Öldürmek deva değil, affetmek marifet!
İnsan diyorsun ama bu adam evlat olsa sevilmez valla Nazif Baba.
Bu dünyada en mutlu kişi affetmeyi bilendir derim hep. Size hayatınızın kazığını atmış bile olsa, bir hesaplaşma günü olacağına inancınız tamsa akışına bırakır, belki de kısmen affedersiniz. Mahir'in de yaptığı buydu aslında adaletin cezasını kesmesiydi Mehmet Saim için. Aklı, vicdanı ve yüreği arasında sıkışarak çıkmayı denedi o cendereden. En zoru hangisidir Mahir için diye soruyorum hâlâ: birini affetmek mi, intikam almak mı yoksa bu öfke ile yaşamak mı? Ömrümü elimden alanı karşımda görsem, üstüne de bu kişi sevdiğim kişinin babası olsa hangi yolu seçerim diye sordum kendime bölüm boyunca. Belki karşınızda olan düşmana göre de değişir bu durum. Unutmaması gerekirdi, karşındaki kişi sadece "kötü" değil "tanıdığı en kötü" kişiydi. Allah insana düşmanın bile "mert" olanını versin diye boşuna dememişler. Tam her şey bitti "cezanı adalet versin" derken, o silahı çekip Mahir'i vurmaya yeltenmek de ancak Mehmet Saim'e yakışırdı. 

Ama kabul edelim; şu beklenen malum mahkeme sahnesinin böyle gelişeceğine hiçbirimiz ihtimal vermedik. Ne ben ne de diziye gönül veren çoğu kişi böyle bir sahne düşünmedik. Hepimiz Mahir'in birini kaybedip, o büyük yıkımla mahkemedeki hali alacağını düşündük. Gol yedik ve çok güzel bir goldü. Hani tam maç bitti dersiniz hatta beraberliğe razı olmuşsunuzdur ve 90+3'de golü bulurlar maç biter ya. İnanın tam o vaziyetteyim. 

"Bundan sonra senin elini bırakmam. Ne yaparsan yap bırakmam!" by Mahir.

Bölümü izlerken inanılmaz coşkuluydum. O son sahne ile bir hüzün bulutu geldi kondu başıma. Ne oluyor diyorum sanki ilk defa mı Mahir işlemediği suçtan içeri girecek! Yok, olmuyor işte, dağılmıyor o bulut. İşin içinde Nazif Baba olunca, ucunda da Mahir Feride için ayrılık olunca böyle kimyam değişiyor. Uzun zaman sonra böylesi güzel, akan bir bölüm izledim keyifliydi çok. Sanki sezon yeniden başladı. Öyle farklı bir hava vardı bölümde, ne kattı yazan kalemler bilmiyorum ama tadına doyamadım. İçinde bu kadar duyguyu aynı anda alabildiğim çok az bölüm var. Belki de sezonun en iyi birkaç bölümünden biri diyebilirim. "Hadi burayı çıkarın olmamış" denecek bir sahne yoktu. Bölümün baştan sona tek bir kahramanı vardı. Her karesinde, her anında Mahir'i izledik ve bu enfesti. Kenan İmirzalıoğlu'na bu gece bir daha hayran oldum, koca bölümün yükü omuzlarındaydı neredeyse. Bebeği öğrendikten sonra, Feride'yle konuşurken yüzünde beliren o endişeli, şaşkın, kızgın, biraz mutlu ama bir o kadar acı gülüşünün yanında, o öfkeli halini saklamaya çalışan Mahir çok başarılıydı. Babasına bir bebeği olacağını söylemeye çalıştığı hali ise bambaşka güzeldi. O için için yanan öfkeyle sevdiği kadının babasına silahı doğrultan Mahir'in, aynı korkuyla silahı babasına verişi şahaneydi. Hangi sahneyi yazmasam sanki haksızlık olacak gibi diğerlerine. 

"Feride hayır mı dedi?" by Yasin.

"Benimki de hayır dedi oğlum. Evlilik mevsiminde değiliz daha galiba." by Mahir.

Dizinin kendi içinde yıktığı klişeler var aslında. Televizyon tarihine böylesi bir daha gelmeyecek olan bir Mahir Kara benim gerçeği ya da bu kadar bekledikten sonra Beyefendi gerçeğini Mahir'in gene kendi çabasıyla öğrenmesi. Mahir'in bebeği öğrenmesi için yüzyıl gerek komedisi yapan bizlere inat, aynı bölüm içinde bebeği duyması gibi. Hep dediğim derken de gocunmadığım bir gerçek var; "niye Karadayı?" diye soranlara cevap gibi bazı bölümler. İzleyin bence siz de öğrenin cevabını. Bu bölüm de o bölümlerden biri, bu kadar malzeme bir bölüme nasıl sığdı? Hâlbuki buradan üç bölümlük konu çıkardı. Bebeğin (ikizinin) yaşadığını öğrendik. (Geçen hafta bebeği sevgili dostum sayesinde bilip yazmıştım zaten. Bu konuda kocaman bir selam Defne'ye gidiyor. Bölüm esnasında bu fikri mesaj ile ilk ortaya atan kendisiydi. Var olsun.) "Hadi canım bu defa ciddi ciddi evleniyorlar mı?" dedik. Ee arada bazı sahnelerin tekrarı var bari olmuşken "aynı gün içinde olmayacak iki nikâhın daha tekrarı olsun bari" dedik. (Bu bahtsızlıkla işi zor. Ben saydım tam beş defa o masaya kadar geldi ama hala bekâr.) Gene büyük büyük planlar yapıldı ama kader ağlarını başka türlü ördü. Son sahnede Beyefendi ve Karadayı karşı karşıya geldi. Bitti mi tabii ki hayır; Nazif Baba oğlunu korumak için çekti vurdu Beyefendi'yi. Bence boşuna telaş etmeyin kötülere bu dünyada öyle kolay ölüm yok! Beyefendi'ye de bir şey olmaz. Olursa da zaten adaletli olmaz. Kendi torununu istemeyen, küçücük bir çocuğun ölümüne bir defa bile üzülmeyen bir adam böyle kolay gidemez. 

Çiko mu o duvardaki?

Maşallah!

Bölümün başında aldığımız bebek haberiyle yüzler gülmeye başladı. Bu işi evlilik kurtarır desek bile en mühim şeyi unuttuk. Evli olsalar mahkemede karşı karşıya gelebilirler mi? Tabii ki olmayacaktı bu nikâh. Mutluluk fazla geldi birden, başımız ondan döndü. Aslında Mahir'in bir bebeği olacağını duyup evlilik olayına girmesi çok doğru bir hareketti benim gözümde. Mahir'in karakterini düşününce ve Nazif Baba'nın verdiği tepkiyi bile düşünürsek bu şarttı. Hadi bunun nedenini anladım diyelim Feride niye evlenmedi? Bebeği ilk öğrendiğinde "ne zaman buraya gelip nikâh yapacağız" diyen Feride'yle, "evlenemem yapamam" diyen arasında hiçbir fark yoktu ve bu benim için çok tuhaf bir durum kabul edemedim. Neyse, zaten evliliğin olmama sebebi şimdilik ortada en azından biliyoruz ki onlar sadece birbiri için imza atacak o deftere. Peki, şimdi ne olacak dersiniz? Mahir suçu üstüne alacak. Feride buna yıkılacak ve korkarım ki Mehmet Saim bu işi en iyi şekilde kullanacak. Baya güzel bölümler var sırada. Belki o sinirle Feride biraz işine, gücüne bakar. Belki de artık şu miladi dolan Melih'in bıraktığı belgeler ortaya çıkar. Ne olursa olsun dönüşü güzel şeyler olacak. Bölüm içinde sürekli olarak umuda, adalete ve o güzel aşka vurgu yapılınca işte bizim için de o tünelin ucundaki minicik ışık Deniz ile beraber göründü. Böyle arada nefes almak ne iyiymiş. 

Nazif Baba: Korkma evlat otur! Kötü bir şey yok, kızımı vereceğim sadece.

Birazda diğer karakteri konuşalım. Mesela Seyis için vicdan azabı zamanı geldi galiba. Bunun ilk sinyallerini verdi İlknur ile konuşurken. Asıl o hesaplaşmadan kim mağlup çıkar çok merak ediyorum. İlknur'a deli kızdığım oluyor arada ama âşık kör olur derler. Gözünü ancak acı gerçekler açar. Babasını iyi tanıyan olarak Nazif Baba'nın Seyis'in canına kastetmeyeceğini bilmesi gerekirdi. Allah'tan ki gönlü derya bir adam var karşısında yoksa iki güzel kelimeyi hak ediyor İlknur. Gönül derya ise herkese yer açılır orada. O devirde "kızımı seviyor musun" diye soran kaç baba olabilir? Osman sahip çık sevdana, bak sevda öyle kolay bulunmuyor kaybedince! Bir baba tutup kolundan zorla nikâh masasına oturtur, bir diğeri kızı için yol olur sevdiğinin yüreğine. Siz artık aradaki 97542 farkı bulun! Sahi nikâh demişken Kerime Hanım niye hiç baskın bir karakter olamadı. Kızına destek olmak için daha ne gelmeli başlarına? Bence sırada Kerime Hanım var. Yalnız en büyük tehlikenin farkında mısınız? Bu bölüm Belgin'i hiç görmedik. Sadece adını duyduk. Özlemedik de ama merak içindeyim nasıl dönecek diye. 

Aslında bölüme dair endişem şu cümleyi duyunca arttı. Mahir'in Nazif Baba'ya "bugünden sonra bana bir şey olursa, karım ve çocuğum önce Allah'a sonra da sana emanet" demesiyle! Daha biz bahar görmedik bu sezon, Mahir dur hele nereye gidiyorsun? Geçen çok şirin küçük bir kardeşim "bahar gelmiş diyorlar, doğru mu?" dedi bana! Aslında şu an neye uyandığını bilmeden çiçeğini döken ağaçlar gibiyiz. "Ya eserse rüzgâr dökerse çiçeğini" diye sorgularken şu cevap çıkıyor karşıma "ya gerçekten baharsa, değmez mi?"  Biz Deniz'i göreceğiz, sonra da bahar gelecek. Herkesin emeğine sağlık.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER