Geçen hafta Poyraz Karayel’de sahnelerin birbirine hiç
tökezlemeden akmasından ötürü bu hafta beklentilerimi iyice yükseltip, oturdum
ekran başına. Ama her yüksek beklentinin sonucu gibi biraz hayal kırıklığına
uğradım. Aslında her zamanki temposunda bir bölümdü ama etiket #babaicin olunca ve Poyraz, Baba için ikinci
defa hayatını ortaya koymuşken, sanırım ben Bahri Baba - Poyraz ilişkisinde
daha fazla konuşma ve yahut hadise bekledim. Malumunuz, hayaller ve gerçekler
bir olmuyor. Gelin biz de eldeki gerçeklere bir göz atalım.
Sahneyi
komple çerçeveletebiliyor muyuz?
Gönül
istiyor ki bölüm yorumumun tamamını Poyraz’ın ameliyat esnasında gördüğü rüyaya
ayırayım, öyle sevdim o sahneyi. Zaten bilinçaltını ortaya koyan fantastik
sahneleri hep sevmişimdir. Poyraz’ın; ışıklı tünel yerine, mahkemede, Azrail
yerine hâkim ile hayat pazarlığına girmesi benim için pek çok anlam
barındırıyordu. Bu sahne ile gördük ki, zamanında mahkeme tarafından haksız
yere suçlu bulunan, sonra yine mahkemede oğlunun velayetini kaybeden Poyraz,
hala adaleti mahkemede arayıp bulmak istiyor. ‘Bana nasıl yaşanacağını
öğretmediler’ savunmasından sayesinde ‘Aşırı
sevgi eksikliği yüzünden travmatik bir çocukluk geçirdiği göz önüne alınarak
hayati tehlikeyi atlatmasına’ karar verilince yaşadığı mutluluk; Poyraz’ın
yaşama sevinci olarak hafızalara kazınsın lütfen. Çünkü bu konuda bazı
çelişkiler var, şöyle;
“Nee! devrim
mi olmuş?”
Hayata bu
kadar bağlı bir adam nasıl cengâver gibi, silahlı dört adama, tek tabanca
dalmaya cesaret edebildi? Ben hala buna ikna olmamışken, 13. bölüm sonunda, Poyraz’ın,
günlük meşgalesi ‘delilik manyaklık’ olan Zafer’in mekânına, sadece Karl Marx
görünümlü Mahir Dayı ve dandik karavanına güvenerek cumburlop dalmasına ise söyleyecek
söz bulamıyorum. Zafer’inkisi delilik manyaklık da seninkisi ne Poyraz’cığıııım!
“Oo çekirdek
aile burdaymış.”
Şimdi hemen
son sahneye zıplamış gibi olduk ama bölüm içinde söylenecekler bitmedi. Öncelikle,
hala ısrar ediyorum ki bence Baba ideal damadı bulduğunu biliyor ama gelenekçi
bir adam olduğu için sadece ‘kız evi naz evi’ geleneğini yaşatıyor. Çünkü aksini benim kafam
almıyor. Evet, sorun ona yalan söylenmesiydi ama kendi canı karşısında bir
yalanın ne önemi olurdu ki. Zaten Baba da Poyraz’ı affettiğini söyledi. Peki,
Ayşegül ile Poyraz’ı babanın kabul edememesindeki gerekçe ne? Hani “ben eski kafalı
bir adamım sizin böyle takılmanıza müsaade edemem önce nişan yaparız sonra nikâh”
falan dese çok net anlayacağım her şeyi.
“O eli ben
sıkmalıyım.”
Gördüğünüz
gibi bölümden beklediğim doluluğu alamayınca, beynimin boşalan kısımları, baştan
beri olan ama arkalara itelenen Poyraz
Karayel’deki mantık hatalarını ve ya beni bir türlü ikna edemeyen detayları
bulmaya başladı. İşte onlardan bir kaç seçmece daha;
‘Mümtaz
neden Ünsal ile bir olup Poyraz’ı sattı?’
‘Poyraz’ın
bıraktığı dört cesedin yattığı yol ile Sinan’ın araba çevirdiği yol, nasıl
başka başka yollar olabildi?’
‘Madem oldu,
birbirine 100 metre yakın alanda olan iki olayı birbirine bağlamak polis için neden
iki gün sürdü?’
‘Poyraz
ameliyattan çıkar çıkmaz bir kolunu hastane yatağına kelepçe ile bağlamaları
gerekmez miydi?’
“Kapı
dinlerim, dinlediğimi de belli ederim.”
Tabii,
kafama takılan arızalı detaylar olduğu gibi, 13. bölümde faydalı şeyler de
oldu. Örneğin beklediğim Zafer - Mümtaz
bağlantısı kuruldu. Sonra Ayşegül çok iyiydi, ufak bir arama zamanı bilgisinden,
tanıdığı Zafer’in, ‘O’ Zafer olduğuna aydınlandı. Böyle olunca insan demeden
duramıyor ‘kadın yanlış meslek seçmiş, on numara dedektif olurmuş ya da savcı
falan olsaymış da ortalığın tozunu attırsaymış.’
“Kadınları
anlamak zor, seni anlamak çok zor Sema!”
Beğendiğim detayları sıralarken bilardo oynayan Sefer - Zülfikar sahnesi ve Twitter göndermesinden
bahsetmemek olmaz. Az daha gaza gelip ‘lanet olsun ne pis bir şeymiş’ diye Twitter
hesabımı kapatacaktım. Bir de Sefer – Sema konuşması var ki acaba Sema da Sefer’e
karşı boş değil mi dedirtiyor. Ama ben hala Sema’dan Sefer’i sevdiğine dair bir
elektrik alamasam da şu Sefer’in ‘bilmediği şeyleri’ cidden merak ettim.
Velhasıl
kelam son sahneye gelirsek Bahri Baba’nın has silah güçlerinin (biliyorsunuz
beyin gücü Sema) tamamı rehin kaldılar. Bu durumda bu işin sonu da Poyraz’ın
bir kahramanlığı ile son bulacak gibi hissediyorum. Ama ne olursa olsun başı dertten
kurtulmayan, sevgisizlikten içi kavrulan zavallı Poyraz’ın hala yaşama nasıl
bağlı olduğunu, yaşam için mücadele etmekten hiç vazgeçmediğini hatırlayalım. Çünkü
duvar yazısının da dediği gibi ‘hayat kısa, kuşlar uçuyor’.