İstanbullu Gelin’de koskoca bir sezonu geride bıraktık, hem
de en şahanesinden bir bölümle. 53.bölümün özellikle de sonunda İdil Hanım’ın
konuşmaları üzerinden akıp giden sahneler durup durup izlenecek, evin bir
duvarına asılıp acil durumlarda hatırlanacak güzellikteydi. Hepimiz izledik gerçi
ama yine de bu cümlelerin bir kısmını bir kere de buraya yazmak isterim, hem
kendime hem okuyanlara bir not olsun, hiç unutmayalım ve bunları
başarabildiğimiz günler dilemek için.
‘Sevgiyi seçebiliriz, huzuru seçebiliriz, paylaşmayı
seçebiliriz. Bizi seven, bizi olduğumuz gibi kabul eden insanlarla bir arada
olmayı, onları sevmeyi, onları oldukları gibi kabul etmeyi seçebiliriz. Sizin hikâyenizde,
Boranları güçlü kılanın sahip oldukları zenginlik, nüfus ya da soyadı olduğuna
inanmıyorum. Onları güçlü kılan şeyin günün sonunda yaptıkları seçimler
olduğunu düşünüyorum. Hangi fırtınayla boğuşurlarsa boğuşsunlar birbirlerinin
elini bırakmamak bir seçim, her yeni güne uyandıklarında hikâyelerini baştan
yazmak bir seçim.’
Bu cümlelerin her kelimesi için tüm ekibe teşekkür etmek
isterim, Tilbe Saran’ı yolda görsek boynuna sarılıp derdimizi anlatacak hale
geldik, böyle bir şey yaparsam diye şimdiden kendisinden özür dilerim ve yalnız
olmadığımı bilsin isterim.
Bölüm her ne kadar Boranların tüm mal varlıklarını kaybetmesi
ile neticelense de şimdiye kadar izlediğim en umut dolu bölümdü. Adile Naşit’in
anne, Münir Özkul’un baba olduğu o ailelerdeki naifliği hatırlattı buram buram,
evleri ellerinden gittiği için gece evin bahçesinde yatan ama sabah illa ki çay
demleyip çocuklarını okula gönderen o ailenin baldan tatlılığını yaşattı. ‘Böyle günde okula gidilir mi?’ diyen oğluna ‘Asıl
böyle günde gidilir’ diyen o babanın cesaretini verdi. Boranlar aslında bugüne
kadar aile içi dayanışmada her zaman böyle değildi bildiğiniz gibi. Esma Boran’ın
çocukların kendisinden bağımsız bireyler olduğunu asla kabul etmediği, Süreyya’ya
yaptıkları, İpek’in delilikleri, Fikret’in Faruk’a yapmaya çalıştıkları ilk
aklıma gelenler. Bir sürü karanlık ve kimsenin bahsetmediği mevzu vardı ailenin
tarihine, Adem de bunlardan en büyüğüydü elbette. Yine de her şey olup bittiğinde bir aile
olarak birbirlerinin etrafında nasıl kenetlendiklerini gördük, yanlarında Akif,
Senem ve hatta Dilara ile birlikte. Sadece aynı kanı taşıdıkları için değil,
asıl iyiliğin kazanmasına izin vermek istedikleri için bir arada olan insanlar
artık onlar.

Neden yaptın bunu kendine Adem?
Ve tabii Adem; bölümün en büyük kaybedeni, en yalnızı, en terk
edilmişi. Tam da mutlu olmaya en yaklaştığı sırada annesinin intiharını atlatamayan
ve sonuçta hayatta belki de en büyük şansı olan Dilara’yı da kaybeden Adem. Bir
çocuğu olacağını öğrendikten ve içindeki o bitmek bilmeyen kanamayı nihayet
durdurabileceğine bir an bile olsa inandığı anda çıkıp gelen Faruk ve yıkılan
hayalleri ile hepimizin gözlerini doldurdu Adem, yalan söylüyorum, düpedüz
ağlattı. Kızsak kızamıyoruz, kötüsün desek diyemiyoruz, üzülme desek boş
teselli, Adem biz seninle ne yapacağımızı bilemiyoruz. Dilara evi terk etti ve
kardeşinin yanına gitti (bebek ne oldu bu arada büyük meraktayım) ve Adem
annesinin ömrü boyunca kurduğu hayali gerçekleştirdi, Boran konağı artık onun.
Peki Adem mutlu mu? Bu sorunun cevabı o kadar açık bir ‘hayır’ ki üstüne daha
fazla söyleyecek bir şey bulamıyorum. Değdi mi Adem? Ne olurdu sen de kimden
olduğu belli olmayan bu intikamından vazgeçebilseydin?
Çok mutlu olun inşallah
Gelelim bölümün en müjdeli haberine. Kalbimizin bir kere
daha ağzımıza geldiği, ‘Bu sefer olmasın n’olur’ diye içimiz titreyerek
izlediğimiz doğum sahnelerinden ve kuvözde bebeği beklediğimiz anlardan sonra Süreyya
ve Faruk kızlarına kavuştular. Hoş geldin Yaz, sevindir bizi. Bu sırada Ogün
Sanlısoy’un oğlu Ozan’la birlikte söylediği Yağmur Çocuk şarkısını çalması ne
güzeldi, ne çok sevdim, düşünenin ellerine sağlık.
Masal kahramanları iki oldu
Yaz ailedeki kara bulutları dağıttı adeta, onca kargaşayı
unutturdu, her şeyin çok güzel olacağına inandırdı herkesi. Süreyya’nın kendi
elleriyle bir masala dönüştürdüğü o odada kızı ile baş başa kendi annesi ile
konuştuğu sahneye bayıldım, tüm bölüm boyunca olduğu gibi gözlerimdeki yaşları
zor tutarak izledim. Annesinden aldığı gücü ve kendi kalbindeki o sihri kızına
da geçireceğine eminim, hiç ayrılmayın dilerim. Bu sırada Süreyya’nın bir diğer
annesi Esma ile hastanedeki halleri gerçek bir anne kız değil miydi? ‘Bu bebek
hayata tutunacak, nereden mi biliyorum, anasına bak kızını al’ dedi ya Esma,
nasıl gerçek bir andı, onca yaşananı ne güzel de anlattı tek cümleyle. Öyle bir
cümle ki, Süreyya’ya tüm çektirdiklerini hatırlama var, Süreyya’yı çok sevmesi var, artık bambaşka
bir Esma olduğunu bizlere hatırlatmak var. İşte sahalarda görmek istediğimiz
Esma Sultan bu.
Bu sefer üzme bizi İpek
52 bölüm boyunca ısrarla nefret ettiğim ama işte 53.bölümde
ilk defa ona da inanmaya hazır olduğumu gördüğüm İpek’ten bahsetmek isterim
biraz da. Geçen bölüm nihayet bir ailesi olması istediğine karar vermiş ve
Fikret’le bir hayat konusunda niyetini göstermişti ama zerre inanmamıştım
kendisine ve biliyorum ki yalnız değildim, iki sezondur izlediğimiz İpek bize birçok
malzeme vermişti ona hiç inanmamamız için. Sezon finalinde Fikret’i kurtarmak
için yaptıklarını görünce artık onu dinlemeye hazırım. Fikret’in hapse
girmesine sebep olan komployu Adem’in kurduğunu bir tek İpek’in düşünmesi ise
bana bir kötülüğü ancak gerçek bir kötünün anlayabileceğini de düşündürmedi
değil, yani o çok uyanık geçiren Boranlar nihayetinde bunu akıl bile edemedi
ama İpek eliyle koymuş gibi buldu Adem’i zira kendisi de o planın bir parçası
olacaktı belki az daha, Fikret değil ama Faruk hapse girsin deseler buna itiraz
etmeyecek bir İpek vardı birkaç bölüm önceye kadar. Yine de İpek bir şansı
çoktan hak etti nazarımda, dilerim bunu bozmaz yeni sezonda.

Gençlere spin-off şart oldu
Bölümde en duygulandığım anlardan biri de Esma’nın konağın satılacağını
öğrendikten sonraki halleri idi. Geçmişle bugün arasındaki geçişleri şahaneydi
bir kere, sonra Esma’nın konağın her yerine sinmiş hayatını düşünürken bir
yandan da kendisi ile hesaplaşması, Garip’e söylediği ‘Sen bana bu konağın
ötesinde bir hayat olduğunu öğrettin’ cümlesi aklıma kazındı adeta. Hepimizin
bir ‘Boran konağı’ var aslında ötesinde bir hayat olduğunu aklımıza bile
getirmediği, bir de öyle mi baksak içimize?
Hepimize iyi geldiniz İdil Hanım
Sezon finali vesilesiyle bir de teşekkür iletmek isterim.
Her hafta Adem’in terapi sahneleri ile sadece ona değil tüm izleyenlere çok iyi
gelen terapist İdil Hanım’a elbette bu teşekkürüm ve her insanın zaman zaman
duymaya ihtiyacı olan cümlelerin evimizin orta yerine kadar gelmesini sağlayan
tüm ekibe. Öyle şahane bir İdil oldu ki Tilbe Saran, kıyafetlerinden o son bölümde
gördüğümüz el yazısına kadar sanki daha önce onu hiç görmemişiz ve İdil
olduğuna yemin edebilirmişiz gibi. Sırf son bölümde Adem’e söylediği ‘Ben sizi,
sizin kadar suçlayamıyorum’ cümlesi için bile bin teşekkür edebilirim hepsine, insanın
kendisini onun kadar suçlayamayacak birine ne kadar da çok ihtiyacı olduğunu
hatırlattığı için.
Bize şahane bir sezon izlettikleri için tüm ekibe ve her
hafta burada benimle oldukları için bu yazıyı okuyan herkese çok teşekkür
ederim. 3. sezonda görüşmek üzere iyi seyirler dilerim.