'Kırk yıl zamanım vardı...'
İstanbullu Gelin 61.bölüm öyle aşırı ayılıp bayıldığım bir bölüm olmadı ama sevmedim desem o da değil, arada bir yerde. İzledik güldük eğlendik ama bölüm sonunda elimizde yine bir şey yok. Bu ara bölümler birkaç kere olunca iyi ama sayısı artınca ve süresi uzayınca hoşuma gitmiyor, şimdilik İstanbullu Gelin için hala güzel bu bölümler ama bir kere daha izlersek aynı fikirde kalamayabilirim. Haftalardır uzun uzun izlediklerimize bir bakalım: Esma’nın doğum günü ve kumarhane baskını, erkeklerin bebek bakarak maç izlemesi, Esma’nın istenmesi ve Kapalıçarşı ziyareti, Garip’in evinde ilk aile kahvaltısı, Faruk’un Ada’yı başka bir bebekle karıştırması.  Ayrı ayrı düşünüldüğünde güzel ama üst üste izlendiğinde ‘Ne zaman bir şey olacak?’ demeye başlıyoruz.


Esma Boran Selimer diyeceksiniz 

Yine de bu beklentimden bağımsız olarak söylemek isterim ki bölümden en sevdiğim sahne Garip’in evindeki o aile kahvaltısıydı. Esma’yla birlikte kikir kikir kahvaltı hazırlamaları, ailelerinden onay almaya çalışan genç mahcup bir çift gibi halleri çok tatlı ve samimiydi. Beni en çok vuran kısım ise, herkese kendi elleriyle tahta hediyeler yontan Garip’in ’40 yıl zamanım vardı’ dediği andı. Beklemenin güzelliği, yoruculuğu ve umudu hep yanı başında tutmanın insana verdiği kuvvet ancak böyle güzel anlatılır. Tabii bir de Garip’in o yılları yapayalnız geçirmediği ve hatta çoluk çocuğa bile karıştığı gerçeği var ama sahnenin güzelliği hatırına o kısmı hatırlamıyormuş gibi yapacağım.


Kırtasiye tutkum-temsili

Sahnenin güzelliğini bozmaya kıyamamam Garip’in yaptığı kalemliklerin biraz çirkin olduğu gerçeğini değiştirmiyor tabii. Faruk ve Fikret’in ellerinde kalemlikleri ile suratlarından akan mutluluk tam da görmek istediğimiz cinstendi. Yine de kahvaltıya hiç gelmeyen Osman’dan daha iyiydi halleri, Osman’ı çok yanlış tanıdığımızı bir kere daha anladık bu vesileyle.  Boran kardeşlerin bu ani Garip tutukluğunu tam anlamış değilim aslında, Esma’nın da Faruk’a söylediği gibi, her şey başa döndü sanki. Bu tepkileri annelerinin Garip’le sevgili olduklarını öğrendiklerinde de vermişlerdi bir tur, şimdi biraz daha ağrını veriyorlar yeniden. Bir yandan saçma geliyor ama bir yandan da Esma’nın oğulları işte, onun gibi inatlar, değişim karşısında onun gibi tutucular.


Adem'den bu sefer ben de ürktüm 

Gelelim haftalardır gözünün içine baktığımız Adem’e. Dilara’nın bebeği aldırmadığını öğrendikten sonra eve bir çocuk odası kuracak kadar heyecanlı ama yapabileceklerinin sınırı olmaması ile de bir o kadar ürkütücüydü bu sefer. Dilara’ya bebeğini ondan habersiz uzaklarda büyütmek konusunda sinirlenmesi normal tabii ama Dilara’nın da ondan neden kaçtığını hiç anlamaya çalışmaması üzücü. Güzelim Boran konağını bile Drakula’nın şatosuna çevirdi ve Dilara’nın da söylediği gibi elini attığı her şeyi kuruttu, üstelik bunun suçunu da hep başkalarında aradı. Bu hafta Dilara’yı da Adem’i de bir miktar haklı buldum, hiç anlam veremediğim şey ise kapısına Adem dayandığında Dilara’yı ‘kardeşim sayılır ve biz kardeşlerimiz için her şeyi yaparız’ diye yana yakıla savunan Osman’dı. Osmancım, sen ne ara Dilara ile kardeş kadar samimi oldun, ne ara Dilara için cümle âleme posta koydun? Tamam kapıya gelen Adem’den kork kaç demiyoruz ama Dilara ile bu samimiyetinin hiçbir türlü karşılığı yok gözümde.


Efsane olmaya aday bir üçlü 

Bölümün en gelecek vadeden mevzularından birisi yine Sedef konusuydu yalnız hemen belirtmek isterim ki Fikret’le Akif’in dedektifçilik oynaması ve sürekli banyoya kapanıp birbirlerini araması beni çok sıkıyor, Sedef konusu onlarsız devam etsin istiyorum mümkünse. Sedef’in birdenbire ortaya çıkması ve Güneş’in ona nasıl da hiç pabuç bırakmadığını izlediğimiz sahneler güzeldi, La Costume 30.yıl kutlamasında Sedef’i pat diye sahnede gördüğümüz anlar daha da güzel. Bakalım bizimkiler bu hamleye nasıl karşılık verecek? Bu arada Ülfet’in hayatındaki en büyük sırlardan birini de öğrendik; 15 yıl süren tedavilerden sonra hamile kaldığı bebeğinden vazgeçmek zorunda kalması. Bunun ucu bir şekilde Esma’ya bağlanır mı bilmiyorum ama o odayı görünce gözlerim dolmadı desem yalan olur. Bir de yakında Ülfet’in kocasını da göreceğiz sanırı, Güneş’in Sedef’le konuşurken söylediği ‘Yıllardır kayıp’ cümlesinden bunu anladım. Bakalım o bize neler getirecek?


Nişanlandım canım hiç öpmeyeyim

Bölümün en gerçekçi anı ise Esma’nın Ülfet’e yüzüğünü göstermek için yaptığı o hareketler oldu. La Costume’un otuzuncu yıl partisine doğru koşan ve ‘yaşıtlarına göre’ ne kadar hareketli bir hayatı olduğunu bastıra bastıra söyleyen Ülfet’e tektaşı ve nişan yüzüğü ile cevap veren Esma her ne kadar bel altından vurduysa da o kadar içgüdüsel ve doğal bir hareket olarak yaptı ki bunu, ona kızamadım.

Bakalım önümüzdeki hafta neler olacak? Bir şey olacak mı en azından? İyi seyirler dilerim.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER