İki sezondur “İşim gereği değil, salt izleyici
olarak izlediğim tek dizi var; o da İstanbullu
Gelin” deyip durdum. Hani dizinin ayaklı kamu spotu veya reklam panosu
olabilirim. Zeynep Günay Tan’a adeta bir fandom edasıyla mesaj atmışlığım da
vardır. Güven Murat Akpınar çekimini kaçırdığıma ne kadar hayıflandığımdan
bahsetmiyorum bile veya Aslı Enver’in sohbetinin tadından yenmediğinden.
Neslihan Yeldan’ı tiyatro sahnesinde izleyemediğim için de kafamı nerelere
vursam dediğimi ya da Fatih Koyunoğlu röportajı öncesi nasıl heyecanlandığımı
söylemeye de gerek yok bence. O yüzden bu sezon arasını kısa tutun lütfen İstanbullu Gelin ailesi; aranızda daha
sohbet edeceklerim var. Hatta hepinizle Boran Konağı’nın bahçesinde bir mangal
yapsak ne tatlı olur.
Bu akşam ekiple kısa süre vedalaşmadan önce dizinin
rahat spin-off olabilecek ayağından bir oyuncuyu sorguya tabi tuttuk: Yunus
Narin. Tamer Levent’in canlandırdığı Garip’in gençliğini oynayan Narin ve de
Esma’nın gençliğini oynayan Ilgaz Kaya, geçmişi o kadar canlı ve naif şekilde
izleyiciye geçiriyorlar ki ikisinin de bu işle dikkat çekmesi de kaçınılmaz
oluyor. Yunus Narin’in Garip yorumunu bambaşka bir karakter izliyormuşçasına
seyrediyorum. Ekrandaki serüveninde böylesine yalın, sessiz sakin ama sağlam,
güçlü bir karakter inşa ederken Salome
Erte’si ile sahnede kim bilir nasıl birine dönüşüyor diye düşünmüyor da
değilim. Lafı daha fazla dolambaçlara sokmayayım; “dinleizm” akımının
temsilcilerinden biri olmak istediğimi Yunus Narin’e belirterek sözü kendisine
bırakıyorum.
1- Canlandırdığınız karakteri özetleyecek beş
anahtar kelime. Garip için armoni, gerçek, kırmızı, doğa ve
cesaret kelimelerini seçiyorum. Bu sezonki oyunum
Salome Erte’si’ndeki
Kerem içinse fırtına, kuyu, karmaşa, leke ve küfür diyebilirim.
2- Canlandırdığınız
karakterin tek bir özelliğine sahip olacaksınız; hangisini
seçerdiniz?Garip’in kesinlikle kararlılığını almak isterdim. Tüylerimi diken diken
ediyor. Kerem’in ise başı dik oluşunu seçerdim.
3- Oynadığınız diziyi / filmi veya tiyatro
oyununu bir yemek, canlandırdığınız karakteri de malzemelerden biri olarak
düşünecek olursanız; diziyi, filmi ya da tiyatro oyununu hangi yemeğe
benzetirsiniz ve karakteriniz olmasa hangi malzeme eksik olurdu? Hmmm… Enteresan bir soruymuş.
İstanbullu
Gelin dizisi benim için içinde bir sürü malzeme ve tat barındıran etli
kuşkonmaz yemeği olurdu sanırım. Garip de bu yemeğin zeytinyağı olabilir.
Salome
Erte’si oyunu ise pizza ve Kerem olmasa sanırım mozarellası eksik olurdu.
4- İlk audition’ınızı hatırlıyor musunuz;
nasıl geçmişti? Evet, faciaydı. Reklam auditionıydı. Bir an bavulumu toplayıp İzmir’e
dönesim geldi. Neyse ki altı senedir hala İstanbul’dayım (gülüyor.) Arada aklıma
geliyor, gülüyorum o güne. Şu an düşününce bile hafif bir utanma oluyor; neden
hatırlattınız ki şimdi? (Gülüyor.) İlk zamanlar auditionlar hep sevimsiz
gelmiştir bana. Oradaki performansın 10 kat iyisini sette verebileceğinizi
haykırmak istiyorsunuz. Bomboş bir oda, kamera ve size oyun veren kişi. Güçlü
bir hayalgücü gerektiriyor.
5- Bugüne kadar sette yaptığınız en komik hata
nedir? Hatalarım oldu tabii ama çok komik diyebileceğim bir şey şu an için aklıma
gelmiyor.
6- Şu an / son olarak oynadığınız dizide, filmde
veya tiyatro oyununda sizin ya da başka bir karakterin söylediği, en
sevdiğiniz replik nedir? İstanbullu Gelin; “Ateşle
oynamayı seven yanmaktan korkmaz.”
Salome Erte’si; “Ben
artık geçmişteki travmalarla ve varoluş bunalımlarıyla uğraşmak istemiyorum.”
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine Genç Garip’i
ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdiniz? Aynı
şekilde siz de başka bir karakteri oynayacaksınız. Hangisini seçerdiniz?
(Yaş, cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden.) İstanbullu Gelin’de
Fırat Tanış’ın oynadığı Adem karakterini oynamak isterdim. O rolde çok tatlı
şeyler keşfedebileceğimi hissettim şu an. Düşündüğümde çok katmanlı, cezbedici
bir karakter. Neyse zaten Fırat Tanış hakkını veriyor, fazla söze gerek yok
(gülüyor.) Benim rolümü de görüntü yönetmenimiz Barış Işık oynasın isterdim. O
atmosferde, o vintage kostümlerle onu Esma’ya kur yaparken görmek güzel olurdu.
Bayağı seviyorum Barış Abi’yi (gülüyor.)
8- Ergenliğinize döndük; sevdiğiniz bir
ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksınız. Bu kim olurdu? (Yerli /
yabancı fark etmez.) METALLICA! Ergenken sıkı fanlarıydım. Discman’imde sadece Metallica Full
MP3
CD’si olurdu. Bütün grup
elemanlarını bastırmak isterdim herhalde tişörte. Led Zeppelin’i o yaşlarda
keşfetmiş olsaydım muhtemelen gitaristi Jimmy Page’i bastırırdım.
9- Karşınızda zaman makinesi var; hangi
dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdiniz? İlk insan dönemine bir gidip gelmek güzel olurdu.
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığınız
nedir? Bugüne kadar iyi kötü birçok şey yaşadım, bir sürü şey geldi başıma ama
etraflıca düşünürsek en ciddisi bir hafta içinde karar verip bavulumu alarak
İstanbul’a taşınmak.
11- Hangi dizileri takip ediyorsunuz ve onları
izlerken yanında yemesem olmaz dediğiniz abur cuburlar neler? Güne başlarken
Leyla ile Mecnun. Günün
sonunda stres atmaya çalışırken de şu sıralar
The Office izliyorum.
Steve Carell’ın canlandırdığı Michael Scott öldürüyor beni. Bazı şeylerine
çığlık atarak gülüyorum. Dizi izlerken de kahve içerim genelde.
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksınız;
öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksiniz.
Hangilerini seçerdiniz? Şu an bitirmeye çalıştığım bir okulum var; tek ders. Profesörün kitabında
başlayayım o zaman! Öğlen Kireçburnu’na uğrayıp
Leyla ile Mecnun’da kaybolalım. Akşam da
Dark Knight. 13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları
neler? En çekilir yanı tamamen o an’da olup gerçek hayatta size ait olmayan bir
hayatı yaşamak, ona yön vermek ve bunu yaparken de muazzam bir zevk almak. En
çekilmez yanı ise oynamadığın dönemler; can sıkıcı.
14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm...
Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram
ekleyin. Kimse kimseyi dinlemiyor. Herkes kendi lafını söylemenin peşinde. Öyle ki
panikten ölecek insanlar bile görüyorum. “Karşımdaki sussun da ben konuşayım
artık.” Durum böyle olunca zaten konuşulan her şey boşa gidiyor. Ben dinlemeyi
çok severim. Gerçekten dinlemeyi. Öyle bir akım oluşturacak olsam o “dinleizm”
olurdu. Ben de bir dinleist olurdum. Düşünsenize insanlar gerçekten birbirini dinliyorlar.
Gerçekten sohbet ediyorlar. Şahane!
15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir
soru rica etsem…En son ne zaman kafanı kaldırıp yıldızlara
baktın? Görebildin mi?
RaniniTV Ekspres 15 Soruda bölümünün
önceki konuğu Ali Hikmet Kürekçi’nin sorusu:Sen
büyük bir yeteneksin ve haberin yok. Nerede, hangi anda ve kim tarafından
keşfedilmek isterdin?Açıkçası bunu
daha önce hiç düşünmemiştim. Sanırım masalsı bir cevap veremeyeceğim bu soruya.
Fakat Zeynep Günay Tan benim senelerdir çalışmak istediğim yönetmendi. O
keşfetsin –daha doğrusu tercihin benden yana kullansın- isterdim, yalan yok. Bu
gerçekleştiği için de mutluyum ve motivasyonum daha da artıyor.
Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Alper Kemal Özkorkmaz