Gerçek yaşamlar
"Hiç ummazdım oldu, sonbaharda/Hediye gibi geldin hoş geldin"
Bir vakitler, Trt 1’de yayınlanan “Bizim Evin Halleri” diye bir dizi vardı. Geniş bir ailenin yaşam öyküsünü, gündelik dertlerini, koşturmacalarını 20-30 dakikalık bölümler halinde zevkle ve merakla izlerdik. İstanbullu Gelin de, 61.bölümüyle bana o diziyi hatırlattı. Karakterlerin günlük rutinlerinin peşinden koştuğumuz, huzurlu, dingin bir bölüm izledik. Tabii süreyi uzatmak için bazı noktalar sündürülmese, bölümün süresi 2 saati aşmasa bu durum daha çok keyif verebilirdi.

Elbette ki, ailecek yapılan kahvaltı içimi en çok ısıtan sahne oldu. Garip’in hediye etme inceliğine bayıldım. Üvey çocuklarının gözüne girme çabası gibi hiç yapay gelmedi bu bana, aksine Garip Bey’in zarafetine yakışır bir hareketti. Üstelik de kendi emeğiyle yaptığı şeyleri sundu. Özel bir gün zorunluluğu olmadan, içten gelerek verilen hediyeleri çok seviyorum, hatırası daha değerli oluyor. Esma’ya verdiği hediye ise, sıcak ve birbirine bağlı bir aile olmaya nasıl özlem duyduğunu gösteriyordu. Nihayet o fotoğrafa girebilmiş olmanın mutluluğunu yaşadığı belliydi. Gençlik dönemlerinde Esma’dan sonraki hayatını hızlı yaşadığını, türlü çapkınlıklar yaptığını tahmin edebiliyoruz. Burcu sık sık babasının ilgisini, dikkatini çekmeye çalıştığını söylerdi geçen sezon. Ama gerçeği Esma ile yaşıyor işte. 40 yıl önce nasıl yaşadıysa, şimdi de öyle yaşıyor.


En kötü günümüz böyle olsun.

O iki odun, cazcı kardeşler Faruk ve Fikret’in, esneme paylarını görmek, her seferinde ayrı ayrı surat asıp bozum olmalarını izlemek eğlenceli olsa da koskoca adamların çocuk gibi tripleri sıktı valla. Her görüşte, beter olun demek geliyor içimden. Mesela Esma ve Garip’in vazoya çiçek yerleştirmelerini böyle içli içli izleyecek ne var? Osman da bu evliliğe karşı gösterdiği sessiz direnişle beni şaşırtmaya devam ediyor. Bu sen değilsin Osman, titre ve kendine gel artık!

Hayır, nedir bu itiraz ben anlamıyorum. Annelerinin neredeyse 1 yıldır bu ilişkisi devam ediyor, bu sırada Garip Bey’i epey bir kabullendiler. Hatta sezon başında ne kadar da içselleştirmişlerdi adamı. Ama evlilik lafı çıktığından beri, Esma’nın da dediği gibi en başa dönüldü. Halbuki annelerine flört etmeyi değil evlenmeyi daha çok yakıştırmaları gerekmez mi? Fikret’in Garip’le kahve sohbeti ise çok eğlenceliydi. Garip de, Sunay Akın gibi basit bir kahveyi anlatırken bile tarihten girdi, coğrafyadan çıktı mevzuyu epey uzattı. Tez vakitte Faruk ve Osman’ı da bu sohbete almalarını diliyorum.

Faruk’un Garip’le sohbetten kaçmak için numara yapmasını da çok ayıpladım. Akabinde çocuğu mağazada karıştırma sahnesi de bana biraz zorlama geldi. Ben boşuna, dangoz Faruk demiyorum. Çocuğu başka bebekle karıştırmak nedir? Tamam, Akif karıştırmış olabilir ama onca yol boyunca çocuk ne yapıyor, ne halde diye bir açıp bakmaz mı insan? Ucu Süreyya’ya dokunmasa, Garip’ten kaçmak için çocuğunu kullandığı için hak etti bu korkuyu derdim de demiyorum. Yalnız Süreyya’nın, bölümün başında Faruk’u ikna etme çabalarını nasıl komik bulduysam, Yaz’ın bulunmasından sonra açık çekini kullanmak konusunda hevesi ve fırsatçılığını da biraz zamansız buldum. Bu evlilik konusunda canla başla Esma’nın yanında olmasını çok takdir ediyorum ama daha kızı bulunalı iki saat olmuşken, o anın korkusunu ve travmasını atlatıp kendini toparlayamamış olması gerekirken bu evlilik için çabalamasını biraz abartılı buldum. Demir tavında dövülür elbet de, bu kadar dövmek de demire zarar vermesin?

Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER