'Hayat hep erkekleri mi kayıracak?'
İstanbullu Gelin’de 50.bölümü de geride bıraktık. Dile kolay, 50 haftadır bir masalın peşine takılmış gidiyoruz, sadece izleyip de bırakmıyoruz üstelik kim neyi neden yaptı, neyi sevdik neye kızdık, Süreyya ne dedi İpek yine neyin peşinde diye konuşuyoruz mütemadiyen, ne güzel oluyor. İstanbullu Gelin’e nice bölümlere dedikten sonra 50.bölümün en sevdiğim mevzusu ile yoruma başlamak isterim.

Siren’in eve bir bomba gibi düşen evliliğinin anlatılış şekline bayıldım, İstanbullu Gelin’i neden sevdiğimi tekrar hatırladım resmen. Genç ve yakışıklı Boğaç’ın (nam-ı diğer Bo) Garip ve konak halkı üstündeki etkisi aşırı tatlı değil miydi sizce de? Genç ve güzel kadınlarla birlikte olan büyük erkeklere ‘Yürü be koçum’ diyen toplumumuzun aynı durumu bir kadın yaşadığındaki çifte standardını parmak sallayan bir didaktiklikten uzak ama yine de gayet net izlemedik mi? Karşısına dikilip ‘O bizim elimizde büyüdü’ diyen Garip’e ‘Ben de senin elinde büyüdüm, ne çabuk unutuyorsun’ diyen Siren, sonuna kadar arkandayım. Tamam Bo dolandırıcı çıkacak bir ihtimal ama yine de konudan saptırmasın bu bizi. Siren eve geldiğinde camlardan kapılardan düşen erkek konak halkının Boğaç eve gelince aynı şekilde ona bakan kadınlara tepkisi neydi peki? ‘Nasıl oluyormuş?’ diyesim geldi ekrana doğru. Siren’in dediği gibi ‘Hayat hep erkekleri mi kayıracak?’. Elbette hayır. Herhangi bir konuyu sırf bir kadın yaptığı için eleştiriyorsak, aynısını bir erkek yaptığında ağzımızı bile açmıyorsak lütfen titreyip kendimize gelelim.


Protein tozu içmek ya da içmemek, işte bütün mesele 

Kaslı ve protein tozlu Boğaç’tan gelelim onun tam tersi olan Osman’a. Düğün planlama sırasında Burcu’nun onun isteklerine sıfıra yaklaşan bir ilgi göstermesi umarım bu evlilikten vazgeçmesi yönünde bir uyarı olur ona. Düğün gelinin günüdür bir yerde ve onun isteklerine bir nebze öncelik verilmesini anlıyorum ama en hafif bir davetiye konusunda bile Osman’ın ne düşündüğünü hiçe sayması Burcu’yu bize anlatıyor aslında bence. Bu arada bölümün en sevdiğim anı Osman’ın bahçede spora başlayan Boğaç’ı görünce Süreyya’ya ‘Süreyya bunu görmelisin’ diye mesaj attığı andı. O çok acayip bir şey gördüğümüzde ‘Bunu görmelisin’ diye telefona sarıldığımız insan kimse hayatımızdaki en kıymetli insan odur aslında. Birbirini tanımak, birbirini sevmek, ‘Sensiz boğazımdan geçmedi’ demek, hepsini içerir o cümle. Eş olur sevgili olur, arkadaş olur kardeş olur bilemem ama size bu cümleyi kurduran kimse onun kıymetini bilmenizi dilerim.


Hı hı dinniyoruz

Gelelim bölümün esas konusuna; Faruk’un Süreyya Prag’tayken başka bir kadınla ilişki yaşadığının ortaya çıkmasına. Her ne kadar kendisi konuyu ‘Telefonumda numarası bile yok, tek gecelik bir şeydi’ diye özetlese de Süreyya doğal olarak çok ama çok kırıldı. Üstüne bir de Faruk o saatten sonra yapabileceği tek şey sade ve samimi bir özürken tutup Süreyya’yı suçladı. ‘Sen beni bırakıp gitmiştin, sen beni yapmadığım şeylerle suçlamıştın, sen bana şöyle, sen bana böyle’ cümlelerinin ardı arkası kesilmemişti. Aynı şeyi Süreyya ona yapsa bir saniye durup dinler miydi acaba Faruk Bey (buradaki Bey, ne kadar sinirli olduğum anlaşılsın diye eklendi tabii)? Her şart altında haklı olduğuna inanan erkeklerin berbat bir örneği olduğunu bir kere daha gösterdi bize. Süreyya Faruk’u affedecek mi bilmiyorum ama çok kırıldığı kesin ve neye karar verirse versin bu bir yerlerde kalacak. Şimdi merak ettiğim şey, mesele ortaya çıktığına göre Gözde’nin teklifini kabul etmelerine gerek kalmazsa Adem ne yapacak bir sonraki hamle olarak? İzleyelim, görelim. İyi seyirler dilerim. 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER