Geçen bölüm ne var ne yoksa Serçe, yakasına yapışan, kapısının önüne döküp yakıvermişti. Tam o noktadan başladık yeni bölüme de.. Bakmayın siz garibimin atarlı pençelerine, o gerçek bir Serçe ve kimde hapis kalarak can verecek yüreği bilmek bile istemiyorum. Aslında keşke diyorum, Serçe sahiden de dirsek çevirse erkek türüne ve tek başına yürüse gitse.. Düşsen de kalksan da, uçsan da konsan da, kanadını kırsan da kendinden bilirsin neticede. Karşına çıkan dallar da sağlam değil.. Kadir Paşamız kendini temize çekecek de, tokatı yiyecek de, adam olacak da, gelip Serçe'ye yâr olacak. Öğretmen desen o Serçe'den daha toy belli ki aşk işlerinde ya eski bir hesap var bağrını hâlâ yakan ya da arızası (Tolga'dan da) başka bir yerinde.. Bilmiyorum ama, bizim kızçenin karşısına dikilen iki erkek de sağlam papuç değil. Hem biliyor musun Serçe, rahmetli ananem, "Boşadığın kocanın topuğuna bir daha bakma!" derdi. Olaydı ilk seferinde olurdu be Serçe, kapılma şu faydasıza yine yanacaksan git Öğretmen'de patla hiç değilse... Kadir kıracak kanatlarını, bakma "Köpekler gibi pişmanım" demesine, bu sefer körpecik de değilsin eskisinden daha çok parçalanırsın sonra demedi deme..
Yakarak azalsaydı acılar keşke.. Çapsız Kadir, burnunu çeke çeke dolanıyor Serçe'nin etrafında, uyuz oluyorum. Umre gezisine çıkmış sosyete gibi bi ileri bi geri tesbih mi sallanır faydasız? O tesbih, beş parmağının arasından, bi tersinden bi düzünden çifte kavrulmuş tur atacak ki "Vay kardeşimiz de bizdenmiş" diyelim Minareci! Oğlum bir de o burnunu çeke çeke dolanıyorsun ya, bizim sokaklarda pek makbul değildir. Adamın kıçına yapıştırıverirler lakabı, "Taşçı" diye aman diyeyim; yok ise o taraflarda bezin, vazgeç bu alışkanlığında abla tavsiyesi... Bu arada rakı masasındaki o densizin "seni de mi kovaladı" şakasını biri bana yapsa, kadın halimle ağzının orta yerine yumruğu koyduğum gibi rakı şişesini de tekmeyle münasip yerine tıkardım. Kadir'in kılı kıpırdamadı. Lan meymenetsiz, masada Serçe ile gönül münasebeti olan bir arkadaşın var. Dingonun evladı, edilir mi öyle laf? Bunların hepsi mi cibiliyetsiz sürüsü acaba anlamadım ki? Hayır, masasındaki tenya kılıklının lafına bozulmadı da, Berber Zühtü'nün, "kadın dediğin az konuşur" lafı kanına dokundu Küçük Bey'imizin! Ya gözünüz kör ya da kulağınız sağır sizin. Karar veremedim çünkü bazı cümlelerden ne yazık ki ayrı manalar söküyoruz. Bi de af buyur göt kadar mekanda horozlandı da Zühtü'ye, üç kere, üçünde de tuttular kolundan şıp diye. Ayol tek adımda zıplar gırtlağına çökersin niyetli olsan, havan kime? (Yazar burada tamamen mizansene laf sokuyor, anlamayan kaldıysa diye paranteze alayım dedim)
Bu, geçen hafta, "Yatağa atmam beş dakkamı alır" demiyor muydu, ne ara zır aşık oldu?
Bak bu kolpacı Ramazan!Bölümün temel arızasına Süla ve Aliye yataklık etti. Çenelerini tutamayınca kabak
gibi açıldı Ramazan'ın yediği herzeler evin orta yerinde sonra olaylar domino taşı gibi devrildi.. Zaten arızaya
meyyal (galiba çok net anlamadık ama) Bonus Kafa Sinan da hepten zıvanadan çıktı. Anaya bir
bağırmalar çığırmalar.. Belli ki hiç dayağını yememiş Serçe'nin.. Azar
kıyamet gır gitse de, Serçe'nin evlatlarına evvelce fiske vurmamış
olmasına sevindim aslında. (Aliye'nin kocası Spor Hocası Mahir de aşortmanla
dolaştıkça ortalıkta, aklım zıp zıp zıplayıp Sultan'a gidiveriyor. Onun
da bi komşusu vardı dayakçı hani, mesleği neydi umuttum, bildin mi? O da aşortmanla gezerdi
ama onunki Lacivert idi çok şükür.) Bonus Kafa lülelerini ağlaya ağlaya kesiverdi
babasının fotoğrafının önünde. İki gözü, iki çeşme.. Bölümün tek
dokunaklı sahnesiydi. Dokundu da.. Sıpanın kafaya yediği 6 dikiş de cabası!
Şimdi Serçe bir de işe gidiyor biliyorsunuz. İki senedir nasıl geçindi bilmiyorum ama (ilk bölümde kaçırmışım bu kısmı sahi kaynana mı bakıyordu bunca senedir?) artık çalışıyor. Sinan bir yandan, Umut bir yandan, beceriksiz komşular öte yandan, Serçe'de dert bir değil ki bin vallahi! Koskoca Aliye de misal, bit kadar Umut'u tutamadı. Bir tutamama hali var bu dizide hayır olsun. Bit kadar sabi be Aliye, alıversen kucağına hızlıca yürüsen, gidersin ama olmaz, katlamak lazım malum arıza çıkarmaya ihtiyacımız var. Elbette çocuktur, anasından ayrılmak istemez. Sorun orada değil. O zaman, Aliye'nin neredeysee (zamanlama tutsun diye zaar) çocuğu arkasından itikleyeceği kadar yavan duran sahneyi başka türlü çekin ki inanayım değil mi? Misal yapışsın anasının eteğine sökemesin hiç kimse?
Süla'nın kuzeni, geçen haftanın "melek yüzlü" ama plastik malzemesinden ne mal olduğu belli olan patronu da bu hafta aniden şeytan kesildi başımıza, piyangodan çıkar gibi. Ne yalan söyleyeyim, Serçe evladının korkudan altına kaçırdığını göründe tezgahtan tavayı kapar, Patron'un alnının ortasına koyar sandım. (Meğer erken sanmışım) Onun en kıymetlisi evlatları. İtin teki gelip bağıracak, evladım da korkudan aklına kaçıracak, beni tutana aşkolsun. Neticede bu kadın, "Sen git kocan gelsin" diyen dolandırıcı Pazarcı'yı paraladı ilk bölümde. İş böyle olunca Hemşire gibi sus demez, fırlar parçalar, işini de başına çal demesini beklerdim. Eh, bekara koca boşamak kolay tabii, kadın da ekmeğinin peşinde neticede.. Patron gerçekten bir tuhaf. Gelip çocuk için ayar veriyor sonra para veriyor, her fırsatta da uzaklara bakıp pis pis gülüyor. Mobbing mi kapıda derken bölümün sonuna doğru dikildi çapsız Serçe'nin önüne vee hoydaaarinna rinna rinnna rinananaaay!
Zerrin şoklarda!
Kör olmayasın Berk, bir vazoluk kıymetin varmış şu hayatta!Zerrin bu hikâyede bir diğer "Ramazan Mağduru" olarak varmış meğerse. Anladık ki Ramazan alengirli işlerin içinde. Sen iki sene neden ölü taklidi yapasın ki başka? Zerrin-Serçe elele, "Ramazan Mağdurları Vakfi" kursun. Nasılsa dört tane daha kadın bulurlar, biraz kıyı köşe arasalar. Vakıf kurmak için eskiden altı kişi yetiyordu, gerçi o kanun da değişmiştir çoktan.. Sinem, bir yalan uydurdu, peşine "sayko"Tolga'yı ( Bir de sayko anası var) taktı, bastı Zerrin'e gitti eniştesinin hesabını sormaya. Zerrin akşamın en mantıklı lafı söyledi: Sana ne? Sinem, Zerrin'in saçını başını yolacaktı Kadir yetişmese. O sahnelerde bana inceden bi sıkıntı bastı. Çok isterdim Zerrin, Allah yarattı demesin çaksın tokatı bastı bacak Sinem'in suratına ama, olmadı. Galiba şiddete meyli olan sadece benim.. Sayko Tolga'nın, sayko anasının evinde partide Serçe-Sinem piştisi de deli klişe.. Hayır, Serçe bardakları neden yerlere boca etti? Neden şaşırdı bu kadar? Sinem, bir erkeğin elini tutuyor diye mi, sanki yatakta basmış gibi tokatlı mokatlı bir sahne izledik? Olay büyüsün de pekmez akıtmaya bağlansın diye...
İkinci alakasız diklenme de Kadir- Alirıza arasında yaşandı. Bu Kadir hiç racon bilmiyor. Hiçbir erkek hastası olduğu kadının eteğine süründüğünü düşündüğü diğer erkeği, malum kadının gözünün önünde ufalamaya kalkmaz. Eğer ortada somut bir durum yoksa. Haa, senin manitaya el uzatmıştır, evin duvarına çakarsın ibret olsun diye ama böyle, "ay ben seni buralarda çok görüyorum" diye kızın gözünün önüde ayar çekmezsin. Çekersen de işte böyle, manitadan, "Kadiiir!" ayarını yer oturursun afiyetle! Kadir kovalana kovalana, ufalana ufalana "darpla güzellik" aşamasına hazırlanıyor sanırsam. Haftaya, bilemedin bir sonraki haftaya atar Serçe'yi sarı taksisine kaçırır. Artık Ağva mı olur, Kartepe mi, bakarız orasına.. Bi de bana kızacaksınız belki ama söylemezsem olmaz; Arkadaş, mizansenler pek yavan.. İnanmıyorum izlediğim sahnelere. Kadir'in Berk'i kurtarması da dahil.. Zerre heyecan, "Ay ay gitti sabi" tadı yok izlerken. Boş boş baktım ekrana, gelmiyor yüreğim ağzıma inan.. Bölümde Allah için aksiyondur, çatışmadır bağlamında neler neler oldu, hatta yok yoktu da göbek taşı atışması bile gördük, inan sıfır heyecanla izledim bölümü. Böyle çevirdikçe ağzımda büyüyen, yutamadığım bir lokma gibi... Güzel fotoğraflar, hikayeler, diyaloglar , oyunculuklar var ama tadı aynı bakla gibi. Hiç sevmem de, Allah etmesin, ilaç niyetine yemem lazım gelirse, yüzümü eşkite ekşite mecburen yerim işte. Dün gece aynen bu hislerle Serçe Sarayı'nda finale yürüdüm..
Haftaya izler miyim? Şu an gerçekten emin değilim.. Emeği geçen herkesin gönlüne bereket..
Böyle İşte..
R.