Hatıralar sarmış dört bir yanını

Yıllar öncesinden kalan çocukça bir mektuba verdiği aşırı tepki yüzünden, sevdiğini kaybetme korkusu ile karşı karşıya kalan Ayaz’ın çaresizliğini izledik bu hafta. Elbette yine pes etmedi Ayaz, hatta Mete’nin alenen durumu fırsata çevirmeye çalışmasına bile şahit oldu, vaz geçmedi. Kazanın yol açtığı travma nedeniyle geçici hafıza kaybı yaşayan Öykü’ye, kendisini ve aşklarını hatırlatmak için onu geçmişe götürmeye ve aynı anıları yeniden yaşatmaya çalıştı. Bize de ilk bölümlerin ruhunu taşıyan, Kiraz Mevsimi’nin bana göre en güzel bölümlerinden birini izletti.

 


Samimi olarak söyleyebilirim ki, eski bölümlerden sahnelerin yeniden canlandırılacağını öğrendiğimde, bölümün sırtını eski sahnelere dayayarak geçiştirileceğinden endişelenmiştim. Korktuğum gibi olmadı, sahneler kısa kısa kullanıldığı ve içine özellikle Öykü ile ilgili yeni detaylar eklendiği için sevindim. Ayaz’ın Öykü için yapmayacağı şey yok, bunu biliyoruz. Öykü’nün de her şeye rağmen Mete ile yakınlaşamaması, parkta Ayaz’ın kokusunu hatırlaması ve Ayaz’a tamamen bir yabancı gibi davranamamasını daha önceki bölümlerde izlediğim bazı duygusal sahnelerden daha gerçekçi buldum. Burcu ve Emre’nin kısa ama öz, hem güldüren hem de duygu dolu sahnesi, Önem-Mehmet-Şeyma arasında geçenler (ve tahminim bunların gelecek haftalara yaratacağı etki), İlker ve Sibel’in kahkaha attıran dakikalarını izlemekten de çok keyif aldım.

 


Bunun yanında; aklı karışmış dahi olsa Öykü’nün o bavulu hazırlamasını ve evden havaalanına gitmek niyetiyle çıkmasını ise kafamda çok oturtamadım. Böylesi bir travma geçirmiş biri, ufak tefek anılar hatırlamaya da başlamışken; etrafında kendisini hatırlatmaya çalışan adama ve ailesi ile arkadaşlarının söylediklerine rağmen “gitmek” kararını bu kadar kolay alabilir mi? Bölümü izlerken, Öykü’nün Ayaz’ı tam olarak hatırlamasa da, yine de ondan etkilendiğini düşündüğüm sahneler oldu. Ayrıca; sadece Mete’ye olan aşkını hatırlıyorken bile, yine de ona o aşkla yaklaşamadı. Buna rağmen, sonuç olarak Mete ile gitmemiş olsa bile, gitmeyi düşünmesini olan bitenle bağlayamadım.



Üstüne bir de Meral “güya” iyi ve anlayışlı anne modeli ile nikâhtaki sessiz tavrından sonra ikinci defa hayal kırıklığına uğrattı beni. Henüz daha başındaki yara kabuk bile bağlamamış olan, hafızası tam olarak yerine gelmemiş kızını birkaç bin kilometre öteye, sevmediği bir adam ile, üstelik evin kapısından bir adım atmaya zahmet etmeden, kapıdan uğurlayarak gönderdi. Meral hayatını çocuklarına adamış ve tüm zor şartlara rağmen, gördüğümüz üzere iki iyi evlat yetiştirmiş bir anne. Bu iki hayati kararda Öykü’ye yol göstermek yerine, sessiz kalıp yol veren anne, aynı anne olabilir mi?

 


Mete için çok fazla söylenebilecek bir şey yok. Kendisine taksiden Öykü yerine çıkan o turuncu bavulla iyi uçuşlar ve mutluluklar diliyorum. Milano’da açacağı mimarlık bürosuna hayırlı olsun çiçeğimi en kısa zamanda göndereceğim. Mimarlıkta başarılı olamazsa o moda okuluna kendisi yazılsın, ya da İtalya’daki kızlara ve Monika’ya da yazılabilir. Ani duygusal geçişleri ile kısa zaman aralıklarında üç kişiye his besleyebilen Mete’ye son sözüm: Selametle… (ama gitmişken orada bir psikoloğa gitsin tedavi olsun, ya da Mete’nin ikizi olarak da geri dönebilir, Dağhan Külegeç bir yere gitmesin de!)

 



Eminim benim gibi sizin de içinizden bir ses gelecek haftalarda bu dörtlünün ortalığı fena karıştıracağını söylüyor. Önem her ne yaptıysa Mehmet’i kendisinden uzaklaştırmış. Öyle ki, Mehmet baba olduğunu bile unutturmak istemiş kendine, oğlundan uzak durmuş. Bakalım konu sadece Önem’in yükselme hırsından mı kaynaklı, yoksa Mehmet de aynı oranda haksız mı?

Gerçek her ne ise öğreneceğiz, ama bu durumun Ayaz’ı darmadağın edeceği kesin.

 



Şeyma haftalardır entrikaya harcadığı aklını ve enerjisini bir beceri kursuna yazılarak harcasaydı, şimdiye kendi işinin patronu olmuştu bile. Ezilip hor görülmesinin hıncını içinden söküp atamadığı gibi, onu sevenlere zarar vererek çıkardığı için etrafında Olcay’dan başka kimse kalmadı. Bu hırsı onu öyle bir noktaya sürüklüyor ki, bir gün çaresizliğinden Olcay’a da zarar verdiğinde yapayalnız kalacak.

Cebinde kalan son iki lira ve muhtemelen boş bir İstanbul kart’ın da verdiği çaresizlik ve öfke ile, Önem’in büyük sırrının fotoğraflarını da yanına alarak iş dilendi Şeyma. Şimdiye kadar isteyerek ya da mecbur kalarak yaptığı kötülüklerden çok da mutlu olduğunu sanmıyorum. Çok az da olsa, zaman zaman gördüğümüz o “iyi Şeyma” bir gün ortaya çıkacak, ama bunun için daha ne kadar dibe vurması gerekecek, o sınırı merak ediyorum.

 

Gelecek hafta 32. Bölümünü izleyeceğimiz Kiraz Mevsimi, 14 Şubat Sevgililer gününe denk geliyor. Bu özel güne, özel bir bölüm hazırlandığı sosyal medyada bir çok defa yazıldı. Bölümün ilk fragmanının linkini aşağıda bulabilirsiniz, ama önce bu haftanın EN’leri:

 

EN "gümleyen" anket: Bizim anket :) Meğer sarılınca mı hatırlıyormuş :)

EN yerinde verilmiş karar: Uyuz Ayaz şarkısının Ayaz’a çok kısa söyletilmiş olması.


EN romantik sahne: ÖyAz sahneleri de çook güzeldi ama müsaadenizle bu hafta benim oyum Burcu ve Emre’ye


EN "sahalarda görmek istediğimiz" kişi: Burcu ve resimli hatırlatma kılavuzu.

 

EN komik sahne: Ben bu hafta 2 sahne seçtim

        1.     Öykü’nün Önem’in odasına elinde çiçekler ile gelip annecim dediği anlar


        2.     İlker ve Sibel’in hamilelik kursu maceraları


EN “içimin yağlarını eriten” sahne: Mete’nin aşk itirafından sonra sifon sesinin duyulduğu sahne (bu sahne “en komik” kategorisine de rahat girer)


EN dikkatlerden kaçan detay: Öykü’nün alnındaki yara izinin yerinin yara bandı çıkınca değişmesi.











BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER