Ooooo! Yandı buralar! *
MedCezir’in en güzel bölümü nedir diye sorulduğunda, verilen cevap genelde geçen seneki full eğlenceli, efsane Uludağ’daki sevgililer günü bölümü olur. O bölüm çıtayı öyle bir yere taşımıştı ki, hafta boyu “2015’in 14 Şubat’ı onun üzerine çıkabilecek mi” diye konuşup durduk.
Sevgililer Günü; sevip sevilenler için aşk içinde, platonikler için acı içinde, mutsuzlar ve yalnızlar içinse Sevgililer Günü Katliamı tadında geçer. MedCezir evreninde de aynen böyle oldu. Aşıklardan Mira&Yaman, Mert&Eylül, Gamze&Barış mutluluk içinde, platoniklerden Selim, Sedef ve Deniz(artık o da platonik sayılır, Selim’in ona karşı bir hissi kalmadı) acı içinde, mutsuzlardan Orkun, Hale, Elif, Murat ve Tuğçe katliamın içindeydiler. Sude ve Bay Aşk’ı kategori dışına alıyorum, çünkü her ne kadar onlar aşk olduğunu iddia etseler de, onlarınki tamamen çıkar ilişkisi. Mutsuzlar tayfasının içindekilerin kimisi kurban, kimisi katil olarak katliama katıldılar. Ama biz aşktan başlayalım, çünkü MedCezir en çok kalp dilinde güzel.  
Öncelikle, klasik bir MedCezir izleyicisinin duygularını dile getiren, Sezen Aksu şarkısı Ne Haber Aşktan’ın bu bölüme çok yakıştığını söylemek gerek. Bölümlerce yaşanan aksiyonlara “ben anlamam toptan tüfekten” serzenişleri ile “ne haber aşktan” diye soran o standart MedCezir izleyicisine; aşksa aşk, entrikaysa entrika, eh biraz da hayatın gerçekleri diye cevap veren bir bölümdü.

Hırslı sevgili mi! Çok seksi!

Geçen hafta oyun başlasın diyerek bırakmıştık, bölüme oyunla başladık, hazine avına çıktık. Mira ve Eylül’ün ipuçları ile ava çıkan Yaman ve Mert’in halleri çok eğlenceliydi de, buradan feyz alıp aynı taktiği uygulamaya kalkanlara bir uyarım olacak. Karşınızdakini çok iyi tanımıyorsanız, bunu seveceğinden emin değilseniz, sakın o topa girmeyin. Hele ki klasik bir erkekten, üçüncü nottan sonra “ya sen benimle dalga mı geçiyorsun, ne söyleyeceksen söyle” tepkisini almanın yüzdesi çok yüksek çünkü! Hani sonra hayal kırıklığına uğramak bayağı can sıkıcı oluyor, söyleyeyim.
Daha ilk saniyelerindeki eğlenceli sahneleriyle keyfimizi yerine getiren MedCezir’in 60. bölümünün enerjisi neredeyse hiç düşmedi. Drama bağlarken, sosyal konulara el atarken bile hep heyecanlıydı, bir tek Deniz’in drama queenliğinde içim bayıldı. Deniz’de Altınkoy ruhundan zerre yok. Sedef olmasaydı bile, Selim ondan sıkılacak, en yakınındaki Suzi’ye bile aşık olacaktı kesin! Suzi demişken, o da az değil hani, ince ince göndermeler yapıyor, “Sedef hep sizi soruyor” falan diye Selim’e işliyor. Belli ki olanların farkında, bakın Suzi’de de Altınkoy ruhu var mesela… 

"Lanet olsun içimdeki merhamete, şimdi onu bu haldeyken terk de edemem ki!" by Selim

Deniz’in babasının şu dramları yüzünden, Selim’in Deniz’den kopması pek öyle kolay olmayacak kesin. Ne olmuş anlamadım da açıkçası, adam birini mi öldürmüş, belgeler mi kitapçıda bulunmuş bir şeyler anlatıldı ama, dedim ya Deniz içimi baydığı için, hiç ilgilenemedim vallahi. Bir ara adamın dar gelen gömleğinin düğmeleri fırlayıp etrafa saçılacaktı, sadece o aklımda kalmış.
Beren’in aldığı rüşvetler karşılığı Yaman’la ortaklığını sürdürmesi ve aslında iki tarafı da idare etmesi çok tatlıydı. Sude insanları aşağılamaktan ne kadar zevk alıyorsa, Beren de çıkar sağlayabileceklerinin gönlünü alıp, onları cepte bulundurmaktan o denli zevk alıyor. Yalnız MedCezir bir gün final yaptığında Beren’e bir spin off yapılırsa bayılarak izlerim, net! Şöyle 20’li yaşlarında nasıl olacağını DEV merak ediyorum. 

"Çocuklar arasında çocuk gibi görünen Mert'le Yaman'a bak, oysa biz katalog çekimindeki modeller gibi görünüyoruz."

Eylül’le Mira’nın, ipuçlarından biri için Tozludere’ye yakın bir yer seçmeleri büyük hataydı. Mira’cım; sen Yaman’ı Tozludere’nin tozundan kurtarmak için o kadar uğraş, sonra kendi elinle oraya gönder, oldu mu hiç? Tüm kahramanlık hikâyelerini yerle bir eden, Mert ve Yaman’ın topukları popolarına değe değe kaçmaları da, Eylül’le Mira’nın tehlike geçtikten sonra bu durumla eğlenmeleri de çok keyifliydi. Hele o çocukların ne dediğini anlamaya çalışmaları, çok komik değil miydi?
 
Kahretsin bugün yine aşağılarken çok eğleniyorum.

Mutlular cephesinde aşk oyunları oynanırken, mutsuzlar cephesinden Hale, bu bölümün yıldızlarındandı. Hamleleriyle resmen herkesin hayatını değiştirdi. Sude’den engeli yiyen Kenan, Hale’ye; Kenan’ı aşağılamaya çalışırken ağzının payını alan Hale, Orkun’a; Leyla’ya sarılan Orkun, Sude’ye derken işler bayağı karıştı. Ne zamandır zehrini içinde tutan Hale, mutsuzlar cephesindeki herkesi dürterek, tam bir akrep kadını olduğunu bir kez daha ispatladı bence. Buradan senaristlere sesleniyorum, lütfen Hale’nin başka bir burca mensup olduğunu söylemeyin, inanmam. Yalnız Hale’nin bu ortalığı karıştırmaları; bir şekilde Sude’yle Bay AŞK’ı bir araya getirdi. Leyla’ya kapanmak üzere olan Altınkoy kapılarını tekrar açtı. Hale’nin kendisi bile, bu domino taşı düzeneğinin farkında değil bence.
Tüm bu hamleler, Hale’ye mutluluk getirecek mi peki? Hayır! Belki biraz huzur! Ama Hale’cim senin bu kadar büyük oynamana gerek yok ki… Mesela Doruk’a “ilkokul düzeyindesin” veya Kenan’a “seninle aramızda tavır yapacak bir şey yok” derken olduğu gibi, herkese küçük aşağılamalarda bulunurken de, iç huzurunu sağlayabilirsin canım. Bizi bunlarla da çok eğlendiriyorsun, büyük oyunların büyük sonuçları olur, dikkat et.

"Ben de çok matah değilim ama bazen Eda ile nasıl birlikteyim şaşıyorum" by Doruk

Hale zehirli bir karakter olsa da salt kötü değil asla. Tuğçe’nin durumuyla, merhamet duyguları nasıl kabardı! Mesela Hale, kesinlikle Eda’dan daha iyi bir arkadaş. Eda sevgililer gününü yalnız karşılayacak olan Tuğçe’nin haline “oh iyi ki ben bu durumda değilim” diye bakıyordu kesin. Murat’ın delirip de kıza saldırmasını öğrendiğinde de, ağzından tek işe yarar bir cümle çıkmamıştır, sadece “ağla ağla açılırsın, aman kimselere söyleme” falan demiştir. Ama zehirli dediğimiz Hale “intikam havasında oluşunun” rüzgârını da arkasına alarak, adaletin peşine düştü. Hem Tuğçe’ciğin Murat tarafından bir daha tacize uğrama ihtimalini yok etti, hem Elif’in bunu öğrenmesini sağladı, hem de çocuğa iyi bir dayak yedirdi.
Yalnız Doruk, Burak ve Uzay da Yaman ya da Orkun olmadan iş becerebiliyormuş, bunu gördük. Ha adalet böyle mi sağlanmalıydı, resmi kurumlar devreye sokulsaydı daha mı adil olurdu, onlar maalesef hala ülkemizin en büyük sorunları olarak cevapsız kalan sorular. Entrikalar, aşklar derken böyle olayları da, arada gündeme getiren MedCezir elbette bunların çözüm platformu değil. Ancak bunları unutmayıp yüzümüze çarpmasını seviyorum.

Elif Altınkoy'un bir sonraki saykosu olmaya aday!

Yalnız ben Murat’ı Elif’ten daha çok sevmiştim. Hatta Altınkoy’a yancılığını bayağı eğlenceli bulmuştum. Murat’ın, onu o tanıdığımız bölümde, intihara kalkışmasını da, bir defalık bir delirme diye düşünmüştüm ama değilmiş. Elif de artık girdiği bunalımdan çıkamaz herhalde zavallıcık, o da Tuğçe de bir yardım alırlar umarım.

"En basit alışverişlerde bile tezgahtarlara şöyle bakışlar atabiliyorum ama saplantımdan kurtulamıyorum."

Orkun’cuğum için ise bu bölüm üzülmeye devam etmekle geçti. 14 Şubat için Victoria Secret hediyesi tam onluk bir hareket olsa da, hala Mira-Yaman saplantısı içinde oluşu artık iyice rahatsız edici. Orkun’un o kadar zengin yanları var ki, artık ilk bölümden beri süregelen bu saplantılı halinden kurtulması, onun için tek dileğim. İstediği kadar entrika çevirebilir, Sude’yi tehdit edebilir, Leyla’yla ortak hareket edebilir. Hatta Yaman’ı da zor duruma düşürmek için uğraşmaya da devam edebilir. Ama Mira denince dünyasının altüst olmasını ona artık yakıştıramıyorum.   

Şu harika kareleri şuraya bırakayım da 14 Şubat'a fon olsunlar.

Aşk oyununa dönersek, olay lunaparkta bitecek diye bayağı endişelenmiştim. Ama Uludağ’a, deniz fenerine yapılan göndermelerle, anlamı olan mekânları hatırlamak hoş oldu. Mira’yla Eylül’ün planına ise bayıldım. Aslında hep böyle değil midir? Erkeler kararları kendilerinin verdiğini sanırken, aslında kadınlar her şeyi önceden planlamış ve erkekleri farkında olmadan bu plana göre yönlendirmişlerdir. Yaman’la Mert tribün coşkusuyla erken zaferlerini kutlarken, esas coşku içinde olan Mira ile Eylül’müş meğer. Planlarının aksiliksiz işlemesi biraz hayal ürünü olsa da-çünkü hiçbir plan bu kadar iyi işlemez- harikaydı.

Sevinmeden önce bir kez daha düşünün erkekler!

Geçen seneye gönderme yapan, arabada şarkı söylemeleri sırasında onları izleyerek mutluluklarına ortak olduk. Hemen evlenme muhabbetine girmeyin derken, işte bundan bahsediyorum. Yaşanacak o kadar güzel an, biriktirilecek o kadar çok hatıra var ki daha… İnsanın elinde kalan en büyük hazine hatırları aslında. Sırf aynı evi paylaşmak için, erkenden sorumluluklar altına girmeye ne gerek var? Bak, evlilik konusunu açınca Yaman, hemen çalışmak, para biriktirmek gibi kaygılara düşmeye başladı. Yaman’cım başarısızlıklarla kolay demoralize olan bir yapıya sahip.  Bir türlü Mira’yı rahat ettirecek ekonomik şartlara sahip olamaması, ya da zamanın çok uzaması, yorulması falan hep Yaman’ı gerecek şeyler olur. Bekleyin, okul bitsin, Yaman da öyle tezgâhtarlık falan değil, kendi işi olan mimarlık mesleğini eline alsın, ayakları yere sağlam bassın, o zaman tüm o evlilik hayalleri, gölgelenmeden gerçekleşir zaten. Bunlar bir çabuk gerçekleşsin diye sabırsızlanılacak şeyler değil, süreç yaşanırken tadı çıkarılacak şeyler. Her geçen gün daha da yakınlaşılan bir ilişkinin keyfini çıkartmak gibisi var mı! Ay, ben de Sedef gibi, nasihat veren çizgimden sıkıldım, ama gerçek bu! Sedef demişken buraları yakan son sahneye geçmeden, Paris semalarına uzanıp Sedef’ten de bahsedelim.

"Paris çok kötü sakın gelme." by Sedef

“Paris gecelerine akıyorum” ekran koruyucusundaki Sedef için artık, Selim’e karşı o da boş değil, diyebiliriz değil mi? Gözleri Selim kadar parlamasa da, bu kaçışın duygularından kaçış olduğunu düşünüyorum. İç hesaplaşmalarında neler dönüyor, ne sonuçlar çıkıyor DEV merak ediyorum. Ben 14 Şubat hatırına Sed-Sel temelleri de atılmaya başlanır diye düşünmüştüm ama olmadı. Bakalım bornozlu, yalnız otel odası mahkûmiyetleri, Sedef’e ne kararlar aldıracak, dönüşü nasıl olacak, göreceğiz.

Duydunuz mu aşkın ateşini?

Aşk içindeki dörtlümüzün otellerine ulaşması sonrası için söylenecek, üzerinde konuşulacak çok şey yok aslında. Aşkın en güzel bonusu tutkudur bana sorarsanız. Mert kadar çocuksu da, Mira kadar ateşli de, Yaman kadar kontrollü de olsak; aşk varsa tutkunun ateşinde yanmak kaçınılmazdır. Aşk ve tutkuyla dolu güzel bir 14 Şubat dileğiyle…

*Bütün dünyanın digital platformlarda dizi izlemeye başladığı bu dönemde, bu hafta online yayınlanarak bir ilki başlatan Ulan İstanbul'a da bu özgür ve cesur kararı için selam olsun. 

 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER