcan, Gökçe, Demir
Usta, Aykız ve Halime. Açıkçası zaman zaman Süleyman Şah’ı anlayamıyorum.
Sözümden dönmem diyorsun ama Halime’yi aile yemeğine çağırıyorsun. Birinin geri
çekilmesini bekliyorsun ama Gökçe Hatun’un canını acıtmak istermişcesine
Ertuğrul ve Halime’yi aynı odada bir araya getiriyorsun.
Tarihteki ilk platonik.
Açık konuşacağım... Bu Gökçe Hatun’a zulümdür ve bu,
Süleyman Şah’ın farkında olmadan yaptığı bir hata değildir. Gökçe Hatun’a o
sofrada gerçekten üzüldüm. İnsan aşağılanmış hisseder. Yazık... Selcan Hatun’a
ise kahkahayla güldüm. Halime’nin obada kalmasıyla ilgili “Ertuğrul ve
Gökçe’nin düğününe katılmanız hepimizi mutlu eder” repliği gerçekten müthişti.
Tam yerinde, tam Selcan’a göre bir laftı. Selcan Hatun çok erken gelmiş
dünyaya. Yoksa inanılmaz bir diplomat olurmuş o keskin zekasıyla...
O gece obada kurulan bir ikinci büyük sofra daha vardı. Elma
Kurdu oymaya tam gaz devam ediyor. Toplamış bazı beyleri kendi etrafına akıl
veriyor. Plan kısaca Süleyman Şah’ın karşısına çıkıp “yeni bey Gündoğdu olsun”
demek. Hazır Gündoğdu’ya ekonomi işleri bırakılmışken de sonuna kadar onu destekleyip
bey olması için elinden gelen her şeyi yapacak. Buna sürü satışı da dahil.
Fakat Gündoğdu, bey olur olmaz bütün muslukları kesecek. Sonra isyan edip kendi
başa geçecek. Uyanık ama o kadar da değil...
Bir kere kendi obasında böylesi büyük bir toplantının her
türlü istihbarat bilgisi Süleyman Şah’a mutlaka gelmeli. Gelmiyorsa Süleyman
Şah’ın gücünden de şüphe ederim. Bu büyük bir zayıflık olur ve Süleyman Şah’ın
gerçekten gitmesi gerekir. Bu plan eninde sonunda Elma Kurdu’nun eline ayağına
dolanır. Bu kadar gizli kalması gereken bir planı en başta dost sandıklarına
söylemesi ona pahalıya patlayacaktır. Bu konudaki gelişmeleri heyecanla
bekleyeceğim.
Şehabettin nihayet Halep’e ünvanıyla beraber geri döndü.
Pişmanlıklar içerisindeki yeğenini de çok güzel bir şekilde teselli etti. İzlerken
çok mutlu olmuştum. Şehabettin Halep’deyken en azından bir yer artık sağlamda
diye düşünüyordum ki arkadan Titus belirdi. Şehabettin’in şehadete kavuşmasını
izlemek gerçekten zor ve acı oldu. İçim cız etti resmen.
Valla ben de anlamadım Titus içeriye nasıl girmiş...
Dündar vakıası dahil ilk defa Titus’a bu kadar kinlendim
diyebilirim. Mükemmel bir sahneydi. Fakat garip bir zevk almadım desem de yalan
olur. Alamut hikayelerinden okuduğumuz Hasan Sabbah’ın adamlarının devlet adamlarına
suikast şekliyle bire bir uyan bir sahneydi. Onlar da çok az kişiyle, ani ve
sessiz baskınlarla iş bitiriyorlardı. Keşke Ertuğrul’un yapamadığı şekilde Titus’un
içeri sızışını da görseydik. Geçen bölümlerde damlarda hızlıca gezen son derece
akrobatik tapınakçılar görmüştük. Onları daha iyi anlatmak adına tapınakçıların
bu tür davranışları ve eylemleri artmalı diye düşünüyorum.
Suikast her ne kadar güzelse de Şehabettin’in başını kesmek
de bir o kadar çirkindi. Bu elbette yapım ekibinin tercihidir ama hem
Haşhaşilerin hem de onlardan çokça etkilenen Tapınak Şövalyelerinin bu tür
işleri gizlice ve olayların arkasında gözükmeden yapmaya çalıştıkları bilinen
bir gerçek. Kafa kesip hem Emir’e hem de obaya haber yollamak biraz şov olmuş.
El Aziz’in dayısının başındaki acısı ve tavrı ise içimi
sızlatan bir başka şey oldu. Bu da senaryo ekibinin gücünü gösterir. Çok değil
daha bir bölüm önce bu adamdan nefret ediyorduk. O noktadan bu noktaya
duyguları taşıyabilmek gerçekten güzel bir iş.
