İzlerken en zorlandığım
konudur sürekli "tekerrür" eden olaylar. Elleri kolları bağlı bir
çaresizlik, hep aynı noktalardan yara almak herkes gibi beni de fazlaca
yoruyor. 100'üncü bölüm coşkusunu yaşadığımız bugün, bu kadar yavaş seyreden
bir bölüm beklemiyordum. Mahir'in bininci defa girdiği nezarethane, bilmem
kaçıncı defa elleri kelepçeli adliyeye gelişi, kaybolan deliller, hapishaneye
gelmeden namı gelen Mahir ve Mahir Kara kuralları. Bunlar değildi benim
beklentilerim bölüm için. Aşka dair beklentilerimi de şimdilik bir rafa
koyuyorum. Adaleti bile unuttum bugün. Turgut'un yardımlarını, yakılan delilin
mutlaka bir kopyasının bir yerlerde olması gerektiğini de es geçiyorum.
Mahir'in
kaderini hapishaneye yakın bir yere bağlamışlar, kesin anladım. Artık sadece
özgür iki insan olarak çocuklarına "beraber" nasıl sahip çıkacaklar
derdindeyim. Bu bölüm sanırım fazla beklenti içine girdim, o yüzden bu hayal
kırıklığı. Günün tatlı bir neşesi de üstümdeydi. Gelin görün ki uzun zaman
sonra bölümü esneye esneye ve çok tatsız izledim!
Çok yanlış iş yaptın Seyis kardeş. Bu aileye bulaşanın başının dertten kurtulduğu daha görülmedi.
İlknur'dan
sonra beni bu gece hiçbir şey şaşırtmamalı aslında. Mahir'in (yapmış olmasa
bile) birini öldürdüğünü duyduğu an verdiği tepkiyle bencillik sınırlarını aştı
İlknur. Abisi adam öldürüp intikam aldı ya artık rahat bir şekilde Seyis'le
hayat yaşayabilir öyle mi? Peki, hiç mi üzülmez giden insanın hayatı için.
Yıllarca yatabilir içeride. Ah Bülent ah, seni hiç sevmem de bari başladığın işi
düzgün yapsaydın. Bülent'e de veda edeceğiz galiba, Seyis'i yaralı bırakarak
zaten ecelini kendi yazdı. Üç vakte kadar o da gider. Gerçi üç vakte kadar
mahkeme sahnesi de gelecekti gelmedi. Can sağ olsun. İnsan gelecek olanın er
geç geleceğini bilince beklerken daha çok sabırsızlanıyor.
Kıvanç diyorlar buna galiba. Yok o Kıvanç değil duygu olan.
İnsanın
birine inanması, güvenmesi için bir defa gözlerinin içine bakması yeter.
Sevdiğinin kendi düştüğü kumpasa tanık olduğundan habersiz Mahir, Feride'nin
ona olan inancını gördüğünde yüzünün hali bir harikaydı. Feride "Mahir,
hayatımızı yakacaklar" derken canından can gidiyordu sanki. Aşkta fedakârlığı
biz Feride ile sevdik. Çekilen silahın önüne atlamak, görevinden olma pahasına
doğru bildiğini yapmak, ailesine rest çekmek! Bunlar sadece birkaçı
yaptıklarının. Amacım Mahir'e haksızlık yapmak değil ama Mahir ne yaptı Feride
için? Bütün fedakârlıkların adresi aynı kişi. Mahir'in sevdiği için
yapacaklarını da biliyorum. Ölür de, öldürür de!
Şiddetin
her türlüsüne her daim yüksek sesle "HAYIR" diyen biri oldum. Hele ki
şu günlerde daha yüksek sesle söylüyorum. İlknur, Ayten, Songül dayak yediğinde
de izlerken sinirlerim zıpladı. Feride gibi kocaman bir kadının, üstelik hâkim
olan birinin o tokadı yemesi biraz fazla geldi bana. Mehmet Saim'in "neden
Mahir" sorusuna, Feride'nin "Mahir'i seviyorum" yanıtını ilk
defa duymuş gibi verdiği tepkiyi anlamadım. Mehmet Saim'in yaptıklarından zaten
yorulmuştum üstüne de tokat hadisesi olunca çok tatsız oldu. Mehmet Saim
demişken yeni bir göreve başladı, yeniden bakan oldu. Çok mutlu şimdilik ama bu
mutluluk uzun sürmeyecek gibi. Hele ki insan kendi canının korkusundan kızını
kendi kaçırıyorsa gidecek çok yeri kalmamıştır.
