Sütten ağzım yandı
Feride bize bir şey anlatmaya çalışıyor galiba.
Heyecanla beklediğimiz mahkeme sahnesine bir kala, senarist hanımlar bize yeni bir umut vadettiler. Var olsunlar. Amma velakin “oğlan bizim kız bizim” diye çığırdıkları düğün gerçekleşmeyince ve göğe yükselttiğimiz hayallerimiz yere çakılınca, biz de öyle bir vaatle yükselmemeyi iyi öğrendik. Muhtemel ki Feride’mizin hamileliği bir şeyleri toparlayacak ama sütten ağzımız yanmış bir kere büyük beklentilere hiç kendimizi kaptırmıyoruz. Bu demek değildir ki sevinmeyeceğiz. Bu bebeğin isminin belli oluşu elli bölümden çok oldu. Mahir ve Feride bir yandan, biz bir yandan dört gözle bekliyoruz yolunu.

Kendine, Mahir’e hatta bütün seyircilere yetecek kadar çok seven ve bu sevdaya inanan, güvenen Feride’nin iki bölümdür neden böyle mahzun ve umutsuz olduğunu da böylece anlamış bulunuyoruz: hormonlardan efendim. Hem de yoruldu artık. Her işleri ters gidiyor. Hep belalar onları buluyor. Bir de bütün bunların altından babasının çıktığını öğrenince tam anlamıyla yıkılacak. Bu bebek ve inanıyorum ki bebeğin babası Feride’ye yeniden bir umut olup onu hayata bağlayacaklardır.

Aşık insana ne anlatsan boş Nazif Babam.

Başından beri söylediğim bir şey var. Bakan Bey’in nasıl bir adam olduğunu, Mahir’in başına açılan bütün dertlerin sebebi olduğunu, düğün arabasına bomba koyduracak kadar kalbi kararmış olduğunu unutun. Unutun, unutun. Yalnızca kızına fazla düştün, despot bir baba olduğunu var sayın. Hangi baba olsa, bir hâkime olan kızının, aralarında sınıfsal farklılık bulunan, fevri, başını belaya sokmaktan çekinmeyen, yalancı, dolandırıcı bir adamla birlikte olmasını kabul etmezdi. Vurmadan önce yukarıda söylediklerimin Feride’nin babasının gözünden Mahir olduğuna dikkatinizi çekerim. Bakın, Feride’yi, Yasin’i ilk gördüğü anda bağrına basan Nazif Baba bile kızının Seyis mahlaslı İsmail ile evlenmek istediğini duyunca nasıl “Ferüdeğğğ” diye bağıran Bakan Bey’e döndü.

Ne yalan söyleyeyim İlknur’u pek sevmem. Sanırım biraz bencil buluyorum onu. Hani sürekli haklı olan insanlar vardır ya, hiç hata yapmazlar, yanlış yapanı, zaafı olanı küçümserler. Heh işte İlknur böyle bir kadın. Tabi, yaşanan büyük acı herkesten çok onu değiştirdi. Umarsız bir insan yaptı. Hazır kaybedecek bir şeyi kalmamışken de battı balık yan gider misali yaşıyor şuan. İlk defa âşık oldu. Üstelik de yanlış bir adama âşık oldu. Çıktı babasının karşısına pervasızca konuştu. Muhtemelen herkes ona çok kızdı Nazif Baba’nın karşısına çıkıp da o lafları söyledi diye. Ben çok kızmadım çünkü o söylediklerini anı kurtarmak için kızgınlıkla söyledi. Kendi de inanmıyordu, inansaydı zaten söyleyemezdi. Hem insan üzgünken en çok en sevdiklerini hırpalar. Genelde de bunlar anne, babalar olur. Çünkü ne yaparsak yapalım anne, babalarımızın bizi sevmeye devam edeceklerini biliriz. İlknur da böyle yaptı. Tam da Nazif Baba’yı gerçek babası olarak gördüğü için yaptı. Yanlış yaptı ama bırakalım biraz da o yanlış yapsın, değil mi?

Feride: Bak Mahir buradan hemen nikah dairesine gidiyoruz. Ben kendime yüz bölümdür evlenemedi dedirtmem!

Dizideki bütün kadınlar patır patır evlenirken Feride’nin bir türlü evlenememesine ne demeli. Tamam, bu karmaşanın içinden evli, mutlu, çocuklu bir durum gelişmesini beklemek tam bir hayalperestlik olur. Ve tam da benlik olur aslında ama yine de ben beklentileri çok yükseltmemek iyidir. Ne diyordum ben? Güzel hâkimemiz Feride, tam üç kez nikâh günü alıp da üçünde de evlenememişken –ilk ikisi için güzel, üçüncü için kötü haber-, diğerleri bir günde evleniveriyorlar. Mahir’in bu konudaki beceriksizliğine mi vereyim, bahtsızlığına mı bilemedim. Feride ve Mahir’den önce Belgin ve Turgut pardon Korkut evlenirlerse şaşırmam valla.

Bu kadın kesin Semra Teyze ekolünden. "Yapamazsın, kabul etmiyorum!" diye bağırırken getirin gözünüzün önüne.

Belgin demişken, o mahkemedeki halleri neydi öyle cidden? Tam bir hadsiz, terbiyesiz, fütursuz olmuştu. Adeta Feride onu içeri attırsın diye uğraştı. Buradan da sanki onun içeride olmasının bir sebebi varmış gibi bir sonuca vardım. Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki o sebep bizimkilerin işine yaramaz, kesin de bir işlerine taş koyar. Yine de en eğlenceli anlar hep Belgin ve Feride bir araya gelince yaşanıyor. Zaten Belgin ne yapsa Feride’ye batar durumda üstüne bir de Belgin’in fütursuzluğu eklenince azıcık da olsa neşemiz yerine geliyor. Unutmadan bir şey söylemek istiyorum. Suna’nın ağzından Belgin için sıklıkla aşüfte dendiğini duyuyoruz. Yalnız Karadayı’da değil, başka dizilerde de aşüfte kelimesini duyuyoruz son zamanlarda. “Eşşoğlu eşek”i bile sansürleten kanunlar kadına hakarete gelince mi geçersiz oluyorlar merak ediyorum.

Sonunda mahkeme sahnesinin olduğu bölüme geliyoruz. Mahir’in Nail’i öldürmek suçundan mahkemeye çıkacağını tahmin etmiştim, yine bir cinayetin üzerine kalacağını da. İç bükey masa kabadayıları tasfiye edilince, Seyis’in İlknur’la, Yusuf’un da Ayten’le hikâyeleri olunca geriye öldürülecek tek Kütük Nail abimiz kalıyordu. Yalnız Bakan Bey’in hem Nail’in hem gazeteci adamın ölümünü aynı anda Mahir’e yıkmaya çalışmasını tam anlayamadım. Daha önceki planlardan Mahir hep bir şekilde paçayı sıyırınca çift dikiş olsun sağlam olsun diye mi düşündü acaba?

Bakalım Nail’in ölümü, gazetecinin ölümü (arabada da Feride’nin parmak izleri var) bebek, mahkeme sahnesi, Mahir’in o hali, Feride’nin o hali nasıl bir araya gelecekler. Hep birlikte yüzüncü bölümde öğreneceğiz.
 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER