RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Yunus Narin

RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Yunus Narin
İki sezondur “İşim gereği değil, salt izleyici olarak izlediğim tek dizi var; o da İstanbullu Gelin” deyip durdum. Hani dizinin ayaklı kamu spotu veya reklam panosu olabilirim. Zeynep Günay Tan’a adeta bir fandom edasıyla mesaj atmışlığım da vardır. Güven Murat Akpınar çekimini kaçırdığıma ne kadar hayıflandığımdan bahsetmiyorum bile veya Aslı Enver’in sohbetinin tadından yenmediğinden. Neslihan Yeldan’ı tiyatro sahnesinde izleyemediğim için de kafamı nerelere vursam dediğimi ya da Fatih Koyunoğlu röportajı öncesi nasıl heyecanlandığımı söylemeye de gerek yok bence. O yüzden bu sezon arasını kısa tutun lütfen İstanbullu Gelin ailesi; aranızda daha sohbet edeceklerim var. Hatta hepinizle Boran Konağı’nın bahçesinde bir mangal yapsak ne tatlı olur.

Bu akşam ekiple kısa süre vedalaşmadan önce dizinin rahat spin-off olabilecek ayağından bir oyuncuyu sorguya tabi tuttuk: Yunus Narin. Tamer Levent’in canlandırdığı Garip’in gençliğini oynayan Narin ve de Esma’nın gençliğini oynayan Ilgaz Kaya, geçmişi o kadar canlı ve naif şekilde izleyiciye geçiriyorlar ki ikisinin de bu işle dikkat çekmesi de kaçınılmaz oluyor. Yunus Narin’in Garip yorumunu bambaşka bir karakter izliyormuşçasına seyrediyorum. Ekrandaki serüveninde böylesine yalın, sessiz sakin ama sağlam, güçlü bir karakter inşa ederken Salome Erte’si ile sahnede kim bilir nasıl birine dönüşüyor diye düşünmüyor da değilim. Lafı daha fazla dolambaçlara sokmayayım; “dinleizm” akımının temsilcilerinden biri olmak istediğimi Yunus Narin’e belirterek sözü kendisine bırakıyorum.


  
1- Canlandırdığınız karakteri özetleyecek beş anahtar kelime. 
Garip için armoni, gerçek, kırmızı, doğa ve cesaret kelimelerini seçiyorum. Bu sezonki oyunum Salome Erte’si’ndeki Kerem içinse fırtına, kuyu, karmaşa, leke ve küfür diyebilirim.
 
2- Canlandırdığınız karakterin tek bir özelliğine sahip olacaksınız; hangisini seçerdiniz?
Garip’in kesinlikle kararlılığını almak isterdim. Tüylerimi diken diken ediyor. Kerem’in ise başı dik oluşunu seçerdim.
 
3- Oynadığınız diziyi / filmi veya tiyatro oyununu bir yemek, canlandırdığınız karakteri de malzemelerden biri olarak düşünecek olursanız; diziyi, filmi ya da tiyatro oyununu hangi yemeğe benzetirsiniz ve karakteriniz olmasa hangi malzeme eksik olurdu? 
Hmmm… Enteresan bir soruymuş. İstanbullu Gelin dizisi benim için içinde bir sürü malzeme ve tat barındıran etli kuşkonmaz yemeği olurdu sanırım. Garip de bu yemeğin zeytinyağı olabilir. Salome Erte’si oyunu ise pizza ve Kerem olmasa sanırım mozarellası eksik olurdu.
 
4- İlk audition’ınızı hatırlıyor musunuz; nasıl geçmişti? 
Evet, faciaydı. Reklam auditionıydı. Bir an bavulumu toplayıp İzmir’e dönesim geldi. Neyse ki altı senedir hala İstanbul’dayım (gülüyor.) Arada aklıma geliyor, gülüyorum o güne. Şu an düşününce bile hafif bir utanma oluyor; neden hatırlattınız ki şimdi? (Gülüyor.) İlk zamanlar auditionlar hep sevimsiz gelmiştir bana. Oradaki performansın 10 kat iyisini sette verebileceğinizi haykırmak istiyorsunuz. Bomboş bir oda, kamera ve size oyun veren kişi. Güçlü bir hayalgücü gerektiriyor.
 
5- Bugüne kadar sette yaptığınız en komik hata nedir? 
Hatalarım oldu tabii ama çok komik diyebileceğim bir şey şu an için aklıma gelmiyor.
 
6- Şu an / son olarak oynadığınız dizide, filmde veya tiyatro oyununda sizin ya da başka bir karakterin söylediği, en sevdiğiniz replik nedir? 
İstanbullu Gelin; “Ateşle oynamayı seven yanmaktan korkmaz.”
Salome Erte’si; “Ben artık geçmişteki travmalarla ve varoluş bunalımlarıyla uğraşmak istemiyorum.”
 
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine Genç Garip’i ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdiniz? Aynı şekilde siz de başka bir karakteri oynayacaksınız. Hangisini seçerdiniz? (Yaş, cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden.) 
İstanbullu Gelin’de Fırat Tanış’ın oynadığı Adem karakterini oynamak isterdim. O rolde çok tatlı şeyler keşfedebileceğimi hissettim şu an. Düşündüğümde çok katmanlı, cezbedici bir karakter. Neyse zaten Fırat Tanış hakkını veriyor, fazla söze gerek yok (gülüyor.) Benim rolümü de görüntü yönetmenimiz Barış Işık oynasın isterdim. O atmosferde, o vintage kostümlerle onu Esma’ya kur yaparken görmek güzel olurdu. Bayağı seviyorum Barış Abi’yi (gülüyor.)
 
8- Ergenliğinize döndük; sevdiğiniz bir ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksınız. Bu kim olurdu? (Yerli / yabancı fark etmez.) 
METALLICA! Ergenken sıkı fanlarıydım. Discman’imde sadece Metallica Full MP3 CD’si olurdu. Bütün grup elemanlarını bastırmak isterdim herhalde tişörte. Led Zeppelin’i o yaşlarda keşfetmiş olsaydım muhtemelen gitaristi Jimmy Page’i bastırırdım.
 
9- Karşınızda zaman makinesi var; hangi dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdiniz? 
İlk insan dönemine bir gidip gelmek güzel olurdu.
 
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığınız nedir? 
Bugüne kadar iyi kötü birçok şey yaşadım, bir sürü şey geldi başıma ama etraflıca düşünürsek en ciddisi bir hafta içinde karar verip bavulumu alarak İstanbul’a taşınmak.
 
11- Hangi dizileri takip ediyorsunuz ve onları izlerken yanında yemesem olmaz dediğiniz abur cuburlar neler? 
Güne başlarken Leyla ile Mecnun. Günün sonunda stres atmaya çalışırken de şu sıralar The Office izliyorum. Steve Carell’ın canlandırdığı Michael Scott öldürüyor beni. Bazı şeylerine çığlık atarak gülüyorum. Dizi izlerken de kahve içerim genelde.
 
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksınız; öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksiniz. Hangilerini seçerdiniz? 
Şu an bitirmeye çalıştığım bir okulum var; tek ders. Profesörün kitabında başlayayım o zaman! Öğlen Kireçburnu’na uğrayıp Leyla ile Mecnun’da kaybolalım. Akşam da Dark Knight.
 
13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları neler? 
En çekilir yanı tamamen o an’da olup gerçek hayatta size ait olmayan bir hayatı yaşamak, ona yön vermek ve bunu yaparken de muazzam bir zevk almak. En çekilmez yanı ise oynamadığın dönemler; can sıkıcı.
 
14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm... Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram ekleyin. 
Kimse kimseyi dinlemiyor. Herkes kendi lafını söylemenin peşinde. Öyle ki panikten ölecek insanlar bile görüyorum. “Karşımdaki sussun da ben konuşayım artık.” Durum böyle olunca zaten konuşulan her şey boşa gidiyor. Ben dinlemeyi çok severim. Gerçekten dinlemeyi. Öyle bir akım oluşturacak olsam o “dinleizm” olurdu. Ben de bir dinleist olurdum. Düşünsenize insanlar gerçekten birbirini dinliyorlar. Gerçekten sohbet ediyorlar. Şahane!
 
15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir soru rica etsem…
En son ne zaman kafanı kaldırıp yıldızlara baktın? Görebildin mi?
 
RaniniTV Ekspres 15 Soruda bölümünün önceki konuğu Ali Hikmet Kürekçi’nin sorusu:
Sen büyük bir yeteneksin ve haberin yok. Nerede, hangi anda ve kim tarafından keşfedilmek isterdin?
Açıkçası bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Sanırım masalsı bir cevap veremeyeceğim bu soruya. Fakat Zeynep Günay Tan benim senelerdir çalışmak istediğim yönetmendi. O keşfetsin –daha doğrusu tercihin benden yana kullansın- isterdim, yalan yok. Bu gerçekleştiği için de mutluyum ve motivasyonum daha da artıyor.

Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Alper Kemal Özkorkmaz



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER