Fragmanlar sonrası, hafta
boyunca “eyvah, çok ağlayacağız” yakınmalarımız buralara hâkimdi. Sorsan herkes
mutlu olsun isteriz. Ancak bence ekrandaki iyi bir dram, mutlu aşk sahnelerini
her zaman ikiye katlar. Dramın içine yerleştirilmiş flashbacklerle hatırlanan
mutlu aşk sahneleri ise, en sevdiğimdir. O zaman o güzel anların acıtıcı,
keskin bir tadı vardır, onu hissedersin. Hani Mira’nın Tozludere Köftecisi’nde
yediği o süs biberler vardı ya, aynı onlar gibi değil mi?
Bölümde “Rating Tanrısı’nın
duygu sömürme tozuna” bulanmamış akışı çok
sevdim. Elde, gayet rahat o topa girebilecek bir hikâye varken, tercihin
gerçekçilikten yana olmasını alkışlıyorum. MedCezir’in
en sevdiğim dizi olması, tam da bu yüzden işte. İzlediklerimiz, bu durum
gerçekte yaşansa nasıl olurduysa, öyleydi. Ne eksik, ne fazla. “Karakterler
durumu nasıl karşılardı”yı ince ince işleyen Ece Yörenç’in kalemini neden çok
sevdiğimi bir kez daha hatırlattı bu bölüm bana.
Tabi hikâyeyi bu denli
izleyiciye geçiren oyuncuları da unutmamalı. Oyunculuk konusunda ahkâm kesmeyi
hiç sevmem, haddim de değil. Bir izleyici olarak benim için aslolan hissetmektir.
Bu bölüm Mira’nın, Yaman’ın, Selim’in acısını, çaresizliğini hissetmeyen var
mıydı? Hatırlarsınız, Serenay Sarıkaya, geçen sezon Yaman’ın kaçırılış
bölümündeki performansıyla çok konuşulmuştu. Bölümde yaşananlara ne kadar
üzülsem de, Serenay Sarıkaya’nın yine çok iyi olacağını bilerek, hafta içinde izleyeceklerim
için, gizli gizli heyecanlandığımı da itiraf edeyim. Dram, isyan ona o kadar
çok yakışıyor ki… Bir röportajında da söylediği gibi, nasıl göründüğünü
umursamadan oynaması, gerçekten harika bir seyirlik. Serenay Sarıkaya; Mira’nın
odasındaki Faruk ve Sude’yle olan sahnesinde, tüyler ürperticiydi. Çağatay
Ulusoy’sa bence bugüne kadarki en iyi performanslarından birini sergiledi. İlk
günden bu yana o kadar büyük bir yol kat etti ki… Abartıya başvurmadan, çok
doğal bir Yaman izletiyor. Açıkçası son zamanlarda Çağatay Ulusoy’un her
röportajını izliyorum, acaba Yaman’a çok mu benziyor diye? Gönül rahatlığıyla
söyleyebilirim ki; Yaman’ın konuşması, tavırları hatta gülüşü bile Çağatay
Ulusoy’dan çok farklı. Ne güzel bir Yaman oldu Çağatay Ulusoy. Ve Barış Falay…
Duygulu bakmak ona çok yakışıyor gerçekten. O kadar hissettiriyor ki, hiç
konuşmasa da olur, içinden geçen her şeyi tek bir bakışıyla anlatıyor. Sadece
onlar mı, Metin Akdülger, Şebnem Dönmez, Defne Kayalar, kısaca herkesin eline
sağlık, gönlüne bereket…
"O parmaklıkların arkasında sen olmalıydın Sude" diyemedin ya Faruk!
Gelelim olup bitenlere.
Herkes elbette kendi ailesinden olanı koruyacaktı, bunda hemfikiriz de,
bazılarının sadece kendilerini düşünmesi?? Mesela Faruk. Yaprak Dökümü’nün Hayriye Hanım’ı adeta; aman ağzımızın tadı
bozulmasın! Kızının alnına sürülecek lekeyi düşünüyor tamam ama Yaman zerre
umurunda değil, zaten Yaman’ın yapması gereken oymuş gibi karşıladı durumu. “Mira’nın
hapse girmesine izin veremem” diyor, madem çok düşünüyorsun söyle de, bütün
olayların sebebi olan annesi, bir zahmet üstlensin Faruk’cuğum! Sonra bir ara
Selim’i gördü ama balkonundan inmeye tenezzül etmedi bile, kahvesini falan
içiyor. Bir git, ne yapalım falan de yani. Faruk’u bir tek düşen hisseleri
sarsabiliyor.
"Bu eziklik bana hiç olmadı, en iyisi her zamanki Sude moduma geri döneyim."
Sude desen daha en başta
kendini haklı çıkarmaya koyuldu. Hani, anne refleksiyle Mira’nın yaptığının
şokunu falan yaşamıyor, Yaman’a abisini “Mira yetişmeseydi beni öldürecekti”
diye şikâyet ediyor. Tamam Selim’in dediği gibi şiddetin her türlüsüne karşıyız
elbette. Ama sadece kendiyle ilgilenmesi?! Mira’ya “Hadi gidelim buradan” dedi
anında ya… Yaman akan kanı durdurmaya çalışıyor, ambulansı arıyor, Sude Mira’yı
götürmek için Yaman’a “yardım et” diye sesleniyor. Mira hakkındaki en büyük
endişesi ise, onu nasıl affedeceği… Selim ve Sedef bile Mira’nın psikolojisi
için daha endişeliydi herhalde. Yalnız Selim Sude’ye harika bir konuşma yaptı
ama Sude’nin bu konuşmadan tek anladığı toparlanarak, olayları yönetmesi
gerektiğiydi. Yoksa işler kontrolünden çıkacaktı. Hemen ezilen kadın
çizgisinden çıktı, bir solukta Kenan’ı tehdit etti ya!
Biz de sana hislerimizi aynen böyle ifade ediyoruz Nevin Hanım!
Bencillikten ölmek üzere
olanlar listesinin bir üyesi de Nevin! Ay bu çocukların ebeveynden yana hiç
şansları yok gerçekten. Tamam, Nevin’i anlıyor, birçok noktada hak veriyorum.
Ama sen can çekişen oğlundan başka bir şey düşünemeyeceğine, Yaman’a gidip “o
kızla evlenemezsin” tiradları atıyorsun. Tamam Mira’yı istememesine de hak
veriyorum ama, böyle bir durumda kuracağın ilk cümlelerden biri bu mu olur? Bunu
düşünmezsin bile. Yaman’ı evlilik kararından vazgeçirmeye değil, suçu üstlenmekten
vazgeçirmeye uğraşırsın. Ama yoookkk! O tercih olaylarına falan girdi. Nevin’in
niyeti, zaten daha geçen bölüm Yaman’a “üç ağustos bekle” derken ortaya
çıkmıştı, Mira’yı istemiyor.net. Onun aklında şöyle Ayşe falan gibi bir gelin
alıp, kendisine hizmet ettirmek var. İçin için sahneleri de özlüyordur. Bir de
Kenan için “yolundan döndürdü oğlumu, toyluğundan faydalandı” dedi. Tamam
kargaya yavrusu kuzgun görünür de, ne yolu, hangi toyluk pardon? Hayır, bir
başkası olsa, bu olaydan sonra Mira’yı kabul etmemesiyle ilgili empati kurardım
da, ilk bölümde huzuru kaçmasın diye Yaman’ı evden kovan Nevin geliyor gözümün
önüne, beni bir gülme alıyor. Ellerimi belime koyup “Nevinanııım Nevinanııımmm”
diye başlayan cümleler kurasım geliyor.
Giray'ın "bu olay her an bize patlayabilir" endişesi taşıyan bakışlarının hastasıyım.
“Kanıtları yok etme, yeni
kanıt oluşturmacı”lar listesindeyse, Orkun, Hasan ve Giray vardı elbette.
Orkun’a daha sonra geleceğim de Giray ve Hasan şahitlik için hiç iyi fikir
değillerdi. Gerçi sen onlara “yalan söyle” de, onlar sana roman yazsın, o
kısımda çok iyiler de, şahidi şıracı olan bozacı konumuna düşürürler insanı. Bu
arada tabi ki Yaman’ın eline bulaşması gereken barut tozunu da onlar
hesaplayacaktı.
Adam, olanlardan resmen zevk aldı!
Geçen bölüm Orkun saykoluk
sınırlarında demiştim, bu bölüm gördük ki, o sınırdan öteye bayağı yol almış.
Hale bile panik ve vicdan azabı içindeyken, Orkun gülümsemesini gizleyemez
durumdaydı. Resmen ortalarda, kırmızı başlıklı kızı hain kurttan kurtaran avcı
edasıyla salındı. Ay ne iyi çocuk, bak her yere yetişiyor bu zor günde!!! Gözünü
bürüyen, Yaman’ı alt etme hırsından bir sıyrılsa, Mira’ya en büyük zararı
kendisinin verdiğini görebilirdi. Nevin’e Kenan’ı vuranın Mira olduğunu
söylemek neydi Orkun ya?! Bir ara Kenan’ı öldürecek galiba, diye bile düşündüm.
Bu saatten sonra kimse bana Orkun’un Mira aşkından bahsetmeye kalkmasın lütfen.
Ortamdan Sude geçince(temsili değil)
Sedef’se MedCezir izleyicisinin temsili haliydi. İç sesimiz, dış sesimiz,
saydırmalarımızı hep Sedef’ten duyduk. Bir kere en başta, Mira’nın haykırışları
ve Beylice’lerin bencillikten ölüyor olmaları sırasında içeri sızıp Yaman’ı hatırlatmasaydı
hatrım kalacaktı. Sude’nin sahip olamadığı anne yüreğiyle korudu Yaman’ı. Selim’in
Sude’ye yaptığı konuşmalar sırasındaki Selim’e hayran bakışları da gözümüzden
kaçmadı. Felaketler dinerse SedSel bekliyoruz artık.
Mira'nın sevdiceğinin göğsünde akıttığı bir damla yaş
Mira’nın durumu mu Yaman’ın
durumu mu, hangisi daha kötü bir türlü seçim yapamadım. Mira’cığım sinirden
çıldırmış haldeyken annesinin boğazını sıkan Kenan’ı gördüğünde cinnetle silahı
ateşlemişti. Elbette bu durumu cinnet adı altında haklı gösterecek değilim. Bir
insanın hayatına kastetmenin haklı yanı asla yok. Ancak, hayatların ne kadar
pamuk ipliğine bağlı olduğuna bir kere daha şahit olduk. Mira’nın üzerindeki
yüklerin ağırlığı çok fazla. Selim’in dediği gibi, o silahın soğukluğundan ömrü
boyunca üşüyecek Mira. Bir insanın hayatına kast etmiş olmanın yükünü hep
taşıyacak. Bu kişinin aşık olduğu adamın abisi olması, yükünü daha da ağırlaştırıyor.
“Daha da”lar burada da bitmiyor, Yaman’ın üstlenmiş oluşu en beteri belki de…
Her şey yoluna girse dahi, hiçbir şey eskisi gibi olamaz ne yazık ki. Bu,
gördüğü o rüyayla da gayet açıktı aslında. Bu gerçek olamaz diyerek uyandı
uykusundan.
Yaman'ın "başladığımız yere geri döndük" acı gülümsemesi
Bu kadar yol aldıktan sonra şu çocuğu tekrar buraya soktunuz ya!
Yaman’ın durumuysa bir başka.
Yaman yavrum ya, neleri neleri üstleniyor: “Kenan benim yüzümden onların
hayatına girdi, benim suçum” diyor, kıyamam. Selim’le ilk karşılaştıkları günü
hatırlayarak, başladığımız yere geri döndük, dedi. Zaman zaman ona kızsak da,
en baştan beri Yaman’ın en büyük korkusu, geçmişinin peşini bırakmamasıydı,
öyle de oldu. Her seferinde başını Kenan yüzünden eğmesi bana çok dokunuyor
artık. Yaman şimdi bu durumu kolay kabullenmiş görünse de, acısının sonradan
ona da çok koyması muhtemel. Bazı insanlar ilk şoku yaşamazlar bilirsiniz,
hemen soğukkanlılıkla ilk müdahaleyi yaparlar, acısı sonradan çıkar. Mira’ya
her baktığında bu olay aklına gelecek belki de… Zaten Nevin de olaya bir de
tercih meselesini katarak durumu iyice ağırlaştırdı. Zaman zaman karikatürize
ettiğimiz kahramanlıkları bir yana, Yaman’ın kocaman bir yüreği var, çok sağlam
bir adam o. Mira için hayatını gözünü kırpmadan feda etti. Flashback’lerde
gördüğümüz o sözler, birçokları için çok kolay verilen sözlerdir. Ama Yaman
arkasında duramayacağı bir sözü vermeyecek bir adam. “Seni hayatımdan çok
seveceğim” sözünü kanıtlamak böyle bir şey işte. Fragmanda bir anlık tereddüt
ediyor gibi görünse de, Yaman’ın aşkından yana hiç şüphe duymadım. Mira’nın
telefondaki “seni seviyorum”unu karşılıksız bırakmayacağından da adım gibi
emindim. İlk zamanlarda eli sürekli kapı kolunda olan, ürkek adımlarla bir
ileri iki geri giden Yaman değil artık o.
Bu aşkın gücü yaraları iyileştirmeye yetecek mi?
En sevdiğim kısım ise, Yaman
her şeyini aşka feda ederken, aynısını Mira’nın da yapıyor olmasıydı. Hani bir
taraf tereddüt etseydi, birinin aşkı diğerininkine büyük gelseydi, kalbim
kırılacaktı. Mira elbette kendisine söylenenlerle yetinmedi. Zaman zaman aldığı
genler sebebiyle bencillik sularında yüzüyor olsa da, Nevin’in sözleri ve
Yaman’ın onun suçunu üstlenmesine seyirci kalacak, kendini koruyacak bir kız
değil Mira. Onu bu kadar başka yapan da bu zaten.
Peki, şimdi ne olacak? Mira suçunu
itiraf etsin, önemli değil. Selim bunu bir şekilde halledecek ve bu beladan bir
şekilde kurtulacaklar. Ama tüm bu olanların açtığı yaralar ve Mira’nın
hastalığının iyileşmesi konusunda o kadar iyimser değilim maalesef. Zamanın
iyileştirici gücü ve aşktan başka tutunacak dalımız yok. Umarım dünyanın en
güçlü bu iki merhemi onlara iyi gelecek.
Son söz ise; hikâyemizdeki
adaletin simgesi Selim Serez’in ağzından duyduğumuz sosyal mesajlar akıllarda
hep kalsın! Şiddetin her türlüsü son bulsun.