Ne zordur bir acının içinde
boğulmak, ya birden fazla acıyla yoğrulmuş insanları nasıl tarif edersiniz?
Kelimeler manasız kalıyor bazen Mahir'in çektiklerini anlatmak için. Önce can
düşmanını vurmaya çalışıp kan verip kurtar, istemeyerek az kalsın kardeşinin
ölümüne sebep ol, arada olanlar yüzünden baban kalp krizi geçirsin, sonra da
sevdiğinin gözünün içine bakıp "babanı ben vurdum" demek zorunda kal.
Mahir bunların hepsini bir bölüm içinde yaşadı. Bu kadar acıya taş olsa çatlar,
dağ olsa yıkılır insan. Dönüp dolaşıp biz gene aynı noktaya geldik. Mahir'in
"adliyeden, karakoldan çıkamıyoruz" dediği 57. bölüme nazire eder
gibi bu ara bir de hastaneden çıkamıyoruz. Yani hem sağlıklı, hem de emniyet
içindeyiz çok şükür.
Orhan: Benim boyum oraya yeter yahu! Neyse çaktırmayayım da anlamasın salaklar.
İnsan
yüreğinin taşıdıklarını ağır bir yüke benzetmişimdir zaman zaman. Biz
nereye gidersek onlarda gelir, hatta sürükleriz gittiğimiz her yere
dertlerimizi. Mahir'in dertleri finale kadar bitmeyecek ve biz "ohhh"
demek için daha çok bekleriz gibi geliyor. Paylaşamadığımız her dert, içimizde
kocaman olur daha da büyür ya, son sahnede Mahir'in bakışı bunun en iyi örneği!
Öfke patlaması yaşarken susmak ne zordur. Düşünüyorum hangi kelime ifade eder
en büyük acıları, hayal kırıklığını? O zaman Feride'nin o son sahnedeki
şaşırmış halini görün derim. 104. bölümü izlerken buradan ne yazarsın, hangi
acıyı seçip koyarsın başköşeye diye sordum kendime. Çaresizlik içinde oradan
oraya koşturan bir Mahir'i izledik gene bölüm boyunca. 103. bölüm ile gelen o
umutlu tabloyu yerle bir ettik bugün, mis gibi acılardan acılar beğendik hep
beraber. Peki, bir yere vardık mı bu acılarla? Bir avazda bağırıyorum hayır
diye! Sebep sonuç ilişki arıyorum çoğu kez olaylarda. Orhan'ın kaçırılması
nereye vardı? Kardeşinin de kahramanı oldu Mahir ve kurtardı yetmez mi? Peki
Hilmi'nin amacı Mahir değil miydi neden Mahir'i o depoya çağırıp intikamını
almadı? Bu olay bize bir şey kattı mı? (Ne çok soru sordum gene bugün, kafamda
izlediklerimi oturtamadım sanırım sebebi bu.) Feride bölüm boyunca Mahir'i
aradı durdu gözleriyle. Lakin gelin görün ki Mahir'i tam da Hilmi'yi döverken
gördü ve büyük şaşkınlık yaşadı. Mahir ilk defa mı adam dövdü nesine
şaştın Feride dedim yüksek sesle. Hâlbuki şaşılacak onca şey varken! Finale
giderken bu bölümlerden yanımıza kâr kalanları bakıyorum şaşkınlığım daha çok
artıyor. Dolu dolu Mahir Feride sahnesi görmek istiyorum ama kocaman hayal
kırıklığı devreye giriyor burada.
Feride: Mahir yapmadı!Mahir: Ben size Feride inanmaz demiştim ama değil mi?
Koca bir
bölüm Mahir ile Feride yan yana gelmesin diye özel uğraş verilmiş. Kabul
ediyorum, mutlaka bir bildikleri vardır yazan kalemlerimizin. Ama merak ettim,
Mahir bunca fedakârlığı yaparken hiç çocuğunu düşünmedi, bir defa bile bebeğine
ne olacağı gelmedi aklına ne tuhaf. Hâlbuki Mahir'in en büyük düşü buydu benim
bildiğim. Feride'nin nefretini bile kabul ediyor yeter ki Feride şimdi
üzülmesin, babasının nasıl biri olduğunu bir "kanıtla" öğrensin. Bunu
hapiste nasıl yapmayı düşünüyor orası da ayrı bir muamma. Nazif Baba uyanır
uyanmaz ilk işi doğruyu söylemek olacaktır. Zaten Feride gibi zeki bir insan
sorgular durur olanları, anlam veremez. İnsan sahiden öldürmek istediği birini
hastaneye getirmez ki haklı. Zorla bile olsa kan vermez. Gerçi Mahir kan
verirken ömründen verdi sanki ama ölmesine bir şekilde mani oldu Beyefendi'nin.
Feride kafasındaki soruların yanıtlarını bulmadığı sürece Mahir'i en iyi
tanıyan olarak buna inanmaz/inanmamalı.
Bu hamilelik işini bilmeyen tek Turgut kaldı değil mi?
Bölüm
boyunca yüzümü güldüren tek unsur Turgut oldu. O kendine has hallerini, umutla
koşa koşa Feride'yi teselli edişi biraz tebessüm ettirdi. Orhan'ın abisini
karşında görünce yüzünde beliren o mutlu ifade sanki tüm acısının sonu gibiydi.
Sen geldin ve bitti abim! O andan sonra ölse gam yemezdi Orhan sanırım.
Ayten'in bebek için gösterdiği çabayı, dert edinmesini, koruyup kollamasını son
derece takdir ediyorum ama keşke bir de kendi hayatına ya da kardeşine sahip
çıksaydı dört elle. Anlayamadığım bir başka nokta Kerime'nin derin üzüntüsü. Bu
kadar çok mu üzüldü sahiden eşine. Feride'ye "Mahir'in birçok nedeni var
babanı vurmak için" diyor ama kendisi kılını kıpırdatmak için tek bir neden
göremiyor. Enteresan bir durum. Belgin Mehmet Saim'in kalbinin durmasına sebep
oldu ama kötüler öyle kolay ölmüyor. Nereye bakalım Beyefendi? Daha o gün bugün
değil bilesin! Ya İlknur'a ne diyeceğiz? "Kim bir insanın bile isteye
sebebi olmak ister" sorusunun yanıtı Karadayı'da İlknur aslında. Kırık
dökmek çok kolay lakin onarmaya vakit var mı bilmek güç. Ben umuyorum ki İlknur
vicdan azabından hiç kurtulamaz. Lakin Nazif Baba biz gibi değil öfkesi diner,
elbet çocuğunu affeder. O gönlü geniş liman, düşmanı için cankurtaran çağıran
birisinden bahsediyoruz unutmak güç.
Mahir: Ben yaptım dedim ama bakalım nasıl çıkacağım bu işin içinden?
Yazının
başlığında temenni ettiğim gibi keşke böyle olmasaydı, bu kadar acıyı
basmasaydık bağrımıza. Geçen hafta izlediğim o şahane bölümü hatırlayınca bu
bölüm biraz hayal kırıklığı oldu. Buradan nereye geçeceğimiz çok aşikâr aslında.
Evet, gene görünen ama varamadığımız Kaf Dağı olan mahkeme sahnesi. Bundan
sonrasında da adım adım Feride'nin büyük yüzleşmesine gideceğiz. Bu kadar
keskin acılardan sonra nasıl onarılır hayatlar bilmek güç. Şu süreçle belki yeniden
o eski aşk ve şevk dolu günlerimiz olur yazmaya dair. Mahir ile Feride aşkının
bile inişli çıkışlı bir grafik sergilemesine rağmen, Feride hiçbir zaman
Mahir'e güven sorunu yaşamadı. Keşke, kalbinin çoğu kez doğruyu söylediğine
inanan Feride Mahir'e yalan söylediği için küsmüş olsa mahkemede. Bu kırgınlık
çabucak aşılsa ve Mahir'in feda ettiklerine inat alacak hanesi dolsa artık. 104
bölüm oldu ve orası hala zarar yazıyor.
Bölüm
bizim alıştığımızdan oldukça kısa olunca, yazıda o ölçüde kısa oluyormuş.
Haftaya biraz daha yol alabilmek ümidi ile.