Turgut: Niçin öyle bakıyorsun Feride? Ben hiç öyle bir insan mıyım?
Feride'nin
Turgut'a inanması beni bu gece şaşırtan başka bir nokta. Zaten
burada Mahir'in söylediğine katılmamak elde değil. Farz edelim ki Turgut gizli görevli, Feride'de de
babasına inandı! Serra'yı da görevi için öldürmedi ya, ya da başsavcıyı!
Bunlardan aklanmamış birinin, Mahir'in katilliğinden yararlanmasını pek aklım
almıyor. Gözünü aşk bürüse bile bu kadar cesur ve ısrarlı olması komik bir
ayrıntı. Feride'nin onu sevmesi için başka bir evrene geçmesi gerekiyor. Peki,
Mahir kirlenince Turgut temizlenmiş olacak mı?
Nazif
Baba ve Mahir'in adliyede kısa ve öz sohbetinde ne güzel mesajlar vardı.
Babasını ipten kurtaran Mahir için Nazif Baba'nın ettiği o güzel kelamlar.
Kader sizi hep aynı noktalarda sınarsa siz de ona dönüp "ey özgürlük beni
hep seninle vurdular, senin olmadığın bir dünya sundular bana" dersiniz.
Esaret bu ailenin kaderinde var! Kendi başına gelenleri iyi bilen biri olarak
Mahir'in geleceği için endişeye düştü haklı olarak. Nazif Baba'nın
"Safiye'nin emanetine sahip çıkamadım" deyip İlknur için üzülmesi
beni fazlaca üzüyor. Dağ gibi adam bu kadar dertle kalpten gitmese bari
gerçekten endişeliyim. Orhan'ın Seyis'e anahtarı verip, tepkisini korkmadan
dile getirip ayrılması çok güzel oldu. Hep abisinin yerinde olmak isterdi, tam
zamanı aslında işlerin başına geçebilir. Turgut'un gelişi diziyi iyice
değiştirdi. Belgin'i artık daha pasif halde izliyoruz. Gerçi hapishanede bile
istihbarat toplayacak birini buldu ya pes! Yasin'in Adnan Savcı'ya attığı
okkalı yumruğu hepimiz atmış sayıyoruz. Artık işi de yok yani daha zor her şey.
Ama olsun arada böyle cesur insanlar olmalı.
Mahir bundan böyle Feride'ye de kendine de dikkat ediyorsun. Eskisi gibi özgür değilsiniz artık. Müjde! Bir bebeğiniz olacak.
Ne
izlersek izleyelim, hikâye bizi nereye sürüklerse sürüklesin kendimize minicik
bir şey bulup, mutlu olacağız böylesi ağır bir dramda. Misal bu bölüm Mahir ile
Feride'nin sıkıca birbirine kenetlenmesi, fedakârlıkta yarışmaları gibi. Siz
Mehmet Saim'in bir torunu olacağını, hele ki bu çocuğun babasının Mahir
olduğunu duyduğunda yüzünün alacağı hali merak etmiyor musunuz? Bu kadar nefret
ettiği bir adamın hayatını defalarca elinden almak isterken, aşkın ve kaderin
ettikleri! Ben deli gibi merak ediyorum olacakları. Sırf bunun için bile
beklerim.
Aslında
herkes kendi zindanının esiri ve kurtulmak için o kilidi kırmak şart. Mahir'in
zindanı haksızlıklar ve hapishane bu aralar. Feride'nin de hasret ve gözyaşı.
Bizimki de sıkışıp kaldığımız şu "mahkeme sahnesi" cenderesi. Vallahi
artık ne olacaksa olsa mı ne dersiniz?
Not:
Geçen hafta Bülent'e özür niteliğinde birkaç cümle yazacaktım, yazarken
unuttum. Benim sevgili dostum, aynı zamanda daimi okurum olan Hatice'ye
hatırlatması için teşekkür ederim. Belki fazla kötü söz ettim hakkında
doğrudur, lakin o da bugüne kadar pekiyi şeyler yapmadı! İzinsiz ve bize ait
olmayan bir şeyi, "iyilik yapmak amacıyla bile" habersiz almak etik
değildir. Bu bile iyi niyeti sorgulamaya girer. Gene de karakterin nezdinde
söylediğim cümlelerden dolayı özrümün kabulünü rica ediyorum.