Selçuklu'nun süper kahramanı Afşin-Man!
Nihayet Afşin Bey ile Yiğit de obaya geldi. Geçen bölüm
yorumunda dediğimiz gibi Afşin asla Yiğit gibi bir günahsıza kıyamazdı.
Beraberlerinde kara haberi de getirdiler. Artık Numan yok. Ertuğrul’un “ne
oldu” sorusuna da Afşin Bey hiç çekinmeden “Selçuklu gereğini yaptı” dedi. Ne
yalan söylemiş oldu ne de eksik. Afşin Bey demek, Selçuklu’nun bekası demek.
Amanos gittikçe hareketleniyor. Kudüs, Akka ve Trablus
komutanları gelecekmiş. Ne için gelecekleri konusunda pek bir fikrim yok. Herhalde
tüm coğrafyada eş zamanlı organize eylemler planlayacaklar. Tıpkı üzerinden
daha bir yüzyıl dahi geçmeden Papalık ve Fransa’nın Tapınak Şövalyelerini eş
zamanlı katletmeleri gibi... Bu arada Bizim üstadın, üstadının adı da
Montegü’ymüş. Adı geçti ya kendisini de görürüz yakında.
Ertuğrul ve arkadaşları nihayet Turgut’u almak için yola
çıktılar fakat bir planları yoktu. Planı Afşin Bey getirdi. Kardinal Tomas
paketlenecek ve Turgut ile takas yapılacak. Nitekim Kardinal kolayca
paketlendi. Hemen sonrasında ise gördüğüme inanamadım. Abdurrahman hala
yaşıyormuş. Bu dizide ben daha elinde fırsat olup da düşmanını sağ bırakan
tapınakçı görmedim. Kaldı ki aç susuz ne yaptı bu adam? Diyeceğim ki en fazla
iki, üç gün geçmiştir ama Aykız, Halime’ye yüklenirken “Ertuğrul beyim
günlerdir peşinde dolanıyor” dedi. Üstelik bu adam yaralı. Belli ki Abdurrahman’ı
bir şekilde diziye döndürmek istemişler. Bu yöntem olmamış ama nazar kabul edip
geçelim.
Buluşma yerine götürülürken Turgut’un kafasına çuval
geçirilmesini doğrusu yadırgadım. Aklıma Amerikan askerlerinin, bizim
askerlerimizin başına çuval geçirmesi olayı geldi. Her ne kadar sebebini ve ne
söylemek istediğini anlamamış olsam da siyasi bir gönderme olduğunu
düşünüyorum.
Takas anında Titus ve Ertuğrul’un arasında geçen diyalog
gerçekten titiz bir işti. İki düşmanın birbirine çok benzediğini daha önce de
yazmıştık. Birbirlerinin simetrisi konumundalar ve ikisi de yetiştirildikleri
tarzda ilerliyorlar. Ertuğrul ikisi arasındaki farkları anlatırken tam da bu
noktaya değiniyor aslında. Biri kötü, biri iyi ama hamurlar aynı gibi... Yazıya
gelen yorumlarda Kladyus’un Sungur Tekin olabileceği iddia edilmişti. Belki de
Titus, Sungur Tekin’dir. “Yok artık” tepkilerinizi duyar gibiyim. Bence de yok
artık. Sadece biraz abartayım dedim.
Ayrılığın acısının yanında kavuşmanın getirdiği acı nedir ki?
Takas gerçekleştikten sonra Titus’un “biz gidince ellerini
çözersin” sözünü anlayamadım doğrusu. Arkada şövalyelerin var. Turgut senin
tarafında ve Ertuğrul yaralanmış olacak. Daha iyi bir fırsat düşünemiyorum.
Güçlü bir Ertuğrul’u devirmek istiyor galiba... Ya da haftaya zaten Titus’un bu
fırsatı kullanmaya çalışacağını göreceğiz.
Turgut’un daha ilk dakikadan hamlesini yapmasına gerçekten
çok mutlu oldum. Koca Ertuğrul Gazi ufacık bir bıçağın darbeleriyle kolayca
ölmez. Fakat biz bileğinden ürktüğümüz bir adamın ‘hain’ olarak obada bölümlerce
dolaşmasının üzerimize yıkacağı gerilimden kurtulmuş olduk. Bu şekilde çok
güzel oldu. Aykız’ı görünce kendine gelir.
Anlaşılan haftaya bizi hayli karışık ve suikast
denemeleriyle dolu bir oba bizleri bekliyor. Haydi hayırlısı...