Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın*
O Hayat Benim’de hikayenin akışı gittikçe değişiyor. Kimsenin eski halinden eser kalmayacak gibi gözüküyor. Bu gidişle Gelincik Yokuşu daha dik , Atahan Konağı'nın duvarları daha soğuk olacak.

Boşluğa bakmak, yokluğa düşmek

Bahar’ın Yusuf Bey’in başına gelenleri öğrenir öğrenmez polise koşacağını hiç düşünmedim. En azından bunu bu bölüm yapmayacağı belliydi. Bahar çok genç, hassas ve duyarlı bir genç kız. Bu yüzden bu korkunç gerçekle  yüzleşmesi öyle çok da kolay değil. Neye üzüleceğini, kime kızacağını, nerelere gideceğini bilemedi. Oradan oraya savruldu durdu. Ailesi adam öldürmüş ve bahçeye gömmüş bir genç kızın adaletin yerini bulmasından önce hesaplaşması gereken çok şey var. Yalanla, suçla, günahla içi içe yaşamış, annesinin katil, babasının, halasının ve kardeşinin de suç ortağı olduğunu öğrenmiş birinden söz ediyoruz. Bu yüzden bölüm boyunca polise gitmedi diye Bahar’a kızanlardan değil, Bahar’a üzülenlerdenim.

Dalıp gittiğin yerden çıkman şimdilik zor.

Bahar’ın ne yapacağını çok kestiremiyorum galiba. Bu durum beni daha da heyecanlandırıyor. Kafamız güzel karıştı. Gel de tahmin et. Merhametli Bahar’ın anne ve babasını polise teslim edeceğini düşünmek güçleşti iyi mi? E, ama o bu korkunç gerçeği sineye çekip yaşayacak biri de değil ki... İşte tam da bu noktada şunu söylemek isterim; illa ki kendi tahminlerimizin yazılıp çekildiği bir hikaye izlemeye odaklanmamakta fayda var. Bırakalım bunu senaristler düşünsün. Çoğu zaman yazdıklarına değil, bizi nasıl inandırdıklarına bakmak lazım. Nuran ve Efsun gibi kötü kalpli karakterlerin sevilmesinin altında da aynı sebep yatıyor. İyi yazılmış, çekilmiş ve oynanmış bir rolü seyretmek keyiflidir. Bahar polise gerçeği anlattığında da, ailesi için sustuğunda da değişmeyen tek isteğim “inandırıcılık”. Beni ikna ettikleri sürece yazılan her şeyi keyifle izlerim.

Acının dili hüzünlü bir sessizlik

“Acaba söylediklerimden bir şey anladı mı?”

Ateş’in Mehmet Emir ile yaptığı konuşmayı çok beğendim. Çünkü adaletin yerini bulması konusunda attığı her adıma sahip çıktı. Öyle “pişmanım” ile başlayan cümleler kurmaması doğruydu. Evet, Edibe Hanım’ın ölümüne üzüldü ama onu bu ölüme götüren sebeplerden dolayı kendisini sorumlu hissetmedi. Ateş bir anlık öfke ile hareket etmediğini, inandığı değerler ve anne-babası için Edibe Hanım’ı adalete teslim ettiğini hepimize ispatladı. Bahar, Ateş’ten, Edibe Hanım’ı affetmesini istemişti. Ailesinin katilini! Peki o Yusuf Bey’in yani öz dedesinin öldürülmesi karşısında ne yapacak? Aynı olayla sınanıyorlar. Hikaye artık Bahar’ın omuzlarında. Fakat şu bir gerçek ki, Bahar da artık Ateş gibi çok ama çok yalnız.

Edibe Hanım’ın ölümü ile ilgili çekilen sahnelerden çok etkilendim. Annemi kaybetmiş biri olarak söylemeliyim ki iki an beni kalbimden yakaladı. Ben de tıpkı Hülya gibi annemi morga götürdüğümüzde “Orası çok soğuk, üşür” demiştim. Diğeri de kefen ile toprağa koyulduğu sahne. Artık bu dünyaya değil toprağa ait olduğunu hissettiğim andır o.

İntikam yemininin resmidir..

Hülya’nın akıl sağlığının biraz düzelmesinden yanayım. Tedavileri işe yarasa güzel olur. Onu uzun süre böyle izlemek istediğimi sanmıyorum. Kontrolsüz, bağırıp çağıran hallerine ufak bir dokunuş iyi olur. Annesini kaybetmesiyle intikam almaya yemin etmiş, soğuk ve sakin bir Hülya izlemeyi tercih ederim. Ayrıca annesinin 200 milyon dolar para biriktirdiğini(!) de öğrendiğine göre, kuyumcularda mücevher bozduran bir Atahan olarak kalmaması gerektiğini de öğrenmeli.

Bilmeden evladının kokusuna gömülmek

Hasret mahallede kalıyor. Bahar’ın o kendini bilmez ev sahibine söylediği cümlelerden dolayı mesudum. Kadın dayanışmasını önemseyen, hayatın her alanında bu desteğin gerekliliğine inanan biri olarak bu cümleleri değerli buldum.

Ah Salih! Aşkına suçu, hatalarına aşkı bulaştırmış adam. Evet kötüsün ve evet aşıksın. Üstelik kötü bir aşıksın. Fakat Erdal Cindoruk’un harika oyunculuğu ile aşktan söz ederken çok fiyakalısın, yakışıklısın.

Bu hafta çekilen sahneler, planlar çok güzeldi. Duygusu, görüntüsü ve ruhu oldukça farklı bir bölümdü. Bu arada 2. Yönetmen olarak ekibe katılan Reyhan Pekar’a da “hoş geldiniz” demeyi unutmayayım.

Gönlünüze sağlık.

* Ümit Yaşar Oğuzcan şiirine ait bir dizedir.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER