Güllerin Savaşı’nda
bu hafta itibariyle yirmi dokuz bölümü geride bıraktık. Bölüm içinde geçtiğimiz
yirmi sekiz bölüm gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Yirmi sekiz hafta
oyunca Gülfem, Yonca, Şevket ve Mert hakkında o kadar çok şey yazdım ki ne
zaman dediğimi hatırlamak dimağımı oldukça zorlamaya başladı. Fark ettim de
çoğu tahmin yürüttüğüm ve buraya yazdığım küçük pürüzler bu gün karşımıza yol,
su ve elektrik olarak çıkıyor. Gülfem’in yirmi dokuz bölüm boyunca kilidini
nasıl açtığını, oksitlenmesini nasıl yok ettiğini ve tekrardan kilidini hangi
olayla kapattığına şahit olduk. Gülfem katmanları oldukça kalın olan bir
karakter demiştim. “Tamam, çözdüm!” derken bir bakmışsın seni şoka sokmuş. Acayip
bir kadın! Canan Ergüder, Gülfem’i öyle bir yoğurmuş, harmanlamış ki; O’na
kızamıyorsun bile. Ne olursa olsun haklı sebepleri var. En doğru yol
düşünceleri. Belki de bölüm içinde pes etmesi bu yüzdendi. Gülru’ya karşı
yenilmek onun için tarif edilmez bir acıydı. Bölüm içinde Gülfem’i izlerken
üzülmedim desem yalan olur. Daha nelere şahit olmadık ki?
Bu bölümde Mert’i (Yiğit
Kirazcı) izlerken adeta dişlerim kamaştı ve bence bölümün kazananı Yiğit
Kirazcı oldu. Doğrusu yeteneği yavana atılacak türden değil. Sırma Yanık ve
Melis Civelek, Mert karakterini farklı bir yorumla yarattı. Daha sonra senarist
değişimi oldu ve Mert’in dizi içerisindeki konumu ve süresi kısaldı. Hatta öyle
bir kısalmıştı ki figüranlar bile ekranda daha çok görünür oldu. Karayazı Gurubu,
Mert’i biraz olsun toparladı. Şimdi ise senaryoyu tekrardan devralan Sırma
Yanık, Mert’i daha bir izlenir kıldı. Özellikle Duygu ile aralarındaki iletişim
de tutunca tadından yenmeyecek haz bırakmaya başladı. Önceki yazılarımda da
belirttiğim üzere Mert hikâyenin ana akslarından biri ve O’nu daha çok
izlemeliyiz.
Ve hakim Gülfem'i oyun dışı eder!
Bu kilitle birlikte Gülfem de yalnızlığına kapandı.
Nerede kalmıştık? Geçen hafta ne olmuştu? Hadi, biraz hatırlayalım. Mahkeme sahnesi! Hâkim en son karar verecekti ki bölüm bitti.
Yeni bölümü mahkeme salonuna Ömer’in Cihan’la girmesiyle başladı. Gülfem dâhil
herkes Cihan’ın mahkemeye gelebileceğini düşünmüyordu. Uyandığını bile
bilmiyorlardı. Davanın seyiri Cihan’n canlı ifadesi ile yön değiştirdi. Gülfem,
Ömer’in bunu O’na neden yaptığını anlayamıyordu. Cihan’ın yaşanan olayları
anlatmasıyla Gülfem, mahkeme salonunu sesiyle inletmeye başladı. Gülfem’ciğim
orası mahkeme. Sipahi Köşkü veya Gülfem Sipahi World of Fashion değil. Her
istediğinde sesini yükseltemezsin. Eğer orası bir maç, oynadığınız oyun futbol
olsa idi hakemden kırmızı kartı alır ve “önümüzdeki maçlara bakacağız” geyiği
eşliğinde oyundan atılırdın. Maç değildi belki ama orası bir savaş alanıydı ve
illaki savaşın bu parkurunu kazanacaktı. Gülfem oyun dışı olduğuna göre zafer Gülru’nundu.
Artık skoru sayamıyorum. Bir zahmet sayan olursa yoruma bırakabilir,
teşekkürler…
“Sen gitmiştin. Bu köşk
benim. Karım benim. Bu köşk bana ait. Bu köşk bize ait! Senin sadece kötü bir
kalbin var. Sen bana deli gömleği giydirdin. Bizi ayırmaya çalıştın. Sen hep…
Sen hep bizi ayırmaya çalıştın Gülfem. Senin için bu kâğıt parçaları kadar
kötü!” Evet Gülfem, Cihan'ın söylediklerini daha çok düşüneceksin.
7 ay sonra kürkçü dükkanına geri döndü.
Son yıllarda dizilerde bir
evlilik sözleşmesidir gidiyor. Bu modaya Güllerin
Savaşı da katılmış oldu. Gülfem, sabah kahvaltı masasına 20 maddeden, 3
sayfadan oluşan bir sözleşme ile geldi. Bol tehdit ve çekişmeyle Cihan
sözleşmeyi kabul etmedi. Gülru’nun o anda kafasını çalıştırdı ve sözleşmeyi
imzaladı. Gülru’nun sözleşmeyi imzalamadaki amacı belliydi; Gülfem’i
sinirlendirmek. Gülru’nun malla mülkle işi olmaz. Gözü tok bir kız. İşin içine
intikam hırsı girince kazın ayağı öyle gözükmüyor. Sözleşmeyi imzalayarak
Cihan’ın gözünde daha da yükselmeye sebep oldu. Bu durum Gülfem’i çıldırtmaya
yetti. Aslında Gülfem geri adım bile attı. Cihan’ın söyledikleriyle kırıldı. Ne
diyeceğini ve ne yapacağını bilmiyordu. En sevdiği ve hayatında en çok değer
verdiği insan tarafından istemediği sözler duydu. Gülfem duydukları karşısında
kabuğuna çekildi ve tıpkı odasının kapısını kilitlediği gibi pasını sildiği ablinin
kilidini kapattı. Gülru’ya yenilmişti.
Evlilik protokolü!
Gülfem iki canımızı aldı.
Siz olsanız evlilik
sözleşmesini kabul eder miydiniz? Gülru’nun imzalaması doğru muydu? Siz bu
soruları kendi içinizde muhakeme ederken, ben de kendi düşüncemi belirtmek
isterim. Evlilik ikiye ayrılır. Mantık ve aşk! Mantık evliliğinin içinde adı
üstünde sevgi yoktur. Saygı çerçevesi içinde bireylerin çift olabilme çabaları
söz konusudur. Aşk evliliğinde ise sevgi ve tutku vardır. Aileler çocuklarının
kendi sosyo-ekonomik kültüründen zayıf olan adaylarla evlendiğinde endişe
duyarlar. Paramız için evleniyor. Para olmasa yüzüne bile bakmaz. Kim evlenir
ki? … Bu öngörüler çoğaldıkça çoğalır. Bu nedenle de geleceklerini garanti adı
altında sigortalamak isterler. Günümüzde iki gönül bir olunca ne yazık ki
samanlık seyran olmuyor. O samanlıklar yanalı çok oldu. Artık karşılıksız
birliktelikler olmuyor. Taraflar arasındaki ilk güvensizlik belirtisi ya da
alameti bu sözleşmedir. Daha yolun başında güven yitiriliyorsa o ilişkiden
hayır beklenmez. Eğer bu teklif bana yapılsaydı imzalardım. Arada sevgi varsa
benim için gerisi boş. Evlendiğim kişinin parası için değil, evleneceksem,
kişiliği ve hissettirdikleri için evlenmeliyim. Gülru ise sevdiğinden değil
yukarıda da bahsettiğim üzere intikamını almak için imzaladı.

Kalbimi, acılarımı bile
satmışım ama vicdanımı satamamışım demek ki…
Kabul edelim, Duygu’nun para
için yapmayacağı şey yok. Bunu hepimiz biliyoruz. Sadece refah ve lüks içinde
nasıl yaşadığını izleyerek kanıtladık. –
Konuk oyuncu olarak ise Duygu’nun zengin para babası sevgilisi rolünde
Murat Serezli’yi izledik. Daha önce O’nu bu tür rolde görmemiştim. Acaba
önümüzdeki bölümlerde tekrardan yer alır mı? – “Güzel” geçirilen gecenin
ardından Mert, kapının önünde Duygu ile “yaşlı – olgun” sevgilisini gördü. Gülru’dan
sonra ilk kadındı Duygu. Duygu için ise o kadar kirlilikten sonra Mert gibi bir
adamın karşısına çıkması mucizeydi. Bu ilişki ile ikisi de geçmişini
unutabilir. Ve Mert o kadar namuslu bir adam ki Duygu’ya yan göle bile bakmadı.
Kültürden ve görgüden yoksun biri olabilir ama kesinlikle efendi bir adam.
Olanları tüm saflığı ile karşılıyor. En önemlisi de utanıyor olması. Yakında
doludizgin bir aşk izleyeceğiz. Bu bölümde tadını aldım. Belki de Mert böyle
Gülru’ya olan ilgisinin aşk olmadığını anlar ve Duygu’yu kötü hayatından
kurtarır.

Adalet
yerini buldu ne günahı var Ömer’in? Keşke senin de azıcık kardeşlik hakkın
olsa!
Yonca'nın yeni avı belli oldu.
Mebrure’nin Ömer’i savunması
sonucunda Şevket boğazına yapıştı. Mebrure doğruyu söylüyordu. Şevket de
anlamak istediği gibi anladı. Bilinçaltındaki Ömer’i kıskanma mekanizması tüm
hayatını alt-üst etmişti. Kendini her zaman Ömer’le bir tutuyordu. Güllerin Savaşı’nın ilk bölümlerindeki
yorumumda Şevket ile Yonca’ya dikkat edin demiştim. Daha o zamandan gözüne
kestirmişti Yonca’yı. Belki de senarist değişimi olmasaydı bu yakınlaşma çok
daha önce olacaktı. Şevket kadınları seviyor. Cinsellik onun için doymak
bilmeyen bir mekanizma. Mebrure’nin de başını bu önlenemez dürtüsü yüzünden
yakmamış mıydı? Yonca da az uyanık değil. Büyüklerin bir sözü vardır “feleğin
çemberinden geçti” diye. Çok doğru. Yonca o felek denen çemberin etrafından o
kadar çok geçmişti ki bir erkeğin bakışından, halinden ve tavrından çok çabuk
kavrayabilecek nitelikte. Tecrübesini de katacak olursak bu ikili Gülru ve Ömer’in
başına oldukça iş açacağa benziyor.
Gül meydanı!
Bir insan yalnızca kovulduğu yerden gitmez. O da birini karşılıksız sevdiği için.
Büyüyünce Gülfem Sipahi
olacaktı. Onun gibi başarılı, onun gibi güçlü bir kadın olacaktı. Başlarda
güzelliği dikkatini çekmişti. Zaman içinde tüm benliğini içine çekti. Gülru’nun
hayallerini ve geleceğini süslerken şimdi ayaklarının dibindeydi. Bunu Gülfem
başarmıştı. Bir gecede Gülru Çelik’i öldürüp, Gülru Sipahi’yi doğurtmuştu.
İntikam ve hırs en tehlikeli silahtır. Gülfem de kendi silahıyla vurulacaktı.
Gülru ve ailesinin Sipahi Köşkü’ndeki yemeği de Gülfem’in vurulma nişanı idi.
Gülfem’in bu enkazın altından kalkması oldukça güç olacak.
Son olarak şunu söylemeliyim
ki; Gül Savaşçıları ÖmRu’yu geri istiyor. Tez zamanda dilekleri kabul olsun. :)
Mortis