'Böyle büyür insanlar ağlamak çare değil'
Sezon finaline bir kala bir İstanbullu Gelin yazısında daha birlikteyiz. 52. bölüm sonu itibarıyla sezon finalinin kapıda olmasına oldukça seviniyorum zira ekip biraz yoruldu, dizi biraz durgunlaştı ve mevzular bir miktar çıkmaza girdi gibi hissediyorum. Evet, bir tarafta olaylar akıp gidiyor ama bu sezon öyle bölümler izledik ki bunlar beni pek kesmiyor. Sezon bitsin, yenilenip gelelim. Bakalım bu bölüm neler olmuş ve en çok neler kalmış akılda?


Burcu'ya teşekkür edeceksin

Bir kere Osman’ın o dağılma sahneleri pek dokunaklıydı ama hem Osman, hem de Burcu için en doğrusunun bu olduğuna inandığımdan çok da üzülemedim açıkçası. Osman’ın gösteremediği cesareti Burcu gösterdiği için de bugüne kadar Burcu ile ilgili söylediğim kötü şeylere bir miktar pişman oldum, demek düşündüğüm kadar şuursuz bir kız değilmiş ve nikâh masasına kendini telkin ede ede oturan bir adamla evlenmeyi hak etmediğini o da düşünmüş, 'Seni seviyorum ama iki kişilik sevemem' derken de aşırı haklıydı. Annesiyle Amerika’ya gitme konusunda da çok iyi bir karar verdi ama o konuya ayrıca geleceğim.


Bu sefer mesele sen değilsin Süreyya 

Normal şartlarda hemen her konuda Süreyya’yı desteklerim ama Osman’ın yaşadığı olay sırasında Faruk’un bir cümlesine takılıp ‘Sen hala bana öfke kusuyorsun’ diye tutturmasından hiç hoşlanmadığımı belirtmek isterim. Faruk hala ona öfke kusuyor ve hiç konuşmadan çekip gitmek onun en zayıf noktası bunu görüyoruz ama bir kere de bir mevzu sadece başka biriyle ilgili olsun, misal Osman mı nikâh masasında terk edildi, o akşam sadece Osman’ı konuşalım, olmaz mı? Hani Osman’ı çok seviyordun, hani Osman’ın ne hissettiği senin için çok önemliydi? Faruk’un o cümlesinden sonra akşamın gerisine bakmadın bile. Her şey her zaman seninle ilgili olamaz Süreyya. Neyse karnın burnunda filan, bir şey demeyelim hadi.


Biraz hakkını yemişiz sanki Siren

Garip’in nikâh masasından kalkıp giden kızına ‘Bu ne demek oluyor’ diye yürümesi neydi peki? Eğer her ne yaparsa yapsın evladının yanında olamayacaksan o anne baba olaylarına hiç girmemesini öneririm Garip’e. Neyse ki Siren’in de uyarmasıyla kendine geldi de ne zaman ihtiyacı olursa yanında olacağını söyledi kızına. O dalga geçtiğimiz, şuursuzlukta bir dünya markası saydığımız Siren’in ise bir kere bile eleştirmeden, neredeyse durumun sebebini bile sormadan kızının yanında olması şahaneydi, sahada görmek istediğimiz hareketlerdi. Burcu da onunla bir gitsin açılsın, kendine gelsin. Belki hem babasını hem buradaki hayatını özler, kim bilir?


O kadar da meşhur değilsin Esma 

Esma ve Garip’in Burcu ve Osman arasında geçenlerden ötürü önce doğal olarak kapışmaları ama sonunda artık kendilerinin de evlatlarından ayrı insanlar olduklarını (özellikle Esma’nın) bilmeleri çok güzeldi. Esma’nın bazen kendini çok önemsemesi canımı sıkıyor yalnız, demiyor mu ‘Bursa bunu çok uzun süre konuşacak’ diye, bütün sinirim tepeme çıkıyor. Bursa’nın da başka işi yoktu çünkü. Sana kalsa Süreyya’yı da çok uzun konuşacaklardı, efendim Senem nasıl bir kadın o da konuşulacaktı falan ama hiçbiri olmadı gördüğümüz gibi. Biraz rahatla Esma. Bu ara düzelmesini ne kadar sevdiysem buna vesile olanın İpek olmasına da o kadar inanmadım yalnız bir de.


İpek sen hayırdır?

İpek’in Esma’nın konuşmasından aşırı etkilenmesi ve annesine bir de bu açıdan bakması, onun gibi olmak istemediğini yıllar içinde değil de bir anda fark etmesi biraz hızlı olmadı mı? Bir de bir anda aile sevgisine düşmesi, Fikret’e yemek yapması, çok anlayışlı biri olmaya karar vermesi gibi hareketleri kusura bakmasın da bende çalışmadı. Fikret’in bundan bu kadar etkilenmesini de çok manasız buldum. Bu kızdan kurtulmaya çalışmıyor muydun daha dün, Esra’ya o olsa da olmasa da bu evliliğin bittiğini söylemiyor muydun? Sen ne basiretsiz bir adammışsın Fikret. Sana ilgi gösteren kim varsa onunla olmaya razısın demek ki, İpek de sana gayet uygun bir eş bu şartlarda.


Hoş geldin Cihan

Hamilerimizden biri nihayet sağlıkla karşıladı yavrusunu, Cihan’ı. Fikret Kızılok’un muhteşem sesi eşliğinde izlediğimiz doğum sahnesi ne kadar güzel, ne kadar usulcacık işledi içimize. Senem’in çok yaralı bir kadından seven ve sevilen bir anneye dönüşmesine, Faruk’un peşinde savrulup duran ve pek de bir numarası yok sandığımız Akif’in sevdiği kadına her koşulda destek veren çok güçlü bir baba olarak hayatına devam etmesine şahit olduk nihayet, ne mutlu bize. Darısı Süreyya ve Faruk’a olsun.


Ah be Adem, ne yapacağız şimdi?

Gelelim bölümün en acıklı, en anlatmaya kelimelerimin yetmediği sahnesine; nihayet nefret zincirini yıkmaya karar veren ve kendi mutluluklarının Boranların mutsuzluğu ile ilgisi olmadığına ikna olup bu müjdeyi annesi ile de paylaşmaya karar veren Adem’in sonsuza kadar yaralı kalacağını adımız gibi bildiğimiz o sahneye. Oğlunu dünyada kimsenin kendisi kadar sevemeyeceğini sanan ve ona başka kimsenin veremeyeceği kadar zarar veren Reyhan, oğlundaki iyileşme belirtisini görür görmez bunu engellemek için yapabileceği tek şeyi yaptı ve kendini öldürdü. Hasta bir kadındı evet ama iyileşme şansını defalarca tepti, bütün yardımları geri çevirdi ve sonunda nefreti ile sadece kendini değil, oğlunu da öldürdü. Tam da kendi ailesini kurmaya ve sevilebilecek bir insan olduğuna inanmaya bu kadar yaklaşmışken mahvoldu Âdem, perişan oldu. Bakalım bu kez Dilara’nın sevgisi yetecek mi onu düzeltmeye?

Adem’in Boran Jet için planını uygulamaya koyduğunu görerek bitirdik bölümü, Fikret’i almaya gelen polisler eşliğinde. Bakalım Boranlar dertlerini anlatabilecek mi? İzleyelim, görelim. İyi seyirler dilerim.


>
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER