Gönülsüz işler
Gönülsüz girdiğin aşkta, gönlünün kaydığına böyle bakakalırsın işte!
Soğuk bir pazar akşamını daha ısıtıp, ailecek ekran karşısında, çayımızı yudumlayıp, çekirdeğimizi çitlerken yüzümüzü güldüren bir Gönül İşleri bölümü daha izledik. Hikâyesiyle bizi yormayan, ters köşelerle kafamızı allak bullak etmeyen, “aa bak bak kesin bu olacak” tahminlerimizin genellikle tuttuğu hepimizden izler taşıyan, romantik komedi havası, benim Gönül İşleri’ni severek izleme nedenim. Geçen iki bölümü en sevdiklerime eklemiştim ama bu bölüm için çok da öyle söyleyemeyeceğim.

Bölümün, özellikle Yılmaz’lı sahnelerde, benim gibi birçok sadık izleyicisinin memnun ettiği, günlük diyaloglarda beklenen komedi unsurlarının çok iyi verdiğini düşünüyorum. Ancak belalar ve aksiyona ortam yaratmak için, hikâyenin, sıkça inandırıcılık çizgisinden saptığı hissindeyim. Ne var ne yoktu hemen göz atalım.

"Bıraksan da kaçsam" 

Tibet, geçen hafta kendisini himayesine almaya karar veren Muzaffer Amca’nın desteğini, Ataşehir’de 4 bin dolar kirayla tutacağı ofis olarak yorumlamış. Bu çocuk annesinin ona sağladıkları dışında bir hayat olduğunu hiç fark etmemiş belli ki! Sevda da, ondan vazgeçip annesinin dizinin dibine dönsün diye, yapmadığını bırakmadı. Tibet’in geçmişteki yanlışlarının, Sevda’nın da hatırlattığı gibi telafisi yok. Ancak; sen, geçmişi bir kenara bırakıp, o yüzüğü parmağına takıyorsan, hakkını da vereceksin Sevda’cım. Sevda’nın Tibet’e işine geldiği gibi davranmasından, gerçekten hiç hoşlanmıyorum. Çocuk şimdi öyle bir anneye kafa tutmuş, tırmalıyor. Dolmuşlardan falan şikayet ediyor tamam ama, Sevda ona bir iki tatlı söz ettiğinde, Tibet bunları da aşar.

Öpecek, öpmeyecek

Acaba Bedir, cebinde parası ve tüm karizmasıyla çıkıp gelmeseydi, Sevda Tibet’e karşı yine bu kadar hoyrat mı olacaktı? Hiç sanmam. İşte bu yüzden Sevda Bedir çekiminden de, ben bir türlü etkilenemiyorum. Kütüphanedeki “ay öpüyor galiba, öpecek mi” sahnesi, içimizde “kelebek uçuşlarına” müsait bir ortam yaratsa da, ben havaya giremedim, ne yalan söyleyeyim. Üstelik altı çok doldurulmadığından, biraz zorlama bir sahne olduğu hissine kapıldım. Yeni ne oldu da, bu ikisi birbirlerine karşı koyamıyor, Bedir niye hep bir kahramanlık “sevda”sı içinde?
 
Yeni cephemiz Kader-Bedir

Tibet-Sevda-Bedir üçgenine dördüncü kenar olarak, bu hafta Kader (Gonca Vuslateri) katıldı. Kader’i hikâyenin genel havasına çok yakıştırdım. Ancak burada da kafamı kurcalayanlar vardı. Mesela, bu kız Maraş’ta Bedir’in kan davasının olduğu aşirete mensup bir kızmış, kan davası hikâyelerinden kaçıp Hollanda’ya gitmiş. Sonra tek erkek kardeşini korumak için geri dönmüş. İki aile barışsın, kan davası bitsin diye, Bedir’le Kader’in evlenmesine karar verilmiş. Bu tamam. Ancak Kader’in bir cep telefonu yok herhalde. Bedir’i aramak için önce Yılmaz’ın restoranına geldi, görüşüp konuştular, sonra amcasının aradığını söylemek için yine telefon açmak yerine, kalkıp habersizce okula geldi. Zaten bu kan davası olayını baştan beri hiç bu diziye yakıştıramıyorum, Bedir geri dönünce, “hah vazgeçildi” diye sevinmiştim, şimdi yeniden hortladı. Üstelik Maraş’ta aşiret-kan davası gibi olayların olmadığı ve amcanın Maraş’a ait olmayan şivesi sosyal medyada tepki topladı.
 
Yılmaz mı deli, Servet mi sinir bozucu
 
Mesela benim en eğlendiğim sahneler, evde kızların birbirleri ve Muzaffer Amca’yla didişmeleri, Yılmaz’ın tüm yanlışlığına rağmen tatlı halleri olmuştur. Bu bölüm, yine Yılmaz’ı izlemek çok keyifliydi. Servet ise her zamanki sinir bozuculuğu içindeydi. Meraktan çatlasa da, sırf Yılmaz’a karşı çıkmak için, bebeğinin cinsiyetini öğrenmek istemedi. Sonra gece dayanamayıp, Yılmaz’ın evine girerek cinsiyetin yazılı olduğu kâğıdı çaldı. Ama Yılmaz deli! Böyle yapacağını bildiği Servet için, sürprizini hazırlamış, kâğıda kendi notunu yazmıştı bile.
 
Sen bu oyuna gelmezsin be Muzaffer Amca!
 
Yaşlılık bunalımlarını en sevimli haliyle yaşayan Muzaffer Amca ise, bu bölüm bir kez daha Yılmaz’ın kurbanı oldu. Yılmaz, Muzaffer Amca onunla uğraşmasın diye, Nuri’nin desteğiyle, internet üzerinden bir kısmet buldu, adamın başını bağlamaya kalktı. Yılmaz’ın tüm yanlışları, tatlığıyla kamufle oluyor da, bu bölüm Nuri ile kadınlarla dalga geçtikleri sahnedeki diyaloglarını, bu iki sevdiğim karaktere hiç yakıştıramadım. İnternetten bulunan kısmet, tahmin edildiği gibi dolandırıcı çıktı. Yalnız, Muzaffer Amca’nın bu tufaya bu denli kolay düşmesini de içime sindiremedim hani. Evde vaktini Beni Affet falan izleyerek geçiren Muzaffer Amca, durumlara hemen uyanmalıydı aslında. Yine de onun o hallerini izlemek çok keyifliydi. Olayın sonu haftaya kaldı, bakalım Muzaffer Amca İzafet Hatun’un ağına düşecek mi, yoksa uyanıp üstesinden gelecek mi?
 
Kek karbonatla mı yapılır, kabartma tozuyla mı?
 
Saadet’cim de yine bela mıknatıslığı içindeydi. “Pasta kekine karbonat konur, kabartma tozu konur” didişmeleriyle, Yeşilçam’ın Adile Naşit-Münir Özkul’lu “turşuya limon konur, sirke konur” didişmesine selam çaktı. Son haftalarda Gönül İşleri’nde, hep bir Yeşilçam selamının yer alması çok hoşuma gidiyor. Ablasıyla da bu konuda didişen Saadet, işi bıraktı, kendine yeni iş buldu. Saftirik Saadet’cim yeni patronun saykoluğunu anlayamadı, üstelik tüm saflığıyla adamın ona askıntı olması için ortamlar da yarattı. Eh patron ona asılınca da, kafasına şarap şişesini yiyerek bayıldı. Onların akıbeti de haftaya kaldı.
Her hafta bir yan hikâyemiz oluyor biliyorsunuz. Bu hafta hem Muzaffer Amca, hem Saadet başlarına belalar açarak yan hikâyeleri oluşturdular. Bunlar verilecek diye, Kemal Komiser’i neredeyse hiç görmedik mesela. Sonra Asrın ne oldu? En son iki bölüm önce yakalanmıştı. Hapis hayatında neler oluyor, durumu ne olacak, Saadet’in karşısına tekrar çıkacak mı, yoksa Fırat Çelik diziden ayrıldı mı? Bunları bilmiyoruz. Mesela birkaç bölüm önce Alev de yurtdışına tedaviye gitmişti, onu da tamamen aklımızdan çıkaralım mı? Çisil’den haber alınamıyor mu? Böyle meraklarım var işte.

Benden de size selamlar

Geçen hafta buraya Lale Hanım’ın kötülüklerinde, Aşk-ı Memnu’daki kocası Hilmi Önal’dan feyz aldığını yazmıştım, bu hafta Muzaffer Amca’nın Hilmi Önal’ı canlandıran Recep Aktuğ’un şarkısıyla hüzünlenmesini de bana selam olarak algılıyor, gelecek haftaki bölümü sabırsızlıkla bekliyorum. Madem bu sayfaya yazdıklarımın haftaya karşıma çıkması gibi bir durum var, ben de önümüzdeki hafta için Gönül İşleri’ne bol rating diliyorum.
 

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER