Belediye Başkanı bile sahte!
Şaka şaka, her şey sahte ama koskoca Belediye Başkanı sonuçta, kendisi gerçek!

Oldukça eğlenceli bir Kertenkele bölümünün ardından yine birlikteyiz. Artık kemikleşmiş seyirci kitlesi ile Cumartesi gecesi reytinglerinde yine üçüncü sırada yer aldı dizi. Mizahın dozunun arttığı, yer yer gam yükünün geri geldiği, modern ve nostaljik mizah öğelerine göndermelerin sıklıkla yer bulduğu bir bölüm izledik. Dizi ekibi artık iyiden iyiye eğleniyor gözüküyor senaryo ve bölümleri hazırlarken. Ağlaklığa başvurmadan dizi yapabilmek, hem de komedi dizisi yapabilmek ekseriyetle zor bir şey elbette. Yine de bazı sahnelerde yer yer can sıkıntısı yaşadığımı belirtmeliyim. Diziyi bu sefer canlı olarak televizyondan izledim ama YouTube’nin video ayarlarındaki hız ayarını aramadı değil gözlerim. Bazı sahnelerde oyuncuların sürekli birbirlerine baktığı anlar o kadar uzun oluyor ki, konudan ve anın havasından, büyüsünden tamamen kopuyorsunuz. Bu da sıkıntıya yol açmıyor değil.

Çok güzeller <3

Bölümde ele alacak çok keyifli anlar yaşandı yine. Ekrem Bey'in, Ünsal’ın nikaha katılması konusunda gösterdiği tepki çok güldürdü. Şemsi İnkaya dizinin ilk bölümlerinde rolünde pek rahat etmiyor gibiydi, fakat artık oynamaktan da zevk alıyor gibi duruyor.

Dizide belki de ilk defa bir bölümde, sonraki bir bölümde olacak bir olaya açıkça bir gönderme gördük. Ünsal kılık değiştirip nikaha gelirse ve Kertenkele de bunu fark etmezse oldukça zor durumda kalacaktır. Burada belki, hani olmaz ya, Şevket devreye girip durumu kurtarır mı acaba diyorum?

Selin bu bölüm resmen duygularıyla oynadı Levent’in. Liseli gibi anahtarlı kalp hediye etmenin yüz yıllardır tek bir anlamı var. Levent de buna istinaden Selin’i istemeye gitti doğal olarak. Taş kalpli Selin’in Levent gittikten sonra Zehra’yla nasıl kıkır kıkır güldüğünü gördünüz değil mi?! Aah, ah kardeşlerim. İşte bu saraylılar hep böyle.

Selin’in hediyesiyle aklı başından giden Levent de Betül’e “senin abin Kertenkele,” demesin mi? Olacak iş mi yani, kızcağız perişan oldu. Neyse ki sonradan Ünsal durumu epey iyi toparladı.

 Burada bir Kara Faruk benzetmesi olsun istedim ama olmadı.

Hicabi’nin diyalogları sanki dizinin geri kalanından farklı gibi duruyor. Hicabi’yi oynayan Fatih Doğan’ın da karakterin doğallığı konusunda büyük katkısı var ama replikleri gerçekten çok iyi. Tek başına dizisi çekilse izlenir, o derece. Çocukken çizgi film lzleyen Hicabi, “kuşa musallat olan kedi”yi çok seviyormuş. Herhalde geçmişte hepimizin ayıla bayıla izlediği Tweety ve Sylvester daha nükteli anlatılamazdı. “Kedi vardı kuşa musallat olmuştu, onu seviyordum!” Hicabi’nin enteresan sorusu üzerine üstü kapalı göndermelerle korsana karşı duruşunun altını çizdi dizi ekibi. Festivallere katılan ticari filmleri indirebiliyormuşuz ama onları cezalandırmak adına izlememeliymişiz. Zira sanatla para yan yana olmazmış. Sanatçı zaten fotosentezle beslendiği için önemli değil tabii, güneşe çıkıyor, bir elini de toprağa daldırdı mı, oh karnını doyuruyor.

Unutmadan yazayım, makyaj ekibi Kertenkele’nin takma sakallarında kullandıkları tekniği değiştirmişe benziyor. Sakallar artık daha gerçekçi, en azından top gibi durmuyorlar, arada dışarı doğru fırlayan, düzensiz kıllar var. Gerçekçiliği artırmak ve sakal-bıyık geçişini sağlamak adına aynı teknik bıyığa da bir miktar uygulanmış. Orijinal sakalları tercih ederdik elbette yine de. Takma sakalın gerçekçiliğini artırmak için bir iki tüyo vereyim; sakal bıyık geçişinin dudakların kenarındaki geçişi tamamen kaybedilmeli. Timur Acar’ın kendi sakalları epey kıvırcık; taranmış gibi düzgün bir desen yerine kıvırcık sakal tercih edilmeli. Alt dudağın hemen altındaki kenar bölgelerde sakal ince olur; dudak kenarlarındaki ve çene üzerindeki sakallar da azaltılmalı. Ayrıca Timur Acar’ın kendi sakalları mat değil, oldukça parlak. Timur Acar’ın kendi sakallarını göstermek açısından daha önceki yazımın kapak resmini tekrar ekleyeyim.

Bakınız bu konu çok net.

Sakalsız Timur Acar da can yakıyor hani. Bülent İnal 1, Timur Acar 2. Takma sakal adamın karizmasına hakaret resmen.

Levent ile Ünsal’ın asimetrik birlikteliği gün geçtikçe komik hale geliyor. Bu bölümde de Barışcan’ın (Barışcan diye mafya adı mı olur yahu? İlkokulda olsa sınıf maçında futbol takımına almazsın.) elmaslarını önce şans eseri (Kenan sayesinde) buldular, sonra Hollywood filmlerini aratmayan (aratan?) bir sahneyle ışıklarda arabanın altının oyulması vesilesiyle kaptırdılar. Tabii mantık hataları yok değil, arabanın altının oyulduğunu nasıl fark etmedi bizimkiler daha sonra kutuyu almak için girdiklerinde, anlamak güç. Öte yandan bu eğlenceli birliktelik, Şabanoğlu Şaban filminde Kemal Sunal ile Halit Akçatepe’nin dedektifliğe soyunup elmasın peşine düştükleri hikayeyi hatırlattı. Hatta burada Levent’in elmasların arkasından ağladığı sahne, Adile Naşit’in giden elmaslarının ardından “tavuk gibi gıdakladığı” sahneye göndermeydi. O eğlenceli sahneyi hatırlamak için şöyle buyrunuz;

Gittiiii, gitti, gitti, gitti, gitti :(

Bu arada bu sahneyi ararken YouTube cehenneminden çıkamadım adeta. O ne yahu, memlekette önüne gelen bu sahnedeki Adile Naşit’i taklit ederek video çekmiş. Sayfalar üzerine sayfalar dolusu video var, komik olduğunu sanan onlarca insan gıdaklıyor. YouTube’nin özgürlüğünü ilk üç milyon video ben de destekledim ama bu kadarı da fazla arkadaşlar.

Ayrıca Levent’in buradaki yer elması esprisi de kırdı geçirdi, değinmeden geçmeyeyim. Levent demişken, bölümün sonuna doğru olan isteme sahnesinde dikkatimi çeken başka bir olayı yazayım dedim. Sinan Çalışkanoğlu’nun ü harfi yerine kullandığı û çok yersiz duruyor. Fonetik olarak ü’leri û olarak telaffuz eden bir kişinin, n’leri de orta Anadolu’daki gibi ng olarak telaffuz etmesi gerekir. Dolayısıyla Gülten, daha da kapalı bir e içererek, Gûlteng olarak söylenmeli. Genel olarak bu û’lar Levent karakterinin diksiyonunda olmaması gereken sesler.

Gariplik istihkakını dolduran, Marslı Sezgin’in adeta uzaylı anne babası meğer butik sahipleriymiş. Sezgin’in babası, abullabut Hayri Bey meğerse Levent’in de abisiymiş! Kaç bölümdür nereye bağlanacak bu karakterler diyorduk, yine dizinin dar ilişki çemberine çengel attılar. Burada Bu Tarz Benim’e minik bir gönderme de vardı. Öte yandan siyah - sarı elbisenin rengi üzerine çıkan aile içi infial, birkaç hafta evvel sosyal medyada yaşanan “bu elbise ne renk” tartışmalarına göndermeydi şüphesiz. Elbisenin rengi mavi-siyah olmalıydı; tartışma konusu ise insanların altın-beyaz görmesiydi. Renkler biraz karıştırılmış ama o kadar olur diyelim. Sezgin’in fikir değiştirmesini ise, sosyal medyada dönen tartışmalarda insanların “önce altın-beyaz görüyordum ama şimdi mavi-siyah görüyorum,” demelerine bağlayacaklarını düşündüm ama olmadı, hevesim kursağımda kaldı. Burada son olarak, “bana her şeyi de…” sözlerini duyduk. Bu sözleri ilk defa TRT’nin Seksenler dizisinde Butik Ali’nin kullandığını görmüştük, eskiden hiçbir bölümünü kaçırmazdım Seksenler’in, özlemişim :)

Dizinin en sıkıcı bölümü Kertenkele, Deli Kenan ve Barışcan’ın, daha önce Kurtlar Vadisi’nde boy gösteren, yakın zamanda da Kaçak dizisinde Topçuoğlu Malikânesi olarak geçen villada, elmaslar peşinde koştukları sahnelerdi. Bir iki ufak montaj hatası da içeren bu sahneler belli ki yapım ekibini de oldukça sıkmış. Yine de Topçuoğlu malikânesini özlemişiz :)

Bu bölümün en keyifli yanı Yıldırım Memişoğlu, Emre Melemez ve Erkan Tura’nın sahneleriydi. Bu üçlü de ayrı diziye çıkmayı hak ediyor; hem çok doğal hem de oldukça komikler.

Söylemeden geçemeyeceğim başka bir şey; maskeli Kertenkele’nin sesinden bir cümle duyan Azmi Hoca'nın bu sesi tanıması, lakin Zehra’nın Kara Faruk ile konuştuğu onca bölüm boyunca tanıyamaması… Hâlâ içimde kaldı :)

Koskoca Ekrem Bey, milyarder, para babası, fabrikatör... Kimin büyük olduğunu gösterdi sonunda! Bir telefonla Belediye Başkanı'nı ayağına getirmek her saraylının yapabileceği bir iş degil.

Nikahtaki bomba oyuncu değişikliği içimin yağlarını eritti! Meğer sahte nikah memurunun işi çıkmış, gelemiyormuş. Tam bu noktada, “ne olacak canım, koskoca Ekrem bey, Belediye Başkanı arkadaşıdır, arar başka bir memur ister,” dedim. Cümlemi bitirmeden Ekrem Bey bizzat Belediye Başkanı'nı aramıştı bile. Gelin ve damadın “evet”leri sonraki bölüme kaldı ama, umarım bir problem çıkmadan bu nikah gerçekleşecek! Bu nikah, ya olacak, ya olacak! Bu arada Namık’ın Seval ile olan sahnesi ne kadar yürek dağladı yalnız? Orijinal hikayede (Kertenkele filminde) Namık karakteri doğru yolu bulup, Kertenkele’nin peşinden düzgün ve dindar biri oluyordu. Bu hikayede henüz bu durum gerçekleşmedi ama Namık’ın da hidayete ereceğini ve Seval ile tekrar birlikte olacakları günleri göreceğimizi ümit ediyorum.

Ne oldu canlarım sudan çıkmış balığa döndünüz Belediye Başkanı'nı duyunca?

Önümüzdeki bölüm iki evet ile açılsın lütfen. Bu noktada, sahte olan nikah için gün nasıl alınıyor onu tam anlamadım açıkçası ama; Belediye Başkanı ilgili evrakları bulamayabilir bile. Zehra’yı Emel Sayın makyajı içerisinde daha çok gördüğümüz sahneler dileğiyle, gelecek hafta görüşene dek esen kalın efendim.